KİTAPLAR yorlar. Semra Cem'in üzerine düşü- yor, genç kuzeni Ayşe ona bayağı şıktır Cem kendini kuzeninin cazi- besinden, yengesinin alâkasından us- talıkla sıyırma yolunda. Amca ise kıskanıyor, kınlenıyor Bu arada bir Arkeolog, m'in Havzadaki baba- dan kalma evine talip oluyor. Civarda kazılar yapacaktır. Cem evi bağışlı- yor. Derken rapor geliyor. Cem'in kan kanseri olduğuna inanan amcası, Ta- porda önemsiz bir teşhis bulunca şa- şırıyor. Tam o sırada yeğeni ile ka- rısı arasındaki şahidi olduğu bir sah- ne, ona kararını verdiriyor. Cem'e raporun onu ölüme mahküm ettiğini söylüyor. Hattâ genç adamı akıbeti hakkında dehşete düşürüyor. Kendi ortadan kalkacaksa Cemin artık tutunacağı hiçbir şey yoktur. Artık yapıcı olmıyacak olan sanatkâr, 1şı yıkıcılıga döküyor. Birinci perde onun, kuzeni Ayşenin guzel— lık ve Cazıbesıne adeta vahşetle sal- dırdığım görüyoruz İkinci perde Havzada uçurumun kenarındaki evinde başlıyor. Cem ve Arkeolog Muhittin bir arada . Cem insanlıktan Hoyrat, kaba ve ınsafsızdır lerinde ölüm temi korkunç çizgilerle kırbaç gibi şaklıyor. Dağların üzeri- ne, vaktiyle babasının uçuruma bir köpru yapmak için yığdığı malzeme ile kendi türbesi olacak bir çelik ku- le inşa ettirmiştir. Orman korucusu Ibrah im ve karısı Ebe Kadriye, bu erdede basit toprak insanlarının kuvvetlı 1nançlar1 sade hayat görüş- lerini esere ilâve ediyorlar. Derken Ayşe çıkageliyor. Cem'e âşıkdır. O- nun bir öüm mahkümu —olduğunu Muhittin Beye de söylüyor. Gene de Cem'i ve kısa sürecek sadetini 1stı— yor. Üstelik gebedir. Cemde ise "Ö- üm" fikri beynindeki mevcut olmı- yan urdan daha fazla tahribat yap- mıştır. Ayşeyi ve çocuğunu öldürmek ve böylece "kurtarmak" azmindedir, lkinci perde Cem'in dışarda kara, soğuğa ölüme terkettıgı Ayşe'nin yalvarışları üzerine Üçüncü perdede ertesı gün Ayşenin annesi ve baban kızlarının peşinden dağ evine — gelmişlerdir. Ormanlar yanmaktadır. Ebe Kadriye, doğura- cak bir kadını araba ile şehre götür- mek isterken yangında ağır yaralan- mıştır. Şimdi ölüm halindedir. Cem çıkageliyor, Ayşeyi öldürmüş ve or- manlarla beraber yakmıştır. Türbe- sinin de etrafı ağaçlardan temizlen- mıştır Deliye dönen Amca ona haki- ; yani sapasağlam olduğunu iti- raf edıyor Yengenin tutkusu orta- dan kalkmıştır Şımdı kızı için çırpı- nıyor. m yegâne çareye başvurup kendini olduruyor Doktor karısını dıptır sürüklüyor. Belki - doğurmak için Şifimle dirim —arasında çırpınan kadına da y yetişebilirler. Muhittin öv nnetmem, artık çok ge- ciktiniz" diyor ve oyun bitiyor. Görülüyor ki eserde, azçok tanı- 24 mış ve bellemiş olduğumuz kişiler ve gene yabancımız olmayan çaprazlık- lar vardır. Tüccar Doktor, Bomboş ve —maksatsız bir kadın ana - kız arasındaki rekabet. eyken ese- ri mükemmel hale getırebılmek genç Erduranın en mühim başarısıdır. Şahısların takdimi sade, akıcı repliklerle, hiç zorlanmadan kendi kendine yapılıyor Bütün mantık ka- ideleri, ön duygular evvelce hesap- lanmış ve usta bir el tarafından "tam dozunda" kullanılmıştır. Bir piyesin, bir temaşa eseri olduğu hiç unutulmamıştır. Seyirciyi uyanık tut- mak gayreti her satırda mevcuttur. ekorun zenginliği, mükem- melliği ikincisi ile trajik bir kontras halindedir. — Birinci perdede duvar- daki, zaman zaman üstüne vuran 1- şıklarla sanki canlanan, yangın losu finale bir hazırlanışdır Cem'in evinde pencere, yani etrafla ilgi yok- Refik Erduran Muvaffakiyetin eşiğinde tur ve en güzeli bu psikolojik takdi- me gayet sade bir şekilde şöylece bir dokunulmuş, goze sokmağa çalışıl- mamıştır. em'in Havzadaki evde, yedi sekiz sene kendını ormanlara ve köylülere vakfetmiş babasına olan hiddet ve küçümseyişi, aslında kendi mesuliyetinden bir t Muhittin Bey eserin en iyi kişile- rinden biri. Telif eserlerdeki yekne- sak, derbeder, filozof âlim tipinden sade bir dille, canlı bir anlatışla kur- tuluyor. er mesuliyet- ten kaçınmıştır. O da, müflis ve suç- ludur. Ikinci perdede ölüm temi, bir A- sur ölüm ilahesinin korkunç görünüş- lü heykeli ile büsbütün dramatize e- diliyor. Bunlar Erduranın dinamik, yetkıde ustaca buluşlarıdır. Muha k- kak ki bir yenilik değildirler, ama yaptıgı işi, bu mesleği bilen bir kişi- yi meydana koyuyor. Son perdede bu medeni, kültürlü insanlar, inançsız, suçlu, şaşkın kıvranırken, ölüm dö- şeğindeki Ebe Kadriyenin kocası İb- rahimle yaptığı konuşmalar bir aşk düeti halindedir ve daha güzeli, birin- ci grubun fakirliklerini belirtmek için en ifadeli bir vasıtadır. Perde sonunda üç kişi ölmüştür, muhtemelen bir kişi daha ölecektir. (doğuran kadın). Öyleyken gene de melodram tehlikesi belirmiyor. Refik Erduran sade, akıcı repliklerinin hepsinde keskın tatlı bir mizah kul- lanarak bunu onlemış Piyesin dili tam konuşma dili. Tiyatro dili olarak da aksamaması sağlanmış. Mahalli şiveden haklı olarak kaçınılmış. Zira bütün tipler herhangi bir çevreye maledilebilecek kadar beşerı Erduranın piyesinin dramatik ya- pısı modernize edılmış bir İbsen'i an- dırıyor. Semra Nora'yı, Cem'in kendi- ne olan inancı Ustası Solnes'i hatırlatabilir. nın aşırılığa yepyeni bir şeyler ver- meğe, şaşırtıcılığa sapmadan sade ve dürüst bir davranışla, — bilinegelinen şahıs ve olayları iyi bir piyes halıne getirebilmesidir. "Karayar Köprüsü' bütün dramatik kaideleri ile eksiksiz bir sahne eseridir. MEÇHUL ŞAİR (Mithat Arıkan'ın bir denemesi. İsimsiz şairler serisi 1, — Hakimiyet Matbaası, Kayseri . 1957, 72 sayfa, 200 kuruş) Öğretmenin vazifesi yalnız derse girip çıkmak, okuluna ve çevre- sine örnek olmakla bitmiyor. Bunun yanında vatani ve vicdani bir çok Vazıfelerı daha vardır. Bunlardan bir nesi de, çevrede değer kazanmış folkloru toplama ve — değerlendir- mektir" diyen Mithat Arıkan hazır- ladığı eserden de anlaşılabileceği gi- bi idealist bir Öğretmendir. Kayseri- nin Sindel adlı köyünde öğretmen o- larak vazife görürken o civarda adı “Aşık"a çıkmış ve nam salmış bir halk şairinin hayatını incelemiş, şi- irlerini derlemiş ve bu şiirleri şairi- nin hayatı ile birlikte bir kitap ha- linde toplamıştır. Mithat Arıkanın hayatını ve şiir- lerini topladığı şairin adı Ali Be- zirhan olup son derece kabılıyetlı bir köy çocuğudur. Adı "Aşık” a çıkma- sına rağmen öbür halk şairleri gibi mutad efsanevi safhalardan geçme- miş ve sırf okuduğu Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı gibi kitaplardaki şiir- lere özenerek kendisi de şiir yazma- ga çalışmış, bir ara yazdıklarım be- ğenmemiş ve hemen hepsini yırtmış- tır. Ancak aradan beş on sene geç- tikten sonra geçirdiği bir aşktan son- ra yeniden şiire düşmüş ve yazdığı şiirlerle son yıllarda adeta kuruyan halk şiiri sahasında yeni meyvalar vermiştir. Daha ziyade Karacaoğlan tarzındakı koşmaları ile dikkati çeken r Ali Bezirhan'ın "Meçhul Şair" adlı kitapta toplanan şiirleri öyle sanıyoruz ki neşredilen ilk şiir- leridir. AKİS, 21 EYLÜL 1957