CEMİYET merikan balesinin İstanbuldaki ilk temsilinde Amerikan Büyük elçi- si Fletcher Warren ile Vali Fahrettin Herim Gökay yanyana oturuyorlardı. Memleket büyüklerinin hep kendile- rinden birkaç kademe aşağı işlerle meşgul oldukları bugünlerde İstanbul Valisi de temsil müddetince giriş çı- kış yerlerinde duran polislere ve At- las Sineması müstahdeminine kapıla- rın açılıp kapanması gibi hususlarda talimat vermekle vakit geçirdi. Temsil cidden güzeldi. Lâkin sah- nenin orta yerinde gıcırdayan birkaç tahta sanatkârların gayretlerıyle a- lay etti, durdu. Bereket versin bir müddet sorara sanatkârlar bu muzip tahtaların yerini bellediler de o nok- talardan kaçınmaları sayesinde gıcır- tı nağmeleri müzikten eksildi. Eskı Irak başbakanı Erşed el öme- ri Paşa her yaz İstanbula gelir. Alaturka musiki meraklısı olan Paşa vaktinin büyük kısmını Türk sanat- kârlarının seslerini yanından — eksik etmediği “"tape recordier'e almakla geçirir. Adeti veçhile bir müddet daha İstanbulda kalması beklenen Paşa Bağdada derhal donecegını dost larına açıkladı. Bunun sebebini Pa- şanın sıhhatine Zararlı soğuk hava— larda arayanlara, 'Hayır hayır, efen- dim", dedi, "“ses makinemde şeridim kalmadı" * Balerın çorbalarını bütün Türkiye- ye içiren, memleketimizin en ileri gelen zevatı dahıl dostlarını kahka- hadan kırıp Mahmut Baler Anbarlıda (Florya cıvarında) çok gü- zel bir ev yaptırdı. Niyeti, Ankarada karşılaştıkları zorlukları hal için de- âletini rica eden eş dosttan kaçıp bi- raz başını dinlemekti. Fakat işler tam tersime döndü; bu sefer başı be- lâda, ahbaplara bir de sırf bu güzel evde hoş vakit geğirmek için gece ya- tısına gelen yâran ilâve oldu. f stanbul'da istimlâk fırtınası bütün şiddetiyle devam ediyor. Yıkımze— deler arasında malüm tabirle "eli ko- lu" olanlar da var. Bebektekı meşhur Mecmualarına aböne kayıtları bazlamıştır. Sü Ir.unuluk püulla kütaloğ İsteyiniz AMERİKAN NESRİYATI BÜRÜSÜ, Depi #-A P.K, GÜ Vükâletler; Ankara 28 Fletcher Warren Ev sahibi, evlerine nazar değen Kemal Sadıkza- enin hanımı geçen gece bir filmin prömiyerinde dostlarına bitkin bir halde evlerinin nasıl yıkıldığını, bu mevsimde nasıl Büyükadadaki yazlık köşklerine taşınmağa mecbur kaldık- larını anlatıyordu Karıkaturıstlere bir hal oldu. Se- vişiyorlar, — evleniyorlar, gidiyor- lar, gelıyorlar aralarında çekişiyor- lar, elhasıl son kanunlarla çıkış yol- ları tıkanan enerjilerini ne yapacak- larını bilemiyorlar. Dillerde dolaşan son dedikodunun kahramanı Ferruh oğan, her yerde Küçük Sahnenin baş kadın artisti Nevin Seval ile gö- rülüyor. Zaten son günlerde Küçük Sahnede olup bitenler, Fransız Fars- larını hatırlatmağa başladı. enerallerimizden birinin halen Güzel Sanatlar Akademisinde o- kumakta olan sarışın güzel kızı Sevil Ener'i bu mevsimde Haldun Dormen Tiyatrosunun sahnesinde seyredece- ğiz. Haldun Dormen yeni kabiliyet keşfetmekte pek mahir, fakat neden- se sonunu getiremiyor, bulduklarını kaptırıyor. * e Istanbulun ustalıkları ile öğünen dans meraklılarından bir kısmı ge- çen gece neye uğradıklarını şaşırdı- lar: Hilton'un Roof barında yanların- daki masada oturan birbirinden ya- kışıklı dört erkekle birbirinden güzel dört kadın, halka saatlerce görülme- Bir Mukayese alışmak mı? Hayır, hiç öy- le bir niyetim yok!" Yüzüme hayretle - bakarak bunu söyleyen güzel genç kız -Güzellik kraliçemiz- basın top- lantısında hergün vaktini neler- le geçirdiğini anlatmakta idi: Ayna karşısında estetik yürü- me dersi, dans egzersizleri, bü- tün maçları takip, vesaire.. enteresan meşgalelerinin hari- cinde bir mesleğe sahip olmak isteyip istemediğini — sorduğum zaman da âdeta kendisine hay- siyet kırıcı bir söz söylenmiş gibi davrandı. 7 yaşında iken Paris'te bir tiyatro trupu teşkil edip Os- car Wilde'in bir piyesini sahne- ye koydum. Beğenildi ama ben kendimi acemi hissettiğini için mesleğimde ilerlemek üzere re- jisörlük stajı yapmağa karar verdim. Stajımı bitirmeden İs- rael kadınları askere çağırıldı; şimdi o vazifedeyim. Askerliği- mi bitirir bitirmez stajımı ta- mamlayıp İsrael'in halen kont- ratla bağlanmış bulunduğum bir tiyatrosunda işe gireceğim". Bunları anlatan İsrael Baş- konsolosunun kızı PMatmazel Yael, darılmasınlar, bizim gü- zellik kraliçelerinin çoğunu göl- gede bırakacak bir afettı İste- se; hiç "estetik yürüyüş" dersi almadan mükemmel bir koca bulabileceğine şüphe yoktu. Üs- telik ebeveyninin varlıklı in- sanlar olduklarını biliyordum. Evlenmeyi düşünüp düşünme- diğini sordum. "Evlenmek dü- şünülmez ki!" dıye güldü "İn- sanın başına gelir." "Peki, dedim, anneniz baba- nız Ssize kolayca yardım edebi- leceğine göre, şimdi mutlaka çalışmağa niçin lüzum — görü- yorsunuz?" Anlamıyarak yüzüme baktı. "Çalışmağa Jlüzum —görmek ne demek? dedi. Boş duracak değilim ya!". * Batıdan kaç sene gerideyiz? işin dövizle, para ile, pulla alâkası yok. Batıdan şu kadar yüz sene veya bu kadar milyon dolar değil, sadece tem- belliğimiz ve züppeliğimiz ka- dar geriyiz L; U miş Zzerafet ve acayiplikte ça ça nu- maraları yaptılar. Bu yüzden pist bo- şaltıldı, bütün diğer çiftler bu sekiz dans harikasının etrafına halka olup hayran hayran seyrettiler. Sonunda sekizinin de İspanyol oldukları anla— şıldı da dans şöhretlerinin elden gi- deceğinden korkan yerli kabılıyetle— rin içme su serpildi. AKİS, 13 EKİM 1956