KADIN Kalkınma Bakanlığı Gelışıguzel yaşamak iyi değildir. İyi tertiplenmiş bir hayat daha zevkle ve daha kolaylıkla yaşanır, planlı ve tertipli hayat insanı hem tatsız sürprizlerden, hem de lüzum- suz masraflardan korur. Ancak plân- h, muntazam ve tertipli bir hayat aılenın kalkınmasını, daha — müref- feh yaşamasını temin eder. "Yuvayı dişi kuş yapar" — derler. Erkegı daha güzel bir hayat temin etmeğe teşvik etmek ve bunun için bazan fedakârlığa katlanmak kadına üşer. Aile meclisinde konuşulacak bazı meseleler vardır: Meselâ her sene yaz için sayfiyeye giden bir aile düşünelim. Kira için, her yaz bütçe- den çıkan para taksitle ev yapan şir- ketlerden birinin senelik ücretini kar- şılayabilecek durumda mıdır? Ufak bir fedakârlıkla meselâ, iki yazı tatil yapmadan geçirmek şartı ile aile bu ucuz sayfiye evlerinden birine sahip olabilecek midir? Mesela, Buz dola- bı ev için bir lüks müdür, yoksa mü- temadiyen yapılan alışverişi önliye- rek ev kadınına zamanından, sıhha- tinden ve parasından ekonomi mi sağlar Gıyım hususunda bir kadın plânlı hareket etmelidir. İhtiyaçlar tespit e- dildikten sonra fanteziye ve kaprise yer vermemek lâzımdır. Eski zamana ait bazı âdetlerin iyilerini muhafaza edip, fenalarını atmak lâzımdır. Me- er doğum gününde çocuğuna bir altın hediye eden anne, ona para biriktirmiş olur ve kolundaki zinci- ri güzelleştirir ama demode olacak çehiz eşyasının ekserisi beyhudedir. Ondört yaşından ıtıbaren, her co- cuk seçeceği mesleği ve ışı ğ bilmelidir. Ailelerin bu hu- susta çocuklarına yardım etmelen ve onları istikbale hazırlamaları, küçük şlîlıîşıtanonlara bazı mesuliyetler aşı- Dış İşleri Bakanlığı A ilenin mesut olması, harici müna- sebetleri ile de, yakından ilgilidir. Hem erkeğin, hem kadının ayrı ayrı aileleri olduğu ve bunlara karşı karı kocanın bazı vazifeleri bulunduğu u- nutulmamalı, fakat bu münasebetler de gelışıguzel yapılmamalıdır Tabii- dir ki insan kızının, oğlunun sinin, babasının evine sted gıdebılır Fakat bu ihtiyari zıyaretle- rin yanında haftada veya onbeş gün- de bir yemekte beraber olmak, bay- ramlarda, doğum günlerinde bırbirmi y klamak gibi planlı hareket tarzla- “protokol" tarafından tespit edil- mei, sonradan münakaşa mevzuu olmamalıdır. Akrabalardan başka ailenin müna- sebet kurduğu arkadaşlar, ahbaplar ve resmi kimseler vardır. Resmi kimselere yapılan ziyaretler adabı muaşeret kaidelerine tamamile uy- -un olmalı ve ahbaplar arasında da, her kabul edilen yemek davetine mukabelede bulunmaya gayret edil- melidir. Çok m bir mesele de e- vin millt savunma işleridir. Bir ev kadınının tebessümü daima dudak- 20 Kamçı S enelerden beri görmediğim bir mektep arkadaşımla buluşmuş, sohbet ediyord adaşımın işitme — kabiliyetini kaybettiğini duymuş, — üzülmüştüm. — Halbuki, o hiçte uzgun gorunmuyor ve neşe ıle anlatıyo — Ben dunyanın en rahat kadı- nıyım. Şayet birşeye canım sıkılır- bunu münasip lisanla kocama anlatırım. Fakat o cevap vermeğe başlayınca istersem dinlerim, is- temezsem ufak bir hareketle ku- laklarımı kapayıveririm. O bir an konuşur, sonra başını sallar, çare- siz susar ve.. nihayet güler. Böy- lece evimizde hiç tatsız münakaşa olmaz!.. Sonra çocukların gürültü - sü de beni hiç, ama hiç, alakadar etmez: Kulaklarımı bir kapadım mı, rahat rahat istediğim işi görü- rüm. Hele gazete ve kitap okur- ken benden mesudu yoktur. Düşü- nün, siz bazan üst üste iki cumleyı devamlı okuyamazken ben sessiz âlemim: endimi yalnız satırlara vererek dunya ile alâ- kamı keserim. Bunun için de bir düğmeye basmam ve kulaklarımı kapamam kâfidir Arkadaşımı kederlı bulmaktan çok korkuyordum. Fakat aksine o hepimizden neş'eli idi, espriler ya- pıyor, gülüyordu. Tertemiz evi, pırıl piıril yüzlü mesut çocuğu o- nun hayatından ne, derece mem- nun olduğunu zaten kafi derecede ifade ediyordu. Ev işlerini kendisi yapıyordu ve olsa ikram ettiği li- köre kadar evinde bırçok şeyler onun elinden çıkmıştı nun marifeti yalnızca ev işleri değıldı İki hayır cemıyetınde faal olarak vazife almıştı, ev işi bıtınce cemiyet için çalışıyordu. Ha seviyordu, koynunda taşıdığı pıl" i, evde kapının çalındıgını anlıya- bilmesi için yanıp sönen kırmızı ampulleri hatta, hatta, bazan pi- yasadaki pillerin tükenmesi ile çektıgı sıkıntıyı aklına bile getir- miyor * | kinci Dünya Harbi sıralarında idi. İngiliz havakuvvetlerıne alt bir uçak, kahramanca dövüştük- ten sonra, Alman ışgalındekı Fran saya düşmüştü ve İngiliz hava or- dusu subaylarından pilot Bader böylece kendisini bir hastahanede bulmuştu ir doktor odaya gırdı, ona göz attıktan sonra Alman şi- vesiyle: "Müteessirim yüzbaşım, dedı Bir bacağınızı kaybetmişsi- Kazazede, soğukkanlılıkla ce- vap verdi: "— Biliyorum. Onu koparıp at- mak için az mı eziyet çektim. Bir Jale CANDAN yere takılmıştı ve paraşutumu aç- mama mani oluyordu Doktor hayretle baktı Acaba İngiliz, bacağı ile beraber aklını da mı kaybetmişti? Fakat bir da- kika sonra kopan bacağı muaye- ne ederken vaziyeti anladı: Bacak zaten takma idi ve pilot atlarken onu çıkarıp atmak zaruretinde kalmıştı. Doktor gülümsedi ve: "Demek iki bacak kaybettiniz" di- ye sordu. Bu sözleri soylerken İngiliz öte- ki sağlam bacagmı açmış gösteri- yordu: O da idi. Bader yırmı yaşında iken bir kazada iki bacağını birden kay- betmiş, fakat ondan sonra haya- tının en parlak devirlerini yaşa- mıştı, takma bacakla sevişmiş, ev- lenmiş, takma bacakla İkinci Dün- ya Harbinde İngiliz ordusuna ka- tılmıştı ve Churchill'in ıfadesıyle İngiltereyi kurtaran birkaç sayılı kahramandan biri olmuştu. Gene şimdi takma bacakları ile dünya- nın en mesut erkeklerinden birisi idi ve golf —müsabakalarına girip büyük başarılar kazanıyordu. "Ba- caklarım yoksa, kafam var" di- yordu. * nsanoğlu bazan ne kadar kuv- vetli, ne kadar cesurdu. Bütün zavallılığına rağmen ne büyük iş- ler başarabılıyordu Buna muka- bil bazan ne kadar zayıf, ne kadar korkaktı En ufak bahanelerle ü- midini ve cesaretini kaybediyor ve mücadeleyi terk ediyordu. Başı kadınlar vardı, bütün — ömürlerini küskün ve bedbin bir şikâyet için- de ah ile, vah ile geçiliyorlardı. I- lerı sürdükleri mazeret ise yalnız- a hayat arkadaşlarının tahayyül ettıklerı gibi mayışı idi. Evet bir kadın vardı, bu adarcıkla, bütün mücadeleyi terkediyordu. Bir başkası, kollarını kaybetse, ba- cakları ile işini yapmaya çalışıyor, h u muvaffak oluyor, hem de seviliyor, mesut oluyordu. De- mek ki mesut olmak, hayatı ka- zanmak daha çok bir haletı ruhiye meselesi idi. hayat daima ufak tefek aksaklıklar ve bazan da daha büyük kazalar, haksızlık- lar ve felaketlerle karşımıza çıkı- yordu. Biz onu yenmeğe çalıştıkça o bize gülüyor, zevklerini ve mükâ- fatlarını ancak o zaman bize tattı- rıyordu. Hergün karşımıza çıkan birçok kötü ve haksız hadiseleri u- yuşturucu birer bahane olarak öne sürebilirdik ama, yapabileceğimiz çok daha guzel birşey vardı: Bu kütü hadiselerin kamçısı altında mücadele hızını arttırmak.. AKİS, 29 EYLÜL 1956