H aftalardan beri bekliyoruz. Ba- - sınımız ve mütehassıslarımız, İstanbulda cereyan eden hadiseler karşısında ikaz vazifelerini yerine getirsinler diye.. ayır! Basit sokak adamının ağzına yakışan "Canım, pek âlâ iyi oluyor; bunu başka tur— lü yapmama imkanı yoktu. Vurur- sun Kazmayı, açarsın yolu. Adam- lar mükemmel icraat yapıyorlar, İs- tanbulun eli yüzü temizlenecek" cümleleri, hazindir, en büyük gaze- telerimizin fıkra, hatta başmakale sütunlarına yerleş iş bulunuyor "İstanbulun imarı İlüzumu" 114 "İs- anbıılun bu şekilde imar edilemeye- ceği” hakikati, çok zaman kasten, birbirine karıştırılıyor ve ekserimiz garip bir kompleks içinde şaşkın, bakıyoruz. Bu ruh haletinde, son Kanunlarla memlekette yaratılan psikozun isini görmemek mümkün değildir ama bu bizleri, vazifeleri- mizi yapmaktan alakoymamalıydı İstanbuldaki son imar gayretleri metod ve ilim bakımından Şimdiye kadar alışılagelen zıhnıyetten pek farklı değildir. Bu e üyük şehrı— mizde yapılmak istenenler daha zi- yade politik endişelerin mahsuludur Teknik Üniversitede Şehircilik öğ- retmeni Prof. Oelsner, bugün susan talebelerine "Gıttıgınız şehirlerde uğraşacağın» en çetin dâva Bele- diye Reisinin kurnazlıgı ve mahal- li gayeleri olacaktır" derdi. İstan- bulda yeni faalıyetlerın -bunların ne kadar surecegı hakkında fikri- miz yoktur- "memleket sathındaki kalkınma"nın bir parçası olarak gös terilme gayretlerine bakılacak olur- sa Prof. Oelsner'in bahis konusu et- tiği endişelerin idare cihazımıza hâkim olduğunu kabul etmek gere- kir. Prof. Oelsner, beş yıl evvel red ve inkâr edilen bir mütehassıslar plânının nasıl kolaylıkla ayni zevat tarafından sırtlandığını ve vaktiy- le Vatandaşın mukaddes mülküne tecavüz" feryatlarıyla, her türlü il- mi müdahaleyi durduran politikacı- ların bugün nasıl yeni teranelerle kolları ters olarak sıvadıklarını gö- recek kadar yaşamamıştır. Fakat sağ olsaydı engin tecrübe yılları- na ragmen profesorun hayretle çok yenı şeyler öğreneceği muhakka Hayal ve hakikat | stanbuldaki son gayretlerin, dik- kati; başka taraflara çekme ve halk efkârını meşgul etme politika- sıyla beraber yürütüldüğüne inan- mamız için bütün saydığımız se- bebler kâfidir. Son faaliyetlerin İs- tanbulun bütçesi içindeki payı bilin- medikçe ve milli ekonomimiz iştirak nisbetinden veya devlet bütçesinin tamamlayıcı kaynaklarının hacmin- PLANI UNUTANLAR den kimsenin haberi olmadıkça, he- le iktisadi gelişme tempomuz için- deki öncelik derecesi hakkında en yetkılılerın dahi fikri bulunmadıkça bu inancımızda Israrlı kalacağız. Kaldı ki Başbakanın son demeci, bu inancımızı kuvvetlendirecek mahi- ettedir. Şimdiki Milli Savunma bütçemizin 1950'deki bütçenin ta- mamına eşit okluğunu söyleyen Başbakan, iktisadi zorluklarımızın ıstıkametını göstermek istemiş. Yal- nız Başbakanın unuttuğu "bir kaç nokta" o zamandan beri paramızın döviz karşılığı kıymetinden üç mis- li kaybetmiş olması, enflâsyonun butçeyı şişirmesi ve bugun bunu ha- tırlayıp hakiki bir kıyaslamayı ya- pacak olanların mevcudiyetleridir. Yine bizim bildiğimize göre progra- ma tâbi olan memleketlerde imar ve inşaat işleri, deflasyon zamanla- rında ele alınır. Beş altı yıl önce imkânlarımızın daha bol, kaynak- larımızın daha verimli, paramızın daha kararlı bir zamanında bu iş- lerin durdurulup garip bir gelişme felsefesi ile —enflâsyon — yıllarının seçilmesinin hikmeti henüz belli de- ğildir. Bize kalırsa bu durum “"Bize plânsızsınız diyorlar; — rica ederim arkadaşlar. Hangi fabrikamızın plâ- nı yoktur?" şekillide beyanat veren politikacılar devrine has bir ince- Son iki üç yılda çetin iktisadi sı- kıntıların baş göstermesi, gelişme- nin duraklaması, milli gelirin düş- mesi ve dış polıtıkanın başarısızlığı karşısında prestiji her şeyden ünce tutanlar için, halk efkârını yeni ve gösterişli hamlelerle meşgul etmek başlıca kaygı haline gelmiştir. Bu kaygı "Yeni bir şehir yaratacagız İstanbulu yeniden — fethedeceğiz... tarzında ciddiyetten uzak, mesnet- siz, perakendeci bir zihniyetin mah- sulu boş ıddıalar ve irrasyonel, öl- çüsüz — makalele adar gitmiş- tir. Fakat bir ıkı yıl evvelki "Vatan sathında kalkınma" veya — "Cezbe halindeki parti" nevinden literatür örneklerini hatırlayanlar, şimdi de olup bitenleri sabırla takip etmek- tedirler Yırmıncı asırda, değil büyük şe- hirlerin, kasabaların dahi imarı ve idaresi bir kişinin ilham ve arzula- rı ile yapılmamaktadır. Cezbe halin- de bile olsa bir zat, elinde baston, şürası açılsın, burası yıkılsın diye teknisyenlerin emekleri, çalışmala- rı nazarı itibara alınmadan, anket- ler ve araştırmalar yapamadan key- fi emirler verip, şehircilik mütehas- sıslığına özenemez. Devrimizde Şe- hircilik iktisatçıların, sosyologların, mühendislerin, hukukçuların koor- dine bir şekılde uzun ve çetin araş- tırmalarım isteyen, müsbet ilim me- totlarına öncelik tanıyan ve herşey- den evvel milli ekonominin temposu içinde düşünülecek olan "ciddi" bir iştir. "Ava Caesar..." akın tarihe kadar krallar, impa- y ratorlar bilhassa başkentlerının imar ve gelişmesiyle a ziyade politik endışelerle ve gösteriş mak- satlarıyla- meşgul olmuşlar — veya öyle görünmek istemişlerdir. 17 nci yüzyılda İngiltere kralları, 1 inci ve 2 nci Şarl, Fransa kralları 4 ündü Hanri, 14 üncü Lui, rTusya kralı büyük Frederık Rusyanın Pe- tersburg'unu yapan Delı Petro, ge- çen yüzyılda da 3 üncü Napolyon tarihe "belediyeci hükümdar" ola- rak geçmiştir Fakat Sezar ve O- güst'ten bu yana bir çok tiranlar, diktatörler de şehırlerın mimarisi veya gelişmesiyle uğraşmağa kalk- mışlardır. Hıtler Almanyası, bütün gücüne ve imkânlarına Trağmen ruhsuz, karanlık, ilhamsız ve fonk- siyonel olmayan bir mimari üslübu benimsemiş; Stalin'in Rusyası bu- gün türlü hücumlara maruz kalan gülünç Victorian stili yıllarla muha- faza etmiş; Mussolini ise şehircile- rin ve arkeologların ittifakla teslim ettikleri- gibi Roma'yı katletmiştir. Franko Madridin iskânı işini eski- sinden daha güç hale sokmuş, reji- min zenginleri ve fakirleri, an" ile "avam" büsbütün ayrı dün- yalarda yaşamaya — başlamışlardır. Diktatörler içinde, yine en iyi notu alan 3 üncü Napolyon olmuştur. Fransız imparatoru, hükümet dar- besinden sonra Parisin imarını va- li Haussmann ve uzmanlarına tevdi ederek, ilme ve ihtisasa — saygısını göstermiştir. Bir asırdan beri pek az değişen, Paris, bugünkü halim Haussmann ve yardımcılarının eme- ğine borçludur Devrimizde hakiki liderler ve dev- let adamları, şehir veya bölgelerin imarını, âmme hizmetlerinin plan- laştırılmasını milli ekonomi içinde- ki pay ve yönlerini ihtisas kurulları na bırakmışlar ve kendileri için prestij ve propaganda — imkânları aramamışlardır. Yeni baştan bir devlet kuran ve hemen herşeye sı- fırdan başlayan Atatürk bile Anka- raya Yansen ve Taut'u, İstanbula Prost'u getirerek kendilerine tama- men bağımsız çalışma şartları te- min etmiş, ne Ankarayı ne İstanbu- lu "yeniden fetih”e sevdalanmıştır. Asıl mesele eknisyenlerin tahminlerine göre bugün İstanbulda 600-450 — bin vatandaş gayri sıhhi şartlar ikamet etmektedirler. Fakat bunla- rın 200-220 bini Orta çağı andırır AKİS, 13 EKİM 1956