YURTTA OLUP BİTENLER sisleri yapmışlardı. Ruslar, barajlar ve fabrikalar inşa etmışlerdı Tito, Türkiyeye mal satabilecek bir sanayi vücuda getirmişti. Peron da bir kal- kınma siyaseti takip etmişti. Lâkin eser lâfı edilince dünyanın aklına hâ- lâ Mısırın emramları, Paris'in Eiffel kulesi ve Hitlerin otostradları geli- yordu. Halkı hayran bırakabilmek için, eserlerin herkes tarafından gö- rülebilecek bir yerde ve şekilde olma- sı lâzımdı. Eser yaratmak, bir bakı- ma büyük inşaat yapmak demekti. İstanbul, İzmir ve Ankara imar olu- nursa, herkesin yolu bu şehirlere er- geç duştugunden bütün memleketi kalkınmaya inandırmak — hususunda zorluk çekilmiyecekti. Menfi düşünceler Müstakbel İstanbulun hayali tab- losu, hakikaten patlayan bir mag- nezyum alevi gibi göz kamaştırdı. Tarihin ihmal ettiği İstanbul, nihayet lâyık olduğu alâkaya kavuşmuştu. - termekte idi. nenlerin zihinlerindeki istihfamları derhal cevaplandırdılar. Eğer her işi hesaba ve kitaba vurmak gerekirse, bu muazzam kalkınma hamlesinden vazgeçmek tek çare olarak karsımıza çıkardı. Büyük dâvaları bir muhasip kafasıyla ölçmeğe kalkışmak, mâna- sızlıktan başka birşey degıldı Asıl mesele işe başlamak Ö Arkası . Diğer memleketlere bakmak lâzımdı. Mü- hendisleri ve maliyecileri dinlemiş olsa idi, Çar Nikola'nın Moskovadan Pasifik Okyanusuna uzanan Sibirya demiryolunu yaptırmasına imkân bu- lunamazdı. Çar Nikola mütehassısla- rın itirazlarına kulak asmamış, eline bir kurşun kalem ve cetvel almış, ha- rita üzerinde dümdüz bir hat çizerek "İşte Efendiler, demiryolu bu güzer- gâhı takip edecek!" demişti. Mühen- disler de Çarın çizdiği güzergâhı ta- kip etmişlerdi. Gerçi demiryolu gelip Baykal gölüne dayanmıştı. Kıbrıstan e İmar kazması altında Ankara. Bu şehirde bir zamanlar ağaçlar İleride, eğer hakikaten söylenenler yapılırsa, bundan herkesin zevk du- yacağından şüphe yoktu. Fakat magnezyum alevi söndükten sonra, zihinlerde birer ikişer istih- famlar belirdi, Açılacak meydan ve yollar üzerindeki binalardan çoğunun kıymeti yuzbinler ve milyonlarla ötr çülüyordu. Binlerce binanın kamulaş- tırılması için, çok paraya ihtiyaç vardı. Bu kadar parayı, bozulan ik- tisadi şartlar altında, hangi mükellef sınıfı ödiyecekti? Ya yıkılanların ye- rine yenilerinin yaptırılması?.. Tap- mak, muhakkak ki yıkmaktan daha pahalı idi. Gölgesine ehramların sığdı- rılabileceği o büyük binalardan herbiri için, başlı başına bir hazine lâzımdı, yalnız kâğıt para, bu işe kâfi değil- di. Hesapsız malzemeye de 'ihtiyaç, vardı. İyimser şahsiyetler, — menfi düşü- 10 vardı mesaha itibariyle dört defa daha büyük olan gölü üzerinde boydan boya köprü de kurulamamışta, Ama, yolcular gölün üzerinden va- purla taşınmak suretiyle yollarına devam imkânım bulmuşlardı. Görülü- yor ki, azmin elinden hiç birşey kur- tulamazdı kazma sesleri Hayat üç nevi sesin ınsana ferah- lık Verdıgını soylerle "Kadın sesi, su sesli Para sesi." Fakat imar hare- ketinin başladığı — günlerde, iktidar hesabına Bu tasnife bir dördüncüsü- nün ilâve edildiğini söylemek yanlış maz: "Kazma sesi!" İstanbulda, muazzam bir imar ha- reketinin mücerred bir inşaat man- zarası arzedemiyeceği tabiiydi. Ne- sillerden beri daracık mahallelerin, birbirinin Üüzerine binercesine sı- kışmış binaların ve lâbirent haline gelmiş yolların yerine bulvarlar, meydanlar, parkl ar ve blok bınalar yapabilmek için, — evvelâ' yıkmak zaruri idi. rın tapudan sökülmesi kolay değildi. Kıymet takdir edilmesi ve ıstımlak muamelelerinin tamamlanması mana mütevakkıftı. Fakat talih bele— diyeye bu engeli kaldırmak için yar- dım etti. Fen heyetlerinin yaptıkları keşifler neticesinde, imar sahasına dahil binalardan çoğunun esasen teh- likeli durumda bulunduğu anlaşıldı ve haklarında rapor tanzim edildi Binalar hakkında "maili 1nh1dam' raporu verilmesi, işi kolaylaştırıyor- du. Sağlam bir yapının yerle bir edil- mesi formalitelere bağlı olduğu hal- de, tehlikeli bir binanın yıktırılması için birkaç gün evvelinden yapılacak bir tebliğ kâfi idi. Kapıyı bir memur çalıyor, mal sahibine bir kâğıt imza- latıyor ve herşey olup bitiyordu. Üs- telik sağlam binalara tazminat tam olarak bilnazariye ödendiği halde, çürük yapılarda yıkma masrafı da mal sahibinden tahsil olunuyordu. "Gazap Üzümleri" Amerikalı muharrir Steinbeck, "Ga- zap Üzümleri" adlı romanında, garp mıntakasında yaşayan bir çıft— çiye ait tarla ortasındaki kulübeyi traktörle' ziraat yapmağa gelenlerin nasıl yıktıklarım tasvir eder. Çiftçi- nin ızdırabı muasır edebiyatın en gü- zel örneklerinden birim teşkil etmek- tedir. Eğer Steinbeck, İstanbulun i- marına ait bazı sahneleri takip etmiş olsa idi, şehir hayatının aynı mahiyet- teki ıztırablarını da bir o kadar kuv- vetle canlandırmak fırsatım muhak- kak elde ederdi. Büyük eserler, fedakârlık pahası- na tahakkuk ettırılır İmar hareke- tinin de, bazı vatandaşlar hesabına ıztıraplı netıceler yaratması, mukad- derdi. Meselâ bir sabah, adliye kori- dorlarında perişan bir kadın görüldü. Bu kadın aslen Fransızdı. Bir yanlış- lık neticesi, evinin yıktırılacagı ken- disine teblıg edilmemişti. Erken sa- atlerde, evin duvarlarına 1nd1rılen kazmaların gürültüsü ile uyanmıştı. Dehşet içinde yatağından fırlamış, bi- nanın imarca mahküm edildiğini an- lamıştı. Kazmacılara dert anlatama- yınca bir avukata koşmuş ve avukat da tesbit kararı almak üzere onu ad- liyeye getirmişti. Hâldin huzuruna çıkmak üzere koridorda beklediği şu anda, yuvasının taşları birer ikişer sökülüyor ve eşyası sokağa dökülü- yordu. Bunlar, tebligatı imzaladıktan sonra gayrimenkullerinin sağlamlığını tes- bit ettirmek üzere gelmişlerdi. İçle- rinde, gidecek başka yerleri olmayan- lara ve münhasıran kira bedeli ile ge- çınenlere rastlanıyordu. Hepsinin ye- gâne ümidi, mahkemece yaptırılacak tesbıt sonunda binanın bedelim tam olarak takdir ettirebilmekti, fakat adliyenin işi çoktu ve kazmalar dur- madan isliyordu. Tesbit kararını iş işten geçmeden alamamak ihtimali yürekleri tıtretıyordu AKİS, 2 ŞUBAT 1957