YURTTA OLUP BİTENLER Cumhuriyet Ouo vadis? ecen haftanın sonunda cumar- tesi günü, ikindi zamanı İstan- bulun genişçe meydanlarının birin- de, Şişlide hareket seziliyordu. Hal- buki hava sıcaktı ve başka senitlerin halkı henüz' evinden çıkmamıştı. Şiş- lideki — kalabalığın modern — camie doğru gittiği görülüyordu. Bu arada bazı emniyet tertibatının alınmış ol- duğunu farketmemek imkânsızdı. Bir gün evvel, İstanbulun büyük gazetelerinde bir Mevlid İlânı çık- mıştı. İlândan anlaşıldığına göre Na- dir Nail Keçili adında bir vatandaş bundan otuz sene evvel merhum ol- muş babasının ruhuna ithaf edilmek üzere Şişli camiinde Mevlid okuttu- racaktı. Yalnız, bu arada, babasının, Aslında hayret edilecek bir şey yok- tu bahis mevzuu kimseler Atatürke şhur İzmir Suikastını tertiplemiş olmak suçuyla o gün asılarak idam edilmişlerdi. Aradan geçen otuz se- nenin sonunda bu zatları sevenlerle arzu edenler Şişli camiinde Mevlide çağırılıyordu. —Hakikaten eski İtti- hadçılardan olup halen hayatta bu- lunanlar Şişli camiini — doldurdular. Bunların arasında bilhassa, — uzun, beyaz saçlarıyla Hüseyin Cahit Yal- çın nazarı dikkati çekiyordu. — Eski arkadaşlarının ruhlarına ithaf olunan bir Mevlidde hazır bulunmayı vazite bilmişti. Yükselen garip ses akat hadise, Şişli camiinde baş- ladıysa da orada bitmedi. Ertesi gün, grene eski Ittıhadçılardan Dr. Fahri Canın sesi _du;fuldu Maziye Şışlı Camıınınr görunuşu Bir kapı kendisile aynı günde merhum olmuş- arkadaşlarını da unutmamıştı. Mev- lid onların da ruhuna ithaf edilecek- ti. Kimdi bu arkadaşlar? İlânda on- ların da isimleri tasrih olunuyordu: Maliye Nazırı Cavid, Doktor Nazım Ardahan mebusu Hilmi Beyler. Na- dir Nail Keçilinin babası ise "Sabık İttihad ve Terakki Cemiyeti rüesa- sından merhum . Yeni bahçeli Nail" olarak takdim ediliyordu. İlânda bu zatları "sevenlerle arzu edenlerin" Mevlide teşrifleri rica atanmaktay- dı. Yeni bahçeli Nail, Cavid, Doktor Nazmı Ardahan Me- busu Hilmi Beyler... Bu isimler ku- laklara yabancı gelmiyordu. Ürstelik, çoktan küllenen bir mazide, ne tesa- düf, aynı gün hakkın rahmetine ka- vuşmuşlardı: 25 Ağustos — 1926'da.. 4 Maliye Nazırı açıldı ait hesaplaşmaların yolu — açılmıştı ya.. İşte, Atatürke suikast tertiple- mek suçundan dolayı muhakeme e- dilip hüküm giyenler de temize çı- karılmalarına istiyorlardı. Bu, Ööteki dünyadan gelen bir ses degıldı Ası- lanların aileleri ve — arkadaşları bir "adli hatâ"nın bulunduğunu 11er1 su— rüyorlardı. Senelerden beri miyet içinde başları eğik dolaşmışlardı, artık haksızlık tamir edilmeliydi. Babalan, yakınları, arkadaşları na- hak yere kurban olmuşlardı. İs- tiklââ Mahkemesinin kararı yanlıştı. Tadei muhakeme lâzımdı. — Böylece ruhlarına mevlid okunanların suç- suzlukları anlaşılacaktı. Peki, suçlu Fahri Can o hu- susu mesküt geçti. — İstediği, iadei muhakeme Ve bir "adli hatâ"nın bu- lunuşunun ilânıydı. Talebi o kadar- cıktı; başka bir şey yoktu. Halbuki, "bu katliamın mesulünün İsmet Pa- a olduğu anlaşılacaktır" demek a- kıllılığını gösterseydi, hiç şüphesiz talebi, bazı çevrelerde daha müsait karşılanırdı . Hakikaten Zafer, — Ozalp hadisesi vesilesiyle inanılmaz — neşriyat yap- mıştı. İktidar organının beyaz üze- rine siyah harflerle yazdığına — göre bu, "tek parti devrinde şark vilâ- yetlerımızde seri halinde yapılan katliamlar"dan biriydi. Halk Parti- si devrinde "barbarca ve hunharca şarkta masum vatandaşları katletti- renler" in kimler oldukları meydana çıkacak ve mesulleri adalet önünde hesap vereceklerdi. Fiilen Atatürk'- ün Samsuna çıktığı gün — başlayıp Milli Kalkınma Partisinin kurulduğu gün sona eren ve aslında Türk tari- hinin en şerefli sayfalarını ihtiva e- den bir devrenin, bu şekilde topye- kün ve hem de Zafer Gazetesi tara- fından karaya bulanması aklın ko- lay kolay alacağı bir husus değildi. Üstelik Zafer'in yazısı, 25 — Ağustos günü çıkıyordu. Yani Büyük Zafer'- in başladığı günün — yıldönümünde. Politikanın ve siyast rakiplerin hır- palanması gayesinin bir kalemin gözlerini böylesine bağlamış olması karşısında şaşmamak hakikaten ka- bil değildi. Zafer Gazetesi böyle ya- zınca, bundan otuz sene evvel Ata- türke suikast tertibine teşebbüs et- tikleri hükmü bağlanmış ve idam e- dilmiş kimselerin yakınlarının "Ada- let isteriz" diye ortaya çıkmalarını garipsemek neden gereksindi? Bunu başka taleplerin de takip etmesi pek Ş âlâ beklenebilirdi. Çıkan fırsat imdi, en büyük fırsat meselâ Çer- 5 kes Etheme çıkıyordu. Çerkes Ethemin kuvvetlerinin İstiklâl Har- binin en hayati anında bizzat İsmet İ- nönü tarafından bertaraf edildiği her- kesin malümuydu. Çerkes Ethemin ah fadı pek âlâ bu kuvvetlerin İsmet şa tarafından "katledildiği” iddiasıyla ortaya çıkabilir ve lefet liderinin "merhum kasden vatan haini gibi gösterdiğini, üstadın aslında büyük bir vatanper- ver olduğunu 1dd1a edebilirdi. Paşanın bu "barbarca ve hunharca" hareketi cezasız mı kalmalıydı? Üs- telik Çerkes Ethemin ahfadı, iddia- larım tevsik için pek muteber şahid- ler gosterebılırlerdı Zira "kahra- man", milli kuvvetlere karşı başkal- dırıncaya ye Yunanla birleşinceye kadar refakatinde böyle dostlar bu- lundurmuştu. Şimdi bunların, eski ku- mandanları lehine ve tabii İsmet İ- nönünün aleyhinde şahadette bulun- malarından tabii ne olabilirdi? Bun- lar, müstesna şahsiyetleriyle kefeyi derhal merhum Ethem lehine çevire- bilirlerdi. Fakat iş nereye varırdı? Çerkes Ethemi, Kubilâyı şehid edenlerin a- ileleri takıp ederdi. Onlar da aile büyüklerinin, din uğrunda mücadele AKİS, 1 EYLÜL 1956