Halbuki bu yenilik ve değişiklikle- rin arkası çok seçmeden kesilmişti. Poznan olaylarının arifesinde işçileri ve, onların arkasında bulunduğuna şüphe olmayan münevver gençliği galeyana getiren amil, beklenenlerin gerçekleşmemesiydi. Poznan olayla- rında açlık ve sefaletin de rol oyna- dığına şüphe yoktu ama rejimin Po- lonyalılar üzerindeki baskısı bu bas- kıyı icra eden gizli polis teşkilâtının insafsızlığı ve baskı yolunda İsrar e- den idarecilerin anlayışsızlıkları bar- dağı taşıran damlalar olmuştu. geçen hafta başlayan duruş- mada suçlu sandalyesine oturtulan kimselerin ifadelerinden çıkarmak müm ündü uşmanın üçüncü gününde hıç— kırıklar arasında konuşan ve 28 H ziran olaylarında polis bınalarına saldırmaktan sanık bulunan 22 ya- şındaki Jean Souwart'ın anlattığına göre, İkinci Cihan Savaşından fince Polonya gizli komünist partisinde ça- lışan ve bu yüzden uzun seneler ha- piste yatan babası bile, bu terör re- jiminin elinden kurtulamayarak 1951 yılında tevkif edilmiş ve o zamandan eri kendisinden hiçbir haber alına- mamıştı. Souwart, hıçkırığa boğula- rak: "Babamın tevkifinden sonra i- çine düştüğümüz durumu düşününüz, diyordu. Kız kardeşim Partiden ihraç edilmiş, gizli polis teşkilâtında çalı- şan ağabeyim ortadan — kaybolmuş, ben de babamın Pidsülski polislerine ajanlık yaptığı ileri sürülerek, hasta yattığım hastahaneden çıkarılmıştım Eve geldiğim zaman annemi cinnete yakın bir ruh haleti içinde bulmuş- tum. Küçük kardeşimin yemeğini ve- recek hiç kimse kalmamıştı. Baba- mın eski bir komünist olduğunu- biten komşularımız zaten bizden nefret e- diyorlardı. Anneni yemeğimizi ancak civardaki bir kiliseden temin edebili- e devam edi- haber bile almıyorduk. Nihayet Bierut ve Cyrankiewicz yoldaşlara mektup yaz ya karar verdim. Aldığ Çektiğim acıyı tahmin ede- mezsiniz. Beni sosyalist bir eğitim sistemi içinde yetiştiren babamı ya- kından tanıyor, düşüncelerini yakın- dan biliyorum. Relime içten inanmış- tı ve kendisine yüklenen suçları işle- mesine imkân yoktu. Arasıra ziyare- timize gelen eski dostları da söylüyorlardı ama diğer herkes bize sırt çevirmişti. Rejim için neler çek- miş olan bizler boyle bir muameleyi hak etmiş miydik?" ÜUmit verici gelişmeler eçen haftalar içinde Poznanda başlayan yargılamanın demir- perde verisi devletlerinde bundan ön- ce yapılan duruşmalardan farklı ol- duğunu işaret etmiştik. Duruşmalar gizli yapılmıyor, yabancı, basın men- supları salondan dışarı çıkarılmıyor yabancı hukukçuların davayı müşa- hit olarak takip etmelerine müsaade ediliyordu. Bütün bunlar, gerçekten, AKİS, 13 EKİM 1956 Poznan Belediye binası Hücumun hedefi bu değildi demirperde gerisi duruşmalarında a- lışılmamış şeylerdi. Ama asıl alışıl- mamışın bu ve buna benzer ifadeler olduğuna da şüphe yoktu Davâ sırasında her sanığın kendi- ni serbestçe savunmasına ses çıkarıl- mıyor, sözleri sık sık savcı tarafın- dan kesilmiyordu. Üstelik sanıkların avâdan önce verdikleri ilk ifadeleri reddetmeleri de tabii karşılanıyordu. Sanıklara göre, ilk tahkikat sırasın- da, kendilerine polis tarafından iş- kence tehditleri yapılmış ve böylece üzerlerine işlemedikleri suçlar yük- lenmişti. Bu bakımdan, verilen ilk i- fadelerin dikkate alınmamas gere- kirdi. Sanıkların bu ifadesi savcı ta- rafından, demirperde gerisi savcıla- rının alışılmış tepkileri ile karşılan- mamıştı. Savcı, demirperde gerisi mahkemeleri tarihinde ilk defa ol- mak üzere, sanıklara ilk tahkikat sı- rasında tazyık yapılmış olabileceğini kabul ediyor, tazyik yoluyla yapılan itirafların hukuken muteber olmama- sı hususunda sarııklarla beraber ol- duğunu söylüyor!ı İşin hayret verici bır tarafı da mu- hakeme safahatının yabancı basın ta- rafından serbestçe dışarıya aksetti- rilmesine müsaade edilmesiydi. Po- lonya makamları bununla da yetin- meyerek, aynı safahatı, kendi radyo- larında 'da eksiksiz olarak yayınlı- yorlardı. Kısaca, Poznan dâvasının, bundan önce demirperde gerisinde yapılan yargılamalarla uzaktan veya yakından hiçbir ilgisi yoktu Bir kere bu dâvanın diğer demir- perde gerisi dâvalara — benzemediği muhakkaktı. Dâvanın konusu bütün dünyanın gözü önünde cereyan etmiş bir olaydı, sebeplerini ve cereyan tar- zını değiştirmeye imkân yoktu. BU bakımdan, Polonya idarecileri, alışıl- DÜNYADA OLUP BİTENLER mış adalet hokkabazlıklarını kolayca bu dâvaya tatbik edemezlerdi. Hiç mi edemezlerdi ? Elbette hayır. Kafa- larına koydukları takdirde bu hok- kabazlıkları tamamen ve kısmen bu dâvaya da tatbik etmeleri mümkün- dü. Ancak bu, faydadan ziyade za- rar getirirdi. Boyl bir hareket, bir kere, lonya idarecilerini butu dunya efkârı önünde suçlu düşürür- dü. Bundan başka bu kadar iyi bili- nen ve takip edilen bir olay üzerinde yapılan hokkabazlıklar, bundan ön- ceki demirperde gerisi düzmece dava— larının bütün taktiğini açıkça ortaya koyardı ki bu da komünist rejimi i- çin hiç de hoş bır şey olman gerektı Gelişmelerin ikinci ve en mli sebebinin ise Polonya'nın bugunk iç siyaset problemleri 11e ilgili olduğu söyleniyordu. Polonya'nın bugün baş- ta bulunan hukumetı oklukça libe- ral bir hükümetti ve Poznan oyuna hiç istemediği halde gelmişti. Yeni bir buhran mı? ncak, Polonya işlerini yakından ta kib eden tarafsız müşahitlerin söy- lediğine göre, liberal temayüllü Po- lonya hükümeti halkın kalbini kazan- maya çalışmak için giriştiği bu ha- reketlerle, Komünist partisi içinde bulunan sertlik taraftarlarınm da nefretini üzerine çekiyor ve Polonya, böylece Poznan olaylarının arifesin- dekinden de daha istikrarsız bir si- yasi devreye girmiş oluyordu Stalin'in ölümünden sonra yaratı- lan gevşeklik havasıma karışıklıktan başka bir şey getırmedıgını ileri sü- renler, Polonyada "Natolin grubu" diye adlandırılıyorlardı Bunların bü- yük bir Varşova'nın banliyö- sündeki Natolın sayfiyesinde otur- dukları için kendilerine bu isim ve- rilmişti. Natolin'cilerin başında Mare şal Rokossowski, Başbakan yardım- cısı Zenon Nowak, sendikalar başka- nı Klosovritz gibi mühim şahsiyetler vardı. liberal cereyanın öncülüğünü ise Başbakan Cyrankiewicz yapıyor- du. İçlerinde Dış İşleri Bakam Ra- packi'nin bulunduğu liberallere göre demokratik hareketler geliştirilmeli, mazinin bütün hataları kabul edile- rek doğrular açıklanmalıydı. Birbirine zıt fikirler taşıyan bu iki grubun -Natolin grubu ile liberaller ubunun- arasında da Parti genel Sekreteri Ochab bulunmaktaydı. Oc- ab, ilk zamanlarda, sertlik tarafta- rı olarak tanınmaktaydı Şimdi ise Natolin'cilerden ayrılarak liberalle- re doğru kaymak istiyor, ancak, bi- rincileri küstürüp ikincilerin de hâlâ itimadını kazanamadığı için, ortalar- da dolaşıp duruyordu. İşte söylendiğine göre şu gün- lerde Polonyada bu çeşitli siyasi temayüller arasında bir ölüm - ka- lim savaşı başlamıştı. Zaferin kim- de, kalacağı kesin olarak — söyle- nemezdi. Ancak Poznan sanıklarına adalet esaslarına göre muamele ede- cek olurlarsa, İşçiler ve entellektül- lerin liberallerin arkasında yer ala- cağında şüphe yo 23