e —e G — —— 4 L İstemişler. Bunun İçin de daha başta arasında n sonra histopheles'in fiziki de Faust'u hu İle birleşip Heinrich haline gelir. “Şeytanın Gifzelliği” hakkında böy- lece kıbatuıak bir bilgi edindikten senaryonun dilimize cevrllmesı nokuısı Üzerinde durmak gerekiyor. Bir senaryo niçin yayınla- nır? Bu sualin cevabını. vermek 1lâ- zım, aryo roman zibi bir ta bir oyun g bedecek bir eser debileceği kitle sinema sanatının en çok gelişmiş olduğu — memleketlerde bile son derece mahduttur. Hal böy- Je olduğu halde “Şeytanın Güzelliği” adlı senaryoyu dilimize çeviren Mu- zaffer Gökmen niye böylesine nan- kör bir işe emek harcamıştır? Bu su alin cevabını tek cümleyle ve kısacı vermek yeter sanıyoruz: Muzaffer Gökmen Türk sinemacılığının yarını- na bel başlamış, sinema sanatına İ- nanmış bir insandir da ondan... BİR ARADA ve Tarih - Coğrafya Faktüil- teal Şairlerinin Siirleri. Ankara Üni- Talebe Cemiyeti _va_Ğ'ı No. 1. Rüzgüârlı Matbaa, Ankara- 1957 78 sayfa, 100 kuruş). anat dünyası gariptir. Bakarsınız r doktor resim ya- par ve şiiri ile yahut resmi ile o sanat kolunun profesyoneli olanları bile gölgede bırakacak başarılara ulaşır. Bunun gibi daha çok edebiyat okutu- Jan bir takım fakültelerimiz vardır - Edebiyat Fakllltesi gibi, Dil ve Ta- rih-Coğrafya Fakültesi gibi - bura- larda da edebiyatçıdan başka herşey yetişir; en az yetişenler edebiyatçı- lardır. “Bir Arada” adlı kitabı okur- sanız göreceksiniz ki Ankara Dil Vi ri Coğrafya Fakmtesl 'e 'a e hiç de iyi şair yetiştirmemektedir. de gönül, adında edebiyat olan bir okuldan hiç olmazsa bir iki tane Iyice edebiyatcımn yetişmesini urmluyor Eğer Dil ve Tarih - Coğrafya Faktll- tesinin şairlen adı aıtında neşredilen manzume bozuntularını yazan insan- tabın önsö7ünu okurken ister iste- mez bir yadırgıyorsunuz. Önsö- ze göre, bu kıtaptakı şiirler tertip e- dilen bir şiir matinesinin doğurduğu hazzı devam ettirebilmek icin bir a- raya toplanmış! İşte o kltapta yer alan şiirlerden bir örnek v boy. saf saf. h—nk nk, Nç İvt çoouklar(lı bilseniz Sınıf arkadaş TZA) çalar ııını(lnra dolııııır. Aşina yolcuları beklerdik maziden, *“/Bu kitap için harcanan mürekkep, gıt vesaire için insan ister istemez r Üzüntü duyuyor. K A D--İ N Genç Kızlar Şöhret modası G eçenlerde mühim bir otomobil ka- zası geçiren genç Fransız roman- cısı Frıncoıse Sagan “Bonjour Trısg- tesse” ve “Acı Tebessüm” romanları ile terbiyecılen ve aileleri telâşa dü- şürmüştü. 18 yaşında ilk romanını ve- ren bu genç kız, yaşından çok evvel olmuş, tecrübeli bir eda ile ve genç kızların asırlardan ri, örtünmeğe alıştıkları mahcubiyet örtülerini yır- tarak, konuşuyordu. Üslübu çok gü- zeldi. nçler romanlarını kapışıyor- lardı. Terbiyecileri, aileleri saran endi- şe şuydu: Acaba bütün gençlik böy- le mi hissediyor, böyle mi hareket e- Françoise Sagan “Acı tebessüm” diyordu? İkinci Dünya Harbi, o za- manlar çocuk ola neslin gençli- Kini, yani saflığını ve temizliğini yok mu etmişti? Hayır, böyle birşey yoktu. Fran- coise Sazan müstesna bir kabiliyet olduğu için, meşhur olmuş, okunmuş- tu. Ne söylerse söylesin söylemesini biliyordu. Fakat “moda” denilen tu- haf ve sari şey Françoise Sagan'ın istediğini, istediği gibi söyliyen biri- cik genç kız olmadığını meydana cı- kardı. genç kızlar kalem kAğıda sarıldılar. Kimi geğirdikleri, kimi tahayyül ettik- Jeri maçeraları en veciz bir syrette ifa- de edebilmek merakına kapıldılar. Bil- hassa Amerikada böyle birçok genç kızlar tâbilerin kapılarını aşındırma- ya başladılar. Bunlardan iki tanesi biri Amerikada, diğeri de Şimali Afri- kada muratlarına nail oldular, roman- ları kabul edildi. basıldı ve uzun u- zun kendilerinden bahsedildi. Amerikalı Sagan almela Moore, 18 yaşında gayet uslu ve mahcup tavırlı, fakat çok erken olmuş, cesur ve filtursuz bir sanata sahiptir.” Bu sözleri söyliyen münekkidlerdir l oore'un eseri olan “Cho- colates tor breakfs:ıt" kitabımn ya- nında Sagan'ın eserleri çok hassas, çok temiz, cok saf eserlerdir. Palmela Moore kendisini içkiye, sefahata ter- keden ve sonunda da ıstırabının se- bebini ailesinin omuzlarına yükleyen, onlardan tamamiyle uzaklaşan Zen- gin Amerikalı bir aile kızının haya- tını alarak bunu çok cçiğ, açık ve za- n zaman müstehcen bir İisanla, tahlilleri daima yarım bırakarak an- latmıştır. Amerikadaki büyük mu- vaffakıyetten sonrn kitap rcüme edilmiş ve Avrupada da meşhur olmustur, Meşhur bir müne “— Eskiden kızlarımıza bu tarz kitapları okumayı yasak ederdik, şimdi yazıyorlar” diyordu. Cezairli Sagan Asya Cabbar, “La Soif” Iisimli ro- manı ile bir Francoise Sagan'ın yetiştiği toprağa göre çok değiştiği- ni ispat etmiştir. Fransız Sagan ro manlarında maddi şeylere bile tuhaf bir hassasiyet, bir süls, bir renk ver- mesinj bilmiştir. Amerikalı Sagan tam bir maddilik ve kuruluk içinde- dir. Cezayirli müsliiman Sagan'a ge- lince o, halledilememiş kadımlık dâ- valarının tesiri altındadır ve her sa- tırı. bununla doludur, “La Soif” müstehcen bir eser de- Kildir. Fakat o da cesaretle ele alın- mış, sgövylemek istediğini kısa yoldan söyliyebilmiş bir eserdir. Asya Cab- bar, yirmi yaşına rağmen çok karar- h, kendinden emin, biraz si- nirli bir Üslüba sahiptir. Onun roma- nındaki kahraman 20 yaşında zengin aileye mensup bir canavar kızdır.. Ama bu ele avuca sığmaz genç kızın yolunu şaşırması annesinin Avrupalı ve babasının Asyalı bir müslüiman o- lusundan İleri gelmektedir. Genc kız pantalon giyer, içer ama hunları bir türlü aldığı dini ve muhafazakâr terbiye ile bağdaştıramaz. İki kutup arasında çırpınmakta, kendi kendini yemektedir. Bu buhranlar arasında en sevdiği arkadaşının kocasını ayar- tır. Bu genç kız ne Batılıdır. ne Do- gulu ve mtallâkta olduğu için haki- ki kıymetleri bulamamıştır. Asya Cahbar romanının Pariste Muulıp bllyük alâka top!adığmı gÖ- rünce önce inanamamıştır. Şimdi bir müslüman ailesinin kitabı o Jarı zaman: gösterecekleri reaksiyon.. Çünkü nişanlısından , başka, allede kimse bunu bilmemektedir, * ARİS. 22 HAZİRAN 1957