DÜNYADA Atlantik Camiası Çok millet — Teklider eçen haftanın sonunda Foster GDulles Paristen ayrılırken Ame- ka Dışişleri Bakanından Avrupalı- na kalan hatıra sert bir çehreden ibaretti. Tabii ortada, 15 memleket Dış İşleri Bakanının imzasını taşı- yan bir de tebliğ vardı. Ama aslına bakılırsa o tebliğin satırları arasın- da dahi iri yarı Amerikalının gülme- yüzünü sezmek kabildi. Foster Dullesbu defa, daha ayağını Fran- sız toprağına bastığında bir mubas- siredası içinde görünmüştü. Herşey gösteriyordu ki Amerika dünya ca- nda devlet olma vazifesini ciddiyet- yerine getirmek heyetindeydi. Ba- zaı Avrupalı müttefiklerini biraz zapt- u rapt altına almak lüzumu kendisi- ne belli etmişti. Elbette ki isteyen A- merikanın dediğini yapar, isteme- yenyapmazdı. Amerikanın asi hü- kümetlere söz geçirmek için, Rus- largibi ordular gönderip kan döke- ceği hatıra dahi gelmezdi. Ama yüz- de yüz müstakil davranmak isteyen- ler, akıllarına estiğinde macera pe- rıde koşmaya hevesli olanlar bütçe- lerinitanzim bahsinde de aynı dere- istiklâle sahip kalırlardı. Kısa- Amerika bunlara yardım etmek niyetinde değildi. Başlarının çaresine bakarlardı. Yok, dolar istiyorlarsa Amerikanın gayretlerine katılmalıy- dılar. Amerikanın gayreti ise dünya- da barışı, kendi görüş zaviyesine uy- gun şekilde kurmaktı. Atlantik Kon- seyinin son celsesi de bittiğinde, bu- nu herkes anlamıştı. Amerika şaka- ya gelir gibi değildi. Nitekim başta Londra ve Paris hükümetleri, NA- TO'cular yelkenleri süratle suya in- dirdiler. Patron, Amerikaydı. Konferansın en alâka — uyandırıcı celsesi, geçen haftanın ortasında ce- etti. Bütün toplantının tek siması Dulles o gün bir ko- nuşma yaptı ve Amerikanın durumu- nu izah etti. Amerika NATO mütte- fiklerine öteki müttefiklerinden faz- la kıymet vermiyordu. Bu bakımdan politikasını istediği gibi yürütmek arzusundaydı. İsteyen bu polıtıkaya uyar, istemeyen uymazdı. Öyle vazi- yetler olabilirdi ki Amerika istişare imkânı bulmaksızın bazı hareketler yapabılırdı Bunlun manâsı şuydu: Amerika NATO'daki taahhüdlerine daima sadık kalacaktı. Ama başka taahhudlere girişmekten, — dünyanın başka bölgelerinde başka — tertiplere katılmaktan kendisini kimse alıkoya- mazdı. O taahhüdler ve o tertipler yü- zünden Amerikanın başı derde girer- se, NATO müttefiklerinden yardım talep etmiyordu. Kendi başının ça- resine kendi bakacaktı. Böylece A- merika ile müttefikleri arasındaki en esaslı fark kendisini belli ediyordu. İngilizlerle Fransızlar da kendi baş- larına hareket etmişlerdi. Ama bu- runlarına kadar derde girince petrol, aman dolar"' diye gözlerini Atlantiğin ötesine çevirmişlerdi. Dul- les'ın dedıgının alaturkası — şuydu: Nefesine güvenen — borazancıbaşıdır. Amerika, dünyaya istediği gibi bir nizam vermek için harekete geçiyor- du. NATO Genel Sekreterlıgıne seçılen Spaak Amerikanın terazisi OLUP BİTENLER Foster Dulles Mubassır Nutuk bir bomba tesiri yaptı. Şid- detli akisler oldu. Dulles yeniden söz aldı ve ilk konuşmasını usulen tavzih etti. Fakat anlayan anlamıştı. Nite- kim NATO'lu çocuklar daha uslu o- lacaklarını vaad ettiler. Dünyanın en mühim adamı Mr. Humphrey ke- sesinin ağzını, ıstemeye istemeye de olsa, ancak o şartla açabilirdi. Böylece Amerika, — Rusya üzerinde dahi tesir yaparak ve batılı mütte- fiklerinin komplekslerine kulak ver- meksizin dünya politikası — bahsinde tek hakem rolünün ifasına başlıyor- du. Nitekim Dulles'in Amerikaya dön düğü günlerde Eisenhower Washing- ton'un gürültüsünden uzakta, kendi çiftliğinde Hindistan Başbakanı Neh- u ile büyük meseleleri görüşüyordu. Nehrudan sonra Başkanın misafiri Mareşal Tito olacaktı. Dünya bü- yüklerini teker teker Eisenhower nezdinde görmek biç kimseyi şaşırt— mamalıydı. Hatta meşhur Nâsır'ı bi- le.. Amerika herkesle temas etmek hakkına sahipti. Her meselede kat'i söz sahibiydi ve dünyama her yerin- deki ihtilâfları kendi — görüşüne uy- gun ve realist bir şekilde halletmek emelindeydi. Fakat Amerika bunu, kendisine mahsus "kırmayan" usullerle yapa- caktı. Nitekim NATO'nun Genel Sek- reterliğinde İngiliz İsmay'in — yerini Belçikalı Spaak aldı. Tebliğde de NATO azalarının kendi aralarındaki ihtilâfları başka mercie aksettirme- den Genel Sekreterin yardımıyla hal- ledecekleri belirtiliyordu. Eee, belki de halledilecek ilk mesele lngılterenın de taraflardan biri olduğu Kıbrıs gi- bi bir meseleydi. AKİS, 22 ARALIK. 1956