SONU GELDİ Demokrasilerde siyaset adamları K olaylığı seven halk karşısında devlet adamları ne şekilde dav- ranmaktadır? Başlıca kaide, halk efkarına karsı evvelden haklı ol- mamaktır. Zira aksi takdirde, bu bir siyasi intihardır. Demokrasilerde muvaffak olan siyaset adamları, halk efkârının tepkilerine en has- sas olanlardır. Siyasi yükselme, seç- menlerin en zorlularını yatıştır teshir etme, aldatma kabılıyetlerıne bağlıdır. Kararlarında, bu siyaset adamları en doğru karan değil, seç- menlerin en çok hoşuna gidecek 0- lanı ararlar. Öyle ya. demokraside siyaset adamı halkın hizmetkârı de- ğil midir? Velhasıl demokrasilerde secim en iyileri is başına getırme- mektedir. Gresham kanu! (Kötü para, iyi parayı kovar) sıyaset ala- nında da doğrudur. Demokrasi ve inanç D emokrasinin temel prensiplerine olan inancın kaybolması, hükü- metlerin zayıfl sının ikinci se- bebidir. Bir siyasi felsefesı olmıyan toplulıık yaşıyamaz. Liberal demok- rasiyi kuranların felsefesi Yunan- dan ve Orta çağdan beri gelen "Ta- bıı hukuk doktirini"ydi: Hüküme- , hakimiyeti elinde tutan halkın, ha a bütün insanların üstünde, akıl- la bıılunabilecek ve bütün makul in- sanların kabul edeceği bir kanunun mevcudiyetine inanmak.. Bu görüşün iki bin yıllık bir mazisi vardı. Bu Batı medeniyetinin bir parçasıydı. Batı halkının siyasi hayatı olduğu kadar, hususi hayatı da bu görüşe dayanıyordu. Hükümetlerin bir mu- kaveleye müstenid bulunduğuna i- nandıyordu. Tabii mukavele uydur- ma bir mukaveleydi. Fakat bu, bir yalan değil, bir hakikatin taşıyıcısı olan bir "sanı"ydı. rkes bu mu- kavele fikrine inandığı müddetçe hürriyet ve demokrasi biribiriyle bagdaşabılır Bu inanç olmadıkça insan hakları beyannameleri, ana- yasalar ölü dogarlar -1936 Sovyet anayasasının insan haklarına dair olan kısmı gibi-. "Habeas Corpus", bu hukuki metin İngilterede ferdı hürriyeti koruyabildiyse, bu hükü- met adamlarının, hâkim l rin, avu- katların ve zındancıların hu hükme gosterdıklerı samimi alâkayla müm- oldu. Aksi halde kanun hüküm- lerı ne olursa olsun, Kafkâ'nın kah- ramanı gibi, ne sebepten olduğunu bilmeden zindana girmek herkesin başına gelebilir. XVITI. asra kadar ihtiyaçlara uy- gun gelen, İngiliz ve Amerikan a- nayasalarının temelini teşkil eden "Tabii hukuk teorisi", sanayi AKİS, 29 EYLÜL 1956 Mİ? Doğan AVCIOĞLU lâbı ve kütlelerin siyast hayata gi- rişi dolayısıyla muasır devrin şart- larına intibak edemedı Eski fikir- leri canlandırmak için XIX. asırda hiç bir şey yapılmadı Bu fikirler, modası geçmiş, yanlış ve demokra- sinin yükselmesine engel sayıldı. 1914'e kadar hızlı iktisadi terakki- nin hüküm sürdüğü ve kutlelerın henüz tamamıyla — uyanm. devirde bu mahsur kendini pek his- settirmedi. Fakat bugün, kitleler i- çin siyasi felsefe, "bir adamın ihti- raslarını tatmin etmek için uydur- duğu bir yalandır, her hakikat ego- isttir, her prensip bir şahsi menfaa- tin rasyonelleştınlmesıdır, doğrunun ve eğrinin, adilin ve haksızın umumi bir kıstası yoktur, ekseriyetin her hangi bir anda istediği neyse haki- kat odur". Modern insanın derdi, şahsi men- faatini ve arzularını tahdit edebile- cek esaslara inanmıya muktedir o- lamamaktır. Sartre'ın felsefesi. Ba- tının bu günkü haleti ruhiyesini ak- settirmektedir: "Ferdin dışında hiç bir şey yoktur, fert inandığı değer- leri, kendi yaratır, hakikat ferdin seçtiğidir". Kurtuluş yolu B ir kurtuluş yolıı var mıdır? Lipp mann çareyi, sıyaset felsefesının canlandırılmasında görüyor. Mesele, sanayi inkılâbından evvel formüle e- dilen siyasi felsefeyi, bugünün şart- larına uydurabilmekdir. Lippmann, siyasi felsefenın canlandırılmasın— da filoz: yacakları role işaret ederek kıtabını bitiriyor. Batılılar iki kin senelik bir mede- niyetin mirası olan demokratik i- nancı canlandırabilecekler mi? Yok- sa demokrasilerin sonu geldi mi? Bi- linemez.. Bilinen şu ki, Batı demokra- sileri bugun demokrasi ve hürriyeti kurtarmak için, kütlelerin kabul e- decegı yeni bir doktrin, yenı bir siya- si felsefe üzerinde düşünmeye davet edilmişlerdir. O halde, uzun asırlar Batı medeniyetinin dışında yaşamış, hiçbir demokratik ananeye sahip olmıyan milletler ne yapmalıdırlar ? Demokrasi ve hurrıyet yerleştırmek için Batının bugün inanmadığı, nayi inkılâbından evvel ortaya atı- lan fikirleri tekrarlamak, eskilerden seçme sozler nakletm k kâfi gele- cek mi? Yoksa önümüze omleti ha- zırlayıp koysunlar diye beklememek, önlüğü takıp mutfağa girmek mi lâzım? Herşeyden evvel başkaları- nın düşündüklerini nakledenler ye- rine, düşünen ınsanlara muhtacı ve düşünmeye muktedırsek- ne evlâdü ayal, ne basın kanunu, ne de jandarma mani olabilir.. YURTTA OLUP BİTENLER diline inmedi. Neden bu harekete me- sela 1955 veya 1957 senesinde değil de, 1956'da başlanmıştı? 1956'da şartlar böyle bir teşebbüse müsait hale mi gelmıştı" Hükümetin bu işe sarfedecek bir bütçe fazlası mı var- dı? Öteki işlerin hepsi halledilmiş, sı- ra İstanbula -ve Ankaraya- mı müştü? Meselenin mal! portesi ney— di? Bunun karşılığı nereden temin edilecekti? Nihayet şehirlerin bir plân dairesinde ve usun vadeyle imar edildiği, plânsız imarın ne kadar iyi niyete dayanırsa dayansın keşmekeş doğuracağı bütün şehircilik mütehas sıslarının üzerinde — ittifak ettıklerı ve hadiselerin doğruluğunu ispat et- tiği bir husustu. Evet, neden, bu gü- zel harekete dün veya yarın başlan- mamıştı da, bugün girişilmişti? El- bette ki bir harekete nihayet günün birinde başlamak şarttı, ama hükü- metler bu başlan, sebepler altında tesbıt ederlerdi. Sı- ntı içinde olduğumuz biliniyordu; Selim Ragıp Emeç D.P. — Milletvekili mahsulün bu yıl da kötü olduğu res- men ifade edilmişti; enflasyon reali- tesi nihayet kabul edilmişti; dovız imkânlarımız azalıyordu. Buna T men, nihayet deflasyon ve ışsızlık ha- lmdekı memleketlerin iktisadi sebep- ler dolayısıyla giriştikleri bu vüsatte bir iş için gemin hangi bakımdan mü- saitti? Bu suâlin cevabını aramak için sa- hibi D.P. İl İdare Kurulu, başyazarı ise Istanbul Vilâyet Meclısı azası O0- lan İstanbul Ekspres gazetesınde çık- mış ve Adnan Menderesle bir hasbi- halin mtıbalarını nakleden yazıyı o0- kumak lâzımdı. Başbakan altı sene- Hk müthiş kalkınmamızın muazzam eserlerinin vatan sathına munferıden yayılmış olduğu kanaatındeydı Doy mak bilmeyen ejder" ise bunlara lâ- yık oldukları mutena — ehemmiyeti vermiyordu. Bu yüzden şehirlerdeki vatandaş D.P.'nin nasıl memleket hayrına çalıştığının farkına varmı- 7