birçok piyaniste, üstünde derin derin düşünmeleri fırsatı sağlayan bir Bach tefsiri dersi veriyordu Konserin son parçası, bugün 61 ya- şında bulunan Jean Rivier'nin Yay- İr sazlar İçin Üçüncü Senfonisi, He- likon'un küçük orkestrasına bir tür- lü sığmayan, fazla yüklü, fazla şiş- man bir eserdi. Albert Roussel, Paul Dukas'nın tarzında yazılmış o- lan bu senfoni, .denenmiş formüllere uyan, ustaca kurulmuş, büyük yayh saz orkestralarının kendilerini . gös- termeleri için çok uygun bir parçay- dı. Fakat Helikon Orkestrası, bu e- serle maddi bakımdan uyuşamaması bir tarafa, kısa tarihinin belki en kö- tü icrasını çıkardı. Hele son kısmın- da şef Bülent Arel'in eseri idare et- mekten neredeyse — vaçgeçmesi, kestranın da "bugünlük — bukadar" deyip sahneyi terketmesi bekleniyor- Diğer eserlerin çalmışı, bu toplu- luktan beklenen kalitenin aşağısında olmakla beraber, tatmin edici sayıla- bilirdi. Harika çift Sahnede, kapakları çıkartılmış iki tane piyano vardı. Az sonra iki genç sahneye çıktılar, piyanolardan birine yanyana oturdular, ve Mozart'- ın dört el piyano için Re 'Majör So- natım çalmağa başladılar. Daha ilk cümlelerden, akşamın pek zevkli ge- çeceği anlaşılıyordu Mozart'ın, de- rin ve sağduyulu musıkışınaslara has böyle bir anlayışla, üslüp sadakatiy- le, temiz tekni lıkle icra edilmesi, mayan bir hadiseydi piyanistlerden biri . geçti ve çift Rahmaninofun İkinci Süit'ini çalmağa başladı. Geniş saf- haları, duygulu melodileri, çamuru ve şurubuyla Rahmaninof, üstün bir senfoni orkestrasının şahlanmasını andıran masif seslerle hayat kazanı- yordu. Son akor tınladığında Konser- vatuvar salonu, sözleşmiş gibi hep bir ağızdan "bravo" diye haykıran ve avuçlarım patlatırcasına alkışlayan dinleyicilerin sesleriyle do Öteki piyanoya Ankara müzik festivali konserleri- nin en başarılısını vermekte olan bu iki sanatkâr, Selçuk ve Kâmuran Gündemir'di. İkisi de, Devlet Konser- vatuvarı mezunuydular ve halen, ye- tiştikleri, müessesede vazıfelıydıler Konserin ikinci kısmı, Selçuk Gün- demir'in çaldığı, Bülent Arel'in Piya- no Varyasyonlarıyla açıldı. Bu eser, çok cepheli bir bestekâr olan Arel'in on yıl önceki tutumunu ve bağlantı- larını aksettiriyordu, otekı Türk e- seri, İlhan Usmanba -Kâmuran ndemır tarafından çalınan piyano prelüdleriydi. Bu altı prelüdünün her- irini Usmanbaş, değişik tarzları temsil maksadiyle yazmıştı. Bununla beraber altı parçanın ardarda sıra- lanması, tam bir bütünlük duygusu Verıyordu "Due Liriche" adım taşı- prelüdde XVI. Asır madri- galini — XX. sır. blues'unun -da- a doğrusu, formül bakımından AKİS, 2 ŞUBAT 1957 bir"MUM" olmayan, fakat cazva- ri bir tarzda yazılmış kısmın ta- kip etmesi hoş bir sürpriz oldu, Us- manbaş prelüdlerinin notası birkaç yıl önce Amerikada yayınlanmış, e- ser bir kaç yabancı piyanistin reper- tuarına girmiş ve dış memleketlerde, bilhassa Amerikada, konser program larında yer almağa başlamıştı. Fakat Türkiyede ilk defa çalınıyordu Bu şahane konser, Selçuk ve Kâm Gündemir'in, konserın ilk kısmında— ki üstün sevıyelerını devam ettirdik- leri, Benjamin Britten "Introdu. c tion ve Burlesca"sı ıle sona erdi. B eser de memleketimizde ilk defa ça— lınmaktavdı. Üç Türk eseri Bır konser düşününüz ki progra- mındaki üç eserin hepsi bu asra ait olsun ve ilk icraları yapılsın. Üste- diye vasıflandırı- lik"genç bestekâr" MUSİKİ zıfeyı ifa edebilecek ehliyette bir şef old uğunu ispat etti. Provalarının sa- yısı, kendisine sağlananın bir misli olsaydı, hareketlerindeki anlayış ve açıklık orkestraya da sirayet eder Programdakı eserlerin en olgunu İlhan Usmanbaş'ın Keman Konserto- su, en parlağı da Bülent Tarcan'ın Bale Süiti idi. Konser, Bülent Arel'in, yaylı sazlar ve tembeller için Pas- sacaglia ve Fuga"sı ile açıldı. Bu e- ser Arel'in festivalde çalman — diğer eserleri yanında sönük kalıyordu. 12 yıl önce, bestekârı henüz bir Konser- vatuvar talebesiyken yazılmıştı ve mükemmel bir kompozisyon vazifesi olmaktan ileri gidemiyordu. Üstelik eser o derece kötü çalındı ki, bir ta- kım meziyetlerinin gözden kaçmış ol- duğu rahatça düşünülebilirdi. Usmanbaş'ın konsertosu da bir öğ- renci eseriydi. Fakat bu hal. esere en Selçuk ve Kâmuran Gündemir'ler Dörte, labilecek sanatkârlara ait olsun. Böy- le bir konser dünyanın her yerinde büyük hâdise sayılır. Hele bu eserler Türk bestekârlarına ait olursa, kon- ser Türkiyede verilirse, hem de Cum- hurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası- nın bir konserı olursa antik buna kl'ıadıse" değil "mucize" demek gere- ir Filârmoni'nin Cumartesi günü Bü- yük Tiyatro salonundaki konseri, bu bakımdan tertipleyicilerine, çalgıcıla- rına, orkestra şefine ve hatta dinle- yicilerine büyük şeref kazandırıyor- du Herşeyden Önce, üç tane yepye- ve çok güç eseri 'idare etme vazi- fesını üstüne aldığı için şef Pertev Apaydın'ı ve -başarısı dolayısıyla de- ğilse bile- hiç olmazsa böyle bir prog- amı çalma isteğini ve gayretini gös- terdiği İçin Orkestrayı tebrik etmek gerekir. Konser boyunca şef Apaydın, en azından hareketleriyle, bu güç va- bir ahenk ufak bir iz bırakmamıştı. Zaten Us- manbaş'ın bugün bizde ve dünyada tanınan birkaç eserinden hepsi, he- nüz Konservatuvardayken bestelediği şeylerdi ve bu durum, Usmanbaş'ın eserlerinden birinin -kuartetin- Fromm mükâfatı kazanmasına, Co- lumbıa tarafından plâğa alınmasına Boos Hawkes tarafından nota- sının yayınlanmasına engel olama- mıştı. Keman konsertosu saf, serin- kanlı, hoş sohbet bir eserdi.. Keman konsertosu klişelerinden uzak kalın- mış, hatta kemanı "şarkı söyleyen çalgı" olarak kullanmak için, yavaş muvman bile yazılmamışt.. — Bes- tekârın solo kemanla orkesta ara- sında kurduğu muvazene ve kü- çük bir orkestradan kitle tesirle- ri elde etmesi de kayda değerdi Vıyolonıst Ulvı Yücelen, partisini min edici bir şeki Ide çaldı şuphesız ki bugune kadar solist ola— 31