22 Aralık 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 23

22 Aralık 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 23
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BİR TÜRK DOKTORA MEKTUP yeyi arkanızda subay formasile terk ederken bırak- tıklarıma sizi hem alkışlıyor, hem de teğmen ünifor- masını az buluyor, sizi paşa görmek istiyorlardı. Amerikada geçirilen yıllar sıralarda okulu bitiren her hekimin aklında Ame- rika vardı. Amerikaya mektup yazmak, hastahane- lere baş vurmak, akseptans getirmek moda olmuştu Siz de öyle yapmıştınız. Mektuplarınıza cevap gelmişti. Hocalarınızdan ve Fakülte dekanından gerekli yerlere tavsiye mektupları ve bonservisler göndermiş, nihayet 100-120 dolarlık bir iş bulmuştunuz. Bakanlıktan mü- saade almak, döviz temin etmek pek kolay olmamıştı. Ama nıhayet hepsi yoluna girmişti. Siz de bir gün Ga- lata rıhtimından Napoliye hareket etmiş, oradan da Doktor bekleyen Anadolu çocuğu How are you Sir? başka bir gemiyle Atlantiği boylamıştınız. Uzun bir yolculuktan sonra Amerikayı ilk bulan seyyahlar gibi New York'ta karaya çıkmıştını; Bu hayal memleke- tinde çok çalışacak, her necek, sonra harap kulübelere, ışıksız köy eyl 1ne bılgınızı ulaştıracaktı— nız. Hastahanede 1y1 çalıştınız. Kendin sevdirdiniz. Bir de "Gırlfrıend iniz vardı. Sonra zengınce Ur kız olduğunu öğrendiniz. Tanışmanızın üzerinden bir yıl geçmişti. İyice anlaşmıştınız. Evlenmeğe karar verdi- niz. Nikâhınızı kilisede bir papaz kıydı. Tören pek par- lak olmuştu. Mukaddes peder saadetinize dua etmiş ve sizi takdis etmişti. Kilisede çektirdiğiniz resimleri ha- yatınızın en kıymetli hatırası olarak yatak odanıza as- tınız. Bu resimlere baktıkça İstanbulda komşunuz çarkcı Ahmet beyin kızı Muallaya verdiğiniz sözü ha tırlıyor, içinizde bir burkulma — duyuyordunuz. Yumru gibi bir şey boğazınıza tıkanıyordu. Bu saadet size bi- raz, pahalıya mal olmamış mıydı? Evinizi, yurdunuzu AKİS, 22 ARALIK 1956 Dr. Esad EĞİLMEZ hatırlıyordunuz. Babanız da ne kadar geri kafalı bir insandı. Sabah beşte yataktan kalkar, akşam asanla beraber yemek yer ve yatar Cuma sabahları Yasin- le uyanırdınız. O, nikâhınızın bir belediye dairesinde kıyılacağım duşunmuş, sonra da evde dini merasim yapılacağım tasavvur etmişti. Şimdi — sizin verdiğiniz haberlere bir satırla cevap gönderiyor, sadece herşeye rağmen size saadet dilediğini yazıyordu. Bu satırların arkasında biraz üzüntü ve dargınlık sezmemek imkân- sızdı. Geri kalalı adamdı babanız. Sizin menfaatlerinizi hesap edemiyordu. Ama yine de size kebap kestane ko- kan istanbul sokaklarında bir sonbahar akşamı Mu- allaya verdiğiniz sözü hatırlatmıyordu. Yıkık kulubele— re ulaştıracağınız şifa tası da kaybolmuştu. O d amerikan bardaki viski kadehine dönmüştü. Halbuki Çamlıdere, Karayazı, Akviranın susuz halkı, sizden o tası istiyorlardı. İşte Mehmet ağanın dalağı göbeğin- en bir karış aşagıda Rengi şapsarı. Öğleden sonra titremeğe, üşümeğe başlıyor. Üzerine yorganları, ki- limleri, çaputları atıyorlar. Sonra bir ateş, bir ateş er- tesi sabahı buluyor. Alnını çizdiler, türbeye iplik bağ- ladılar, hamam tasına çivi attılar, tuz babaya tuz ada- dılar, yatıra mum yaktıla ot, kok, yonca yedirdiler; kâr etmedi. Mehmet ağa hâlâ hasta. Hâlâ Amerika- dan gelecek idealist hekimin şifa tasım bekliyor. Ora- ya, kolunuzda Miss Betty ile mi döneceksiniz? "Efen- dimiz merican çantanızdan ne ilâçlar sunabi- leceksiniz? İşte, zavallı Satı kız. Henüz üç yaşında bile yok. Ba- cakları çarpılmış. Karnı şiş. Rengi sap sarı. Yüzü kırış rış. Başı armut biçiminde. Dişleri çarpuk çurpuk. Çenesı sivrilmiş. Ööğsü yamrı yumru. â yürüye- miyor. Komşular "bu ne tenbel kız, bir turlu davrana- madı, doğmadan ihtiyarladı" diyorlar. Ne bilsinler yavrucağın kemik hastalığına tutulduğunu. Sizin gibi evlet kesesinden tâ 'Amerikalara kadar gidip, bu iş- leri tetkik edemediler ki. Sonra, kızcağız samanlıkta ineklerin arasında büyüdü. Güneşi göremedi. Vitamin yutamadı ki. O da, doktor amcasının arkası yırtmaçlı caketinin cebinden ne harika bir ilâç çıkacak diye bek- liyor. İşte Çolak Hüseyingillerin sağır Emmi. 90 yaşında. Moskof seferinde ölmedi. Galiçyada ölmedi. Sina çö- lünde ölmedi. Milli savaştan da sekte yarayla sağ dön- dü, Göğsünde İstiklâl madalyası ile üçüncü dereceden malül. Senelerdenberi yaşıyor. Geçenlerde davarları ağıla kovalarken başı döndü, gözü karardı, düştü. Beş gün kendini bilemedi. Yemedı, içmedi. Altına etti. tak çarşafiyle sağdan sola çevirdiler biçareyi. doktor diye sayıkladı Sonra yavaş yavaş uyandı. şimdi yüzü bir yana kaymış. Yemekler ağzından dökü- lüyor. Kelimeleri hatırlayamıyor Bilinmedik, duyul- madık sözler söylüyor. Tanıdıkları tanımıyor. Bir ta- rafında kol bacak kütük gibi. Evin etrafına şerbet serpıldı Başından kurşun döküldü. Kurşun da bir göz oldu ki, sormayın. Cin çarptı, nazara geldi diyor- lar Kurşuncu Fatma hanımın dedıgıne bakılırsa ayaza işemiş biçare. Herkes, tu tu yakasına tükürüyor. Be, Mister Doktor Amerikadan buna ne getirdiniz baka- liım ? Aziz Doktor» Colombia'dan, Texas'dan, Caroli- na'dan bilgi, görgü, ilim, irfan ne bulursanız getiriniz. Dakron, Naylon, Perlon istemiyoruz. Miss Betty'ye de razı olduk. Gözlerimiz yolda. Kiliseden nikâh törenle- rine aid resimler değil. Haplar, tabletler, — drajeler, ampuller bekliyoruz. Dedenisin kemiklerinin bu top- raklarda olduğunu unutmayınız lütfen. Hoşça kalın..

Bu sayıdan diğer sayfalar: