satı verilemiyeceği — bildirilmiş, ba— şının çaresine bakması tavsi,; mişti. Unitalia Film davetlılerını de böyle bir akıbetin beklemesi normal- di. Davet İtalya'dan itibaren başlı- yor, seyahat problemi — yazarların kendılerıne bırakılıyordu. Film Fes- tivali, spor değil sanat karşılaşması olduğu için gazetecilerin yol tahsisa- tı alabilmeleri oldukça — şüpheliydi» Zeria Karadeniz misali ortadaydı. Boşa giden ümitler Kemal Film, Osman Seden'in gay- retleriyle Venedik Festivaline ka- tılmaya çalışıyordu. Bu hususta an- laşmalara da varılmıştı. İşe Osman Seden önayak olduktan sonra kendi melodramı "Kanlarıyla — Ödediler"in seçilmesi aripsenmemeliydi. Nitekim gene Baldini vasıtasıyla te- mas eden İtalyanlar filmin büyük kusurlarını küçümsemişler, iyi niye- tin şahikasına çıkarak filmde ma- halli değerler bulmuşlardı. tuhafı filmin bir teşvık mükâfatı a- labıleceı'ını de imâ ediyorlardı. Bu heyecanlı hava içinde — "Kanlarıyla Odedıler m bir Fransızca kopyası hasırlandı. Ama Türk sinema en- düstrisinin tipik bir eserinin festiva- atılması mümkün olmadı. Festi- vale iştirak için yeni şartlar konul- muş, filmler bir elemeye tâbi tutul muşlardı. Neticede sadece 12 film seçiliyor, yalnız bir filme Altın As- lan mükâfatı veriliyordu. Teselli, teş- vik, nezaket gibi çeşitli — vesilelerle dagıtılan öbür mükâfatlar kaldırılı- yordu. Bu yerinde hareket Festiva- İin perde arkası ticarf oyunlarını da önlüyor, böylece Venedik propagan- dasından faydalanmak isteyen bir- çok açıkgöz kontrpiyede kalıyordu. On üçüncü gece n yedinci Venedik Film Festivali 28 Ağustos'ta başlıyor 12 gunde 12 film gösterilip 13'ünc mü- kâfat veriliyordu. Festıvale ıştırak e- decek filmlerin adı. ilân edilmişti. A- merika "Fragile Fox" - Robert AlD- riCh - ve "Bigger Than life holas Ray - ile katılıyor, Fransa'yı "Traversee de Paris" tant-Lara -, ve "Gervaise" - Renâ Clement - temsıl edıyordu memleketlerin bir sürprizi takdirde mükâfatın bir İngiliz filini "Moby Dick" -John Huston- tarafın- dan kazanılması beklenebilirdi. M U S Sanatkârlar Taraklar ve bezler . stanbul Radyosunun her pazar sa- ahi saa 10.30'da — yayınlanan "Melodı Kervanı programı "Bugün- ü kervanımız da böylece geldi, geç— tı" sözüyle sona erer. Kervanda Per'i Como, Rosemary Clooney, Catalına Valante, Frank Sinatra gibi takatsiz mahlükların taşıdığı hafif ve değersiz mallar - çeşıtlı populer melodiler - varı rağmen — dinleyiciler, radyonun bu programına, hazine nakleden bir kervan ilgisi gösterir- ler. "Melodi Kervanı" İstanbul Rad- yosunun büyük rağbet gören, en çok dinleyici mektubu alan programı ol- muştur. Bu yayında çalınan plâklar, ulki Sane “Lü, lü, lü.. lo, lo, lo.." radyonun diğer hafif musiki yayın- larında çalındığı zaman aynı ilgiyi toplamamaktadır. Büyü, sudan melo- dileri batı ölçüsünde bir programcılık anlayışı içinde halka sunan Hulki Saner'in dinleyici ruhunu yakından tanımasından doğmaktadır. Konuş- macı Saner, halkın nelerden hoşlan- dığını bilir; programını sunarken te- ferruat üstünde durur ve — böylece farkına vardırmadan dınleyıcıye te- sir eder; eğitim görmüş bir konuş- macıdır, mikrofon önüne çıkmadan önce iki sayfalık bir metni, bir mu- siki parçasıymış gibi tetkik ve tahlil eder. Yayın saatinden birkaç dakika önce onu, Radyoevi korıdorlarında ağzına tuhaf şekiller verirken, dilini oynatırken, "lü lü lü! lo lo lo'" gibi İKİ garip sesler çıkarırken görenler, çıldırmış olduğuna hukmedebılırler fakat — Hulki Saner bilir ki butun bunlar, halkın huzuruna çıkacak bir konuşmacının yapması gereken tem- rinlerdir. Konuşma tekniğini, Colum- bia Unıversıtesının konuşma kurları- nı takip ederek ogrenmıştır Tekniği- nin daha iyi bir orneğıne sinema se- yircileri, Dısne 'in "Yaşayan Çöl" filminin Türkçe nushasında şahıt ol- muşlardı. Bu filmde —birbuçuk saat müddetle durmadan konuşan Hulki Saner, yaptığı iş ıçın "Hamlet oyna- mak gibi birşeydi" diyor. Hulki Saner, pekçok tarakta bezi olan bir adamdır. Radyo konuşmacı- lığından başka gazetecilik, klarinet- çilik, kimya mühendisliği, dans or- kestrası şefliği, bestekârlık, film pro- düktörlüğü — ve aritonluğu yapmaktadır - ya da yapmıştır -. Bir musikişinas olarak Hulki ner, egıtımıne Kadık: Halkevı nin bugün gibi bir mahalle sineması olmadıgı günlerde, Halkevi'nin koro şefi ve musiki öğretmeni Hulusi Ök- tem'le solfej çalışarak — başlamıştı. Birkaç yıl sonra müteşebbis genç sanatkâr, Halkevi'nde bir büyük caz orkestrası kurdu. Fakat o gunlerde halkı tatmin gayesini daha mü- him sayan Saner, cazdan çok. tan- golar ve rumbalar çalıyordu. Orkest- rasının önünde klarinet ve koman çalıyor, şarkılar soyluyord lendirici olarak haiz oldugu kaabılı- yet, Halkevi'nde verdiği konserlere halkın büyük rağbet göstermesini sağlıyor, konserler defa defa te lanıyordu. Bir taraftan da Kim ya Fakültesi'ne devam ediyor, Halkevi'- nin Eşref Antikacı idaresindeki sen- foni orkestrasında - bu orkestra bu- gün mevcut degıldır - klarinet çalı- yor, Haydarpaşa — Lisesinde Kimya Oğretmenlığı yapıyor, İstanbul Kon- servatuarında 1 Reşit Rey'den armoni öğreniyordu. 1944 yılında Yüksek Kımya Mü- hendisi diploması aldı ve üç yıl son- ra, tahsilini tamamlamak üzere, A- merıka ya gitti. Fakat orada da mu- siki, kimyagerliğe başkın çıktı. Cali- fornıa da bir bandoda, sonra Berke- ley Senfoni Orkestrasında, nihayet Oueens Senfoni Orkestrasında klari- net çaldı. Bir taraftan da Noel Sul- İivan adlı zengin bir musiki dostun- dan ördüğü —yardımla. — Juilliard Konservatuarında Carlo Valeri ve George Alexander ile şan çalıştı. A- merikada bilhassa dikkati çeken ba- şarısı. Monterey Senfoni Orkestrası- nın bir konserine solist olarak katıl- ması ve "La Traviata"dan söylediği “Di Provenza II Mar" aryasıyla Ö- vücü tenkitler kazanmasıdır Memlekete dönüşünde Socony Va- cum şirketinde kimya mühendisi 0- larak çalışmağa başladı. Bir müddet sonra bu isten ayrıldı. Fakat kimya mühendisliği, işlerinden ancak — bir tanesiydi. Radyoda — programlarına AKİS, 1 EYLÜL 1956