KİTAPLAR YALANCI IŞIK (Henri Troyat ın romanı. Çeviren: Orhan Gürsel. Varlık Büyük Cep Ki- tapları serisi: 26 Ekin Basımevi, İs- tanbul 1956. 164 sayfa, 200 kuruş). Henri Troyat da, günümüzde yaşı- k çok Fransız yazarı gibi, memleketımızde pek tanınmış değil- dir. Ama a çok sevilmiş, çok tutulmuş, bılhassa İkinci Dün- ari en sonra ünü Fransanın sınırlarını aşmış bir ro dır. 'OY: kolay okunan kolay - an laşılan bir yaza!i r çağdaşı romancılar gibi aşırı yenılık degışık lik iddiaları da yoktur. Bunun için de kolay okunuyor ve okuyucuyu ra- e götürüyor. Varlık n Kapak pek fazla söz açılmamasında bu O- ükleyi- koşmayışın Henri Troyat alâ- ka çekici vakalar kurmasını, iyi an- latmasını bıle bir . yaza ardır. Bu da kolayca okuyabılecegı, zevk alabile- nını sıkmıyan bir çerçeve ıçınde kalmak kolay bir iş değildir. Henri Troyat, "Yalancı Işık" adlı romanının kapılarım okuyucuya me- sut bir aile tablosu ile açıyor. Bir yılbaşı gecesidir. Ailenin bütün fert leri bir Noel çamının dibinde toplan— mışlardır. Halalar ,teyzeler, dayılar bu! çocukları, büyüklü k nların üçüklü merak ıçındedırler Bıraz sonra ça- mın üst! ılacak, ündeki mlar yakı dallarda asılı kutulardakı hedıyeler taksim edilecektir. Herkes payına düşecek hediyeyi merakla beklemi tedir. Nihayet evinde toplanılan aile- nin bir "Herkül" yapısında olan ba- bası mları çakmağıyla yakar, he- dıyelerı dağıtmağa başlar. rısı ya- nı başında, mesut ayakta durmakta Ve etrafına tatlı tebessumler dağıt- d kocanın beş altı yaşındaki ogulları ise butun bu olan- ları biraz erkekçe bir kuçumseyışle, dudak bükerek seyret! te babasının, dev yapılı babasmın, hare- ketlerini, espı rileri: bütün salonu dolduran k. hkahalarını bir Tan nünde imiş gibi huşu ve hayranlık İ- çinde dınlem ktedir. Hikâyen bundan sonrasını bu kü- çük çocuktan dinliyoruz. Birinci bö- lüm şöyle başlıyor: “Annem öldüğü zaman sekiz ya- şındaydım. Işlerını takip etmek üze- re Amerika'y: giden babam, beni teyzeme teslim etmişti. Küçük, do- lambaçlı, haddinden fazla sıcak bir apartman katında oturuyordu tey- . Salonun pencereleri, civar ev- erın gürültüleriyle çınlayan, gölge- lik bir avlaya bakıyordu. Tavanlar 18 alçacıktı. Çizgileri yer yer solmuş, kahverengı bır kagıt odayı, hapis- demi rmaklıkları gibi, baştan başa kaplıyordu Mobilya 0- larak, eşe cilâlı bir masa, dört sandalye, ince tahtadan yapılmış, eğri bacaklı bir kapkacak dolabı vardı. Odanın zavallılıgını bi- raz olsun gidermek için duvarların bir sıra Ingılız taş bas- kavkı büyüklüğünde minya- türler, beşer beşer biraraya konmuş, içlerine bilmece — yazılmış tab re- simleriyle süslüydü. bü- tün bu resımler degıl de, degırmen- cinin, söğüdün bağrı yanık gogsune ırm; a larına guler bakışlarla bakan kansı ilgilendirirdi. Ocağın üstünde, süslü büyük harflerle işlenmiş porselen saksılar içinde, on r minimini kaktüs, kaplaması mor mermerden, sarkacının ucundaki sarı halkası ka- rarmış bir masa saatinin etrafında iziliyı Kapkacak — dolabında yıgın yığın şekli bozulmuş ince ma taşlar, bodur şekerlikler, şiş karan— hk çaydanlıklar, örgü ekmek torba- ları, kâseler, yumurtalıklar, kullanıl- mıyan adi şişeler duruyordu. Tabak ve masa bezleri, ressamların el ve a- yak, fotoğrafçıların tenteneli ya da çengelli baş destekleri, dantelli, sa- çaklı, ağlı. yünlü dolduı'ulmuş arka- lksız iskemleler küçük sofra man- galları, keçeler, döşemelik keten ku- maşlar, sizi arsızca büyümüş, bir ne- bat denizine düşmüş gibi kosteklıyen her boyda, her renkte hasırlar, odayı dolduruyordu Bozulmuş ilâç, küflen- miş kumaş, soğumuş salça kokuyor- du burası. İnsanın hüzünleneceği ih- tiyarlayacağı — geliyordu adeta İşte teyzem, sabahın d mın onuna eşya yığını ortasında otururdu". Bu teyze evde kalmış, ıhtıyarlamış bir kızdır. Kalbindeki bütün sevgi- yi öksüz yegenıne bütün merakını da elinden hiç düşürmediği yemek ki- taplarından okuya okuya omlet pi- şirtip, bir mide rahatsızlığı dolayı- sıyle kendısı yiyemediği için yeğeni- ne yedirmeğe hasretmiştir. Yeğen ise bütün ömrünü bu evde, bu evden tatsızlık tuzsuzluk bakı- yı yıl boyle geçer. Hayatlarında en ua bir ak- sama bile yoktur. Her şey bir saat intizamı içinde ereyan etmektedir. Nihayet baba evde kalmış baldızı- na bır teklıfte bulunur. Eger kendı— sine biraz para yardımında bulunur sa Paris'te Ame ika'da ogrendıgı u- sine inandırıcı anlatmakta, öyle par- lak lâflar etmektedir ki oğlu babası— nın yanıbaşında oturmuş onu bir Tanrıyı seyreder gıbı seyretmekte dir. Baba kızar, bağırır çağırırsa da biraz sonra yatışır Bır kaç gün son- ra da kendilerini sayfiyede bir arka- daşının villâsına yazlığa götürmeğe kalkışır. Teyze odasından ayrılıp bil- mediği yerlere gitmeğe razı olmaz- sa da fonunda mecbur . Babasın villâ diye ballandıra bal- landıra anlattığı yer tek odalı bir köy evidir. Teyze pışmandır ama O- lan olmuştur bir ker aba hep o atıp “tutmaları için- de geceyi açıkhavada geçirmenin faydalarını anlatm akta, burada ay- ğa karar verdiğini söy- lemektedir. Ama daha orada ık- arı ilk gecenin sabahı, Kanada ova- arında kar içinde yattığı halde bir şey olmadığını söyliyerek övünen baba anjin olmuştur. Hemen o gün, şehre dönmeleri gerektiğini, şehırde ticaretle uğraşması lâzım geldiğini, böyle sayt'ıyelerde geçirecek zamanı olmadığım söyler Şehre dönerler. Üç beş gün sonra da baba kendisine yoğurt yapmak i- çin süt parası verecek bir ortak bu- lur. Baba oğul teyzenın yanından ay- rılıp ayrı bir eve çıkarlar. Nıhayet yoğurtlar hazırlanır. Baba bir sürü palavralar arasında yoğurtları sat- mağa çıkar. Oğul da yanındadır. Yal- nız öbür ortak süte para yatırmıştır ama. babayla da boyuna alay mekte, onun bir yalancı, bır palavı'a- cı olduğunu, bu teşebbüsün tutmaya- cağını soylemek tedir. Oğul ise mabu- duna böyle yüzüne karşı hakaret e- dılmesıne kızmakta ve babasının bü- n bu hakaret ve tezyifler karşısın- da yaltaklanmasına şaşmaktadır. Üç gün içinde yoğurtçuluk tam bir fi- yasko ıle neticelenir. Baba bütün su- çu ortağına yıkmakta, yoğurtçuluk teşebbüsünün — aptalca bir teşebbüs oldugunu ileri sürmektedir. Sanki bu işi ortaya koyan kendisi degıldır Be sonra yenı ve dahıyane bir buluşla kadınlar için bir k maline kalkışır. Boyuna kazanacagı milyonlardan bahsetmektedır Ama bu arada oğul babasına karşı olan i- nancını kaybetmekte, onun bir palav- racı, bır ham hayal avcısı olduğunu anlam, ona karşı rtık bir say- gi degıl bır nefret duymaktadır. Bu arada baba kendisine, aşık olan hafıfmeşrep bir kadınla ortak olmuş krem imaline başlamıştır Tabii, bu iş de fiyasko ile işten de kadından bir metres bulur. ması ise bir skandal olm Yeni teşebbüsler, ni esler birbirini kovalar. Borçlar gırtlagı a- şar, eşyaları haciz dhr oğul bir sefaletin içine yuvarl şla rdır. a bu arada oğulda bir değişiklik olmakta, artık babasına karşı nefret duymamak adır. Onun — hayallerine yeni baştan kendisi de katılmaktadır. Hayaller hayalleri kovalar ve roman değişik bir hava ıçınde sürüp gider. Henri Troyat'ın "Yalancı Işık"ı ro- man okuyucularının alâkasını çeke- cek bir kitaptır. AKİS, 29 EYLÜL 1956