YURTTA OLUP BİTENLER, etmiş ve etmekte bulunmuştur”. Ha- tırlanacağı gibi İlhan Dizdar 1950 &e- cimlerinde D.P. adayı olarak millet- vekili olmuş ve o yılıudı CHP nin karsısında calısmıştı arad geçen dört yıl Ilha.n Dizda.ra ıkmdam gelen yeni partlmn de doğru bir yol- a olmadığı ve 1950 öncesinde gerçek demokratlınn aradıkları hürriyet ha- vasını kaybettirdiğini görünce 1954 seçimlerine katılmamış ve yeniden meslegı'ne 'Temyiz Mahkemesine dön- . Geçen yıl, aynen Haydar Na- ki Yücekök gibi, İlhan Dizdar da a- şahsi takdiri ile emekliye ayrılmıetı İşte şimdi İlhan Dizdar aradan yedi yıl geçtikten sonra bir defa daha ye- ni baştan demokrasi mücadelesine a- tılıyordu, Hem de yedi yılda bir hay- li değişmiş ve gelişmiş olan C.H.P. saflarında vazife almağa koşanlar yalnız Haydar Naki Yücekök ile eski bir D.P. milletvekili olan İlhan Diz- dar mıydı? Elbette, hayır, Artık bun- dan sonra gerçek aydınların C.H.P. ye olın akını kolay kolay durdurula- u iki meşhur hukukçuyu bir üçüncüsü takip ediyordu. Kısa boylu, gözlüklü, sempatik tavırlı ve son de- rece dinamik bir adam: a Arıkan. Baha Arıkan da Temyizden emekliye ayrılanlar arasındaydı. C.H.P. bir defa akın başlamıştı. İsmi memleket çapında şöhret yapmış bu aydınları- mıziın hemen yanıbaşında Üniversite- li gençler de saf alıyorlardı. Nitekim bu haftanın başında Salı günü, bir grup Üniversiteli C.H.P. Ankara İl Merkezine müracaat etmış ve genchk kollarında vazife almak “nabza şerbet vermeyin” diyen hocalan Tur- han Feyzioğlunun yolunda yürümek istediklerini bildirmişlerdi. Gençler Turhan Feyzioğlu ile aynı çatı altın- H.P. nin kaydettiği bu terakki elbette ki iktidardakileri uzun uzun düşünmek zorunda bırakacaktı. Nitekim seçim tarihinin bir türlü a çıklanamaması da bunu gösteren bır alâmetti,. İstanbul Valinin sırrı füyük maroken koltuğa gömülen ve bu suretle olduğundan daha çok ufak tefek görünen yorgun bakışlı a- dam, yerinden dogruldu ve zoraki bir neşe ile « ç erkAm matbuat! Şik şik hınımlı.r beyler ' dedi. U- fak tefek adam, İstanbulun meşhur ve sevimli Valisi Fahrettin Kerim . İstanbulda imarın en civ- eli basın tarafından dik- i katle takıp ıdılmeto başlanmıştı. Se- 10 nelik izin, her memur gibi İstanbul Valisinin de tabil hakkıydı. Ama ne i bu iznin secim havasımın bütün memleketi sardığı, imarın İstanbulda bütün şiddetiyle hüküm sürdüğgü bir sıraya rastlaması cidden manidardı. Tedbirli ve ihtiyatlı bir adam oldu- ğunu muhtelif vesilelerle gösteren Fahrettin Kerim Gökayın günler tor- baya girmişçesine izin hakkının pe- şine düşmesinin elbette, ancak kendi- sinin bildiği bir sebebi olmak lâzım- dı. Gelmiş geçmiş İstanbul Valileri içinde muhakka i en sevimlisi ve muhtemelen en esrarengizi olan Fah- ttin Kerim Gökayın izin talebinin arkasında yatanları ortaya çıkarmak mükemmel bir gazetecilik olacaktı. İşte bu sebepledir ki haftanın başın- da Vilâyette toplanan gaLetecılenn kalbinde Valinin ağzında bir iki cümle olsun koparıp mewlLyı aydın- hğa çıkarma ümidi vardı. Ama bu Ümitlerin boşa cıkması için Vali ile görüşmek kâfi geldi. Tedbirli Valinin ağzından lâf koparmak her babayi- ğidin işi değildi. Şık bir gri elbise giyen Fahret- tin Kerim Gökayın o glün gazetecileri kabul ederken çok yorgun ve ziyade- siyle Üzgün olduğu ilk bakışta farke- diliyordu. İlk bakışta farkedilen bir başka nokta da sevimli valinin Üzün- tülü ve yorgun olduğunu gizlemek i- cin sarfettiği gayretti. Gazetecilere mutadından daha büyük iltifatları e- sirgemiyen valinin şüphesiz bir der- di vardı. İzin talebi, bu derdi avut- mak için çıkılacak ufak bir seyahat- la ilgilt olabileceği gibi, kozlarını kullanmakta büyük maharete sahip bulunan sevimli valinin yeni bir siya- si hamlesi de olabilirdi. Vilâyetten kelimenin tam mâna- siyle eli boş çıkan gazeteciler valinin üzüntüsünü, yaklaştığı beliren yeni emarelerle daha iyi anlaşılan seçim- lere bağladılar. Bu gazetecilere göre, —. — İstanbul Valisini iznin sonunda mil- letvekili adayı olarak görecektik. A- ma İstanbul Valisini ve üzüntülerini biraz daha yakından myanlar bu iznin arkauında daha derın ve ciddi meselelerin yattığına inanıyorlardı ve valinin izn; ile en yakın rabıtası bu- lunacak meselenin İstanbulda en civ- civli günlerini yaşıyan imar hamlesi olduğunu tahmin ediyorlardı. Basın “Menfiyi ispat!” Gecen hafta Perşembe günü öğle- densonra Ankara Adliyesi kori- dorları gene gazetecilerle dolmuştu. Koridorlarda adım atacak yer yoktu. Ankara Toplu Basın Mahkemesi, gene bir sürü basın dâvasına bakacaktı. Dâvaların bakıldığı küçük odanm ka- pısındaki liste her hafta günü olduğu gibi bir hayli yüklüydu Celse açıldığında, koridorda miülbaşi- rin sesi pek alışılmış iki adı çağır- mak için yüksoldi Sırava göre ilk ça- gırılanlar, Metin e Yusuf Zi- ya Adı-mhnndı Gbı Ulec ek olan Yenisabah gazetesi liçhoğlu tarafmdan açılmıştı. Yenisa- bahın sahibi, Dinar muhabiri Nedret Gürcanın gazetesinin tutumunu be- ğenmemesi dolayısı ile istifa etmesi ve istifa mektubunun bir nüshasının da AKİS'de neşredilmesi dolayısı ile kendisine hakaret edildiği iddiasında bulunuyordu. Bu duruşma gayet kısa sürdü. Zira Nedret Gürcanın ifadesi alınması yolunda Dinara yazılmış olan talimata cevap gelmemişti. Salon bir an için boşalıyordu ki Toplu Basın Mahkemesi Başkanı Adil Güneşoğlu AKİS'in bir ikinci dâvası daha oldu- ğgunu söyledi. Kapıya doğru yönelen dinleyiciler yeniden yetlerini aldılar. AKİS hakkındaki ikinci dâva: Baş- Metin Toker ile avukatları Feyzioğlu ve Aksoy Hür basın ve berisi... AKİS, £2 HAZİRAN 1957 ea #ai — -— aa eee BRRDa gaND ÖD D ERERER DD —GÜ — Ö,