sa ihraç mallarının ambalaj ve mani- pülâsyon — ihtiyaçlarını - karşılamak üzere maden ve balık ihracında ka- bul edilen usul ve prensibe pararel olarak incir, üzüm vesaire gibi ihraç mallarımız üzerinde de yüzde 5 ten yüzde 10 a kadar varan bır fon tesisi- nin düşünüldüğüne işaret eden ba- kan, dış ticaret — rejiminde istihsal sağlanması lüzumunu ısrarla belirti- yordu. Seneden seneye tüccarlarımı- Zzı şaşırtıcı değişiklikler yapılmama- lıydı. İstikrar, mümkün mertebe mu- hafaza edılmelıydı Ama bunun için tüccarın da hükümete yardımcı ol- ması, spekülâsyon yoluna girmemesi gerekirdi. İhracat maddelerimizin ihracını mümkün kılan usulün tatbikine de- vam edilecekti. Yani iç fiatlarla dış fiatlar arasındaki farkı gidermek i- şın tevzin fonundan faydalanma usu- yürürlükte kalacak, daha bazı ih- raç malları da bu fondan faydalan- dırılacaktı. Pamuğun istihsalini teş- vik ve ihracını kolaylaştıracak ted- birler de düşünülmüştü. İthalâta gelince döviz rantreleri ve sair yardım ve kredi yolları ile sag— lanan dış tediye gücümüzün bir raftan istihsal potansiyelimizi arttı— racak yatırım ve sanayi sahalarında- ki âcil ihtiyaçlarını karşılamağa, di- ğer taraftan yükselen hayat sevıyesı içinde bir iç fiat istikrarını muhafa zaya hizmet edecek lüzumlu 1stıh1ak maddelerine tahsisi politikası takip edilecekti. Fedakarlık ükümetin iktisadi siyasetinin ana hatları bunlardı. FFakat nutkun en ilgi çekici tarafı da bundan sonra geliyordu. Bütün vatandaşlara ağır vazife ve fedakârlık payı düştüğünü anlatmak için şunlar söyleniyordu: "Maamafih bütün bunlar bugünkü realiteler karşısında alınan tedbirler olmakla beraber, Hükümetimizin, e- konomimizin sıhhatı paramızın kıy— meti, istihsal ettıgımız malları ucuza mal etmek ve dünya piyasalarına dünya fiatları ile arzetmenin lüzu- mu hususundaki kanaati değişmiş değildir. Bunun için müstahsilden ih- racatçıya kadar giden zincir içinde hizmet kabul eden vatandaşlara ağır vazifeler düşmektedir. Bu ' vazifeler daha rasyonel çalışılarak verimliliği arttırmak, teknik bilgi ilâvesiyle ma- letin, hangi sektörde çalışırsa çalış- sın, isçi, çiftci, memur, tüccar bütün Vatandaşlar için bir vecibe teşkil et- mekle kalmayıp, ayın zamanda ken- di menfaatları icabıdır. Zira, ihra- cat ve ithalât . muamelelerimiz ara- sındaki ahengin bozulması, ucuz ma- liyeti imkânsız kılmak ve ekonomik hayatın istikrârını bozmak suretiyle binnetice hayati bağlarla bağlı oldu- ğu cemiyet nizamı içinde pahalılığın ıstırabını. bilfil kendi üzerine çek- me durumuna düşürür". Biraz aşa- AKİS, 1 EYLÜL 1956 ıda da şu ifade vardı: "Maddi, nevi, yerli, yabancı — çeşitli kaynak— lardan nemalanarak — taha kkuk saf- hasına sokulan milli kalkınmamızın müşkülsüz ve arızasız devam etmesi elbette kolay bir iş değildir. Fakat Türk milleti bekasını temin ve gele- cek nesillere daha mâmur ve daha mesut bir Türkiyeyi — devredebilmek için kendisinden istenecek olan fera- gat ve fedakârlıktan minnetle kabul ederek bu eseri vermek mecburiye- tindedir". Bu sözleri dinleyen vatandaş şöyle bir düşündü. İktidara gelişinin altın- cı senesinde iktidarın henüz bir ziraat politikası yoktu. Hem altı se- nelik icraat, hem de az önce dinledi- ği nutuk bunu gösteriyordu. Sanayi- mizin kurulması ve — gelişmesi tesa- düfe bırakılmıştı. ayi hayatımız- da karşılaştığımız guçluklerın halli için bir program İç ticarette bir zamanlar fiat yükselışı refah alâ- meti sayılırken, şimdi bir tehlike 0- larak gösteriliyordu. Fiat artışları— nın esas sebebi hükümetin takip e tiği para ve kredi siyaseti idi. Para ve kredi hacmi lüzumundan çok faz- la şişirilmiş, suni satın alma gücü yaratılmıştı. Ölçüsüz ithalât kısa za- manda kaynaklarımızı kurutmuş, it- halâtımız azalmıştı. Suni olarak ya- ratılan satınalma gücü bu ithâl mal- larının yüksek — fiatlarla satılıp tü- kenmesine sebeb olmuştu. Paramızın fiatı içte ve dışta düşerek ihracatı- İKTİSADİ VE MALİ SAHADA mızı duraklatmıştı. Pahalılığı, enf- lâsyonu, iktisadi — sıkıntıyı uzun Za- man inkâr eden hükümet birdenbire ağız degıştırmek lüzumunu hisset- / tüccarın doğurduğu Korunma Kanu- nunun ucuzlugu getireceğini ilân et- mişti. Ticaret Bakanı gene aynı şeyi söylüyordu, enflâsyoncu âmiller bu kanunla yok edilecekti. İşin garip tarafı şuydu ki, nutukta kredi siya- setinden bahis yoktu Paramızın de- ğeri hakkında da pek umumi lâflar edilmişti. Kısacası iktidarın ne zi- raat politikası vardı, ne de iktisat.. Daha doğrusu takip edilen politika hiç de sağlam, hiç de "kuvvetli" de ğildi. Buhranın asıl sebebi de bu İşin ilk sorumlusu iş başındakılerdı Fakat bunlar, şimdi mesuliyetine or- tak arıyor, bütün milleti sıkıntılardan mesul tutmağa çalışıyordu. Aslında fertlerin fedakârlığa — katlanmaları gerektiği apaçık bir hakikatti. şu işinde bulunduğumuz şartlar Ticaret Bakanının fedakârlıktan, va— zifeden dem vuran sözleri bir parça garip kaçıyordu. 1950 yi ve bilhassa 1954 ü hatırla- yan vatandaş, ugünkü durumdan bütün milletin sorumlu olduğunu ka- bul ediyordu. Daha uzun zaman sı- kıntıya katlanmayı da göze alıyordu.