13 Ekim 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 17

13 Ekim 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ra bilakis şeker istihlâkini kamçı- lamak Jlüzumunu, duyduk. Çünkü bu, Türk milletinin hayatı dâvası idi. Aynı zamanda zirai, içtimai ve iktisadi bir dâva idi." dı rdu. Bu sözler de durumu aydınlatacak ma- hiyette değildi. Dâvanın içtimai ta- rafı herhalde halkın sağlığı — konu- tu idi. — Zirai tarafı — açıklanmağa muhtaçtı. — Şeker fabrikaları kurul- ması pancar ekimini teşvik edecekti. Bu bir çok bölgelerde köylüye daha yüksek bir gelir sağlayabilirdi. Fa- kat zirai dâvanın bir başka tarafı vardı ki daima ihmal ediliyordu. O da hayvancılık idi. Pancar ekimi i- te hayvancılık arasında çok sıkı bir bağ vardı. Birçok — memleketlerde şeker bir tali mahsül sayılıyordu. Pancar birinci derecede hayvan yemi olarak yetiştiriliyor, bu arada suyu alınarak şeker elde ediliyordu. Biz- de ahır hayvancılığının ne — kadar ihmale uğradığı ise malümdu Dâ- vanın iktisadi tarafını da Başbaka— nın sözleri aydınlatmıyordu. —Türk ekonomisi içinde — şeker fabrikaları kurmak ve işletmek için kullanılan tabit kaynakların, — iş-gücünün, ser- mayenin daha başka bir sahada kullanıldıgı takdirde daha verimli ol- mayacaklar kalkınmaya daha bü- yük hız Vermeyeceklerı nereden bel- li idi? — Şeker ihracından bahsedili- yordu. — İstihlâkimizden artan — şe- keri satarak döviz kazanacaktık. Fa- kat şekerimizin maliyet fiatının ne kadar yüksek okluğunu unutuyor- muyduk? — Meşhur buğday polıtıka— mızı hatırlamamağa imkân yo Müstahsilden — 30 kuruşa aldıgımız buğdayı 15 - 20 kuruşa ihraç etmek, aradaki farkı bütçe dışı kaynaklar- la kapatarak enflâsyonu yaratmak ve körüklemek diye ifade edilebile- cek olan bu siyasetin şimdi bir de şe- ker mevzuunda boy göstermesi ile mi karşılaşacaktık? İktisadi siyasetimizin bir felsefe- si, ulaşmak istediği belli bir — he- defi olmayışı Başbakanı bir başka bahsi ele almak zorunda bırakmıştı: "Bizim iktisadi inkişafımızı — süratle tahakkuk ettirmeğe çalışırken — güt- tüğümüz ilk — hedef, — yarın hiçbir memleketin yardımına muhtaç ol- madan kendi hudutlarımızı kendi va- sıtalarımızla müdafaaya kadir olmak mevkiine birgün evvel — erişmektir". "Sanayiini tekâmül — ettirmemiş bir memleketin 1stık1a11n1 korumasına imkân ve mal mevcut değildir. Asıl hedef ve gayemız yurdun mü- dafaasıdır. —Fabrikalar, —yollar ve una benzer bütün diğer işler, vaş yavaş 20-30 senede de olur, di- yenler Türkiyenin uzun zaman kud- retsiz ve kendini müdafaadan âciz elmasım terviç ediyor demektir. Buna asla cevaz yoktur". Bu sözleri Başbakan İskenderunda söylemişti. Kalkınma» refah parolası, yurt sa- vunması parolası ile yer değiştiriyor- du. Fakat bu açıklamanın da ten- kide tahammülü yoktu. Bir kere iktisadi siyasetimizin hudutlarımızı AKİS, 13 EKİM 1956 kendi vasıtalarımızla korumak he- defini güttüğü kolay kolay iddia e- dilemezdi. Böyle bir hedefi olan ekonomılerde meşhur parola "tere yağ yerine top" idi. Bizde -bir yan- dan 1st1hlak teşvık ediliyor öte yan- dan ağır sanayide, silâh sanayiinde gereken hareket görülmüyordu. Za- ten ugünkü dünyada değil bizim gibi imkânları kıt bir memleketin İn- gıltere gibi zengin bir imparatorlu- ğun bile müstakbel düşman karşı- sında kendi hudutlarım kendi vası- taları ile tek başına savunması pek mümkün olmıyacaktı. NATO Sa- vunma teşkilâtının kurulması sebe- bi de bundan başka bir şey değildi. Aksini iddia etmek, olmayacak du- aya âmin demekti. Bütün Batı dün- yası milletleri birbirlerine yardım et- mek zorunda idiler. Zaten — Başba- kanın yukardaki sözlere kendisinin bile inanıp inanmadığı munakaşa e- dilebilirdi. Çünkü "Askerlik sa- hasında Amerikalılardan — çok bü- yük yardım görmekteyiz. — Milletçe 1ft1har ettiğimiz modern ve ileri tek- nikli Türk Ordusunun mevcudiyetin- de Amerikalıların teknik, malzeme ve para bakımından yaptıkları yar- dımların tesiri büyüktür. Bizim gi- bi memleketlerin, bugünkü icapları- na uygun modern bir orduyu — ken- di başlarına ayakta tutmalarının imkânı hemen hemen yoktur, dene- bilir" diyordu. Bir kere daha sabit oluyordu ki altı yıldır takip edilen iktisadi siya- setin hedefi açık olarak tesbit edil- miş değildi. —Böyle bir siyasetin ve- rimli neticeler vermiyeceği, bazı sı- kıntılara sebep olacağı da söz gö- türmez bir gerçekti. İKTİSADİ VE MALİ SAHADA Sıkıntılarımız B aşbakan — konuşmalarında — za- man zaman sıkıntıları kabul e- der görünüyor, fakat daha çok hükü- metin sıkıntı çektıgı noktasında 1s- rar ediyordu:- "Kahve vesaire — gibi miktarı azalmış 26 madde tesbit e- dildi. Bunları birer sabıkalı gibi te- ker teker takip ettik. Fakat -bugün artık o vaziyette değiliz. ü olarak sıkıntı çekiyoruz. Fakat hiç- bir endişemiz yoktur", "Biz bütün bunları, devletin ve hükümetin icra takatinin tükenmiş olduğu ve iflâs ettiği iddia olunduğu bir zamanda yapmaktayız. Muvakkat sıkıntılar, ancak sarfliyatın yapıldığı zaman- la, yapılan işin nemasını alma ! za- manı arasındadır. Bu devrede, hü- kümet elbette sıkıntı çekecektır kal- kınma kolay değildir. Fakat daşları bu sıkıntınır_ı pençesıne tırmış değiliz", İşte geçen sene- den bugüne, iktisadi, siyasi ve içtimai hayatımızı nizama kavuşturmak ba- kımından alınmış olan tedbirlerin ne- ticesinde, — denilebilir ki, geçen sı- kıntılardan bugun hemen hemen e- ser kalmamıştı ün bu sözler bugün memlekette şıddetle hissedilen iktisadi sıkıntıyı, bırçok maddelerin yok olduğu ger- çeğini hiç kimseye — unutturamazdı. Fa zaman aşbakanın elinde yeni silâhlar vardı. Bazı maddelerin yok oluşuna sebep olarak geçen yıl yapılmış olan tahrikleri, propogan- daları, her zamanki gıbı ileri — sü- recek, sonra da askeri masrafların büyüklüğüne işaret edecekti: "Mu- vazenede bozukluk vardır, yatırımlar fazladır, plânsızdır, onun için memle- ket sıkıntı çekmektedir diyenler biraz Pancar | mahsülü fabrikada İhracat hazırlığı

Bu sayıdan diğer sayfalar: