YURTTA OLUP BİTENLER ra teşkilât kurma bakımından mah- rlu görünüyordu. Üstelik şimdi, vicdanları da tamamiyle müsterih o- lacak ve sadece seçmenlerine değil, kendilerine de dönüp "Eee, başka ça- re var mıydı?" dıyeceklerdı Bunda tamamiyle haklı bulunacaklardı Re- ni kurtarmak D.P. rmak- tan daha mühimdi ve D.P. atılan son simidi de reddettiği takdirde Hür. P. kelimenin tam manasiyle bir muha- lefet partisi olarak onun karşısına çekılmeyı borç bılecektı İşte, tel uhale- fetin ışbırlıgını varılacak lıeclef ola- rak seçmiş olduğu, bu hedefe mut- laka gideceği, yolun dolambaçlı da olsa oraya çıkacağı anlaşıldıgından- dır ki eri gelenleri karar yürekten alkışlamaktan geri kalma- dılar. Hür. P. halâ devam eden tered- dütlerinden, en ziyade D.P. sayesinde kurtulacaktı. İspat hakkının reddi, onun prelüdüydü. Ama 1946 - 1950 yıllarının mü- kemmel D.P. muhalefetini hatırlıyan- lar Hür. P. nin tebliğini okudukların- da aradıklarını bulamamış insanların ineyl v hissetmekten k. lerini alamadılar. O zamanki D.P. hareti katiyede bugünkü Hür. P. gi- bi hareket etmezdi. Demokrasi Mücadelenin ortası Aradan uzun seneler geçip de bu- günün tarihi yazıldığında, 1950 den sonra Demokrasimizin ileriye gi decek yerde gerilemesinin 1 numara- h mesulü olarak iktidar zikredilecek- ti. 2 numaralı mesuliyet mevkiini u- mumiyetle muhalefete ve bilhassa C. ye vermekte hiç kimse tered- dut etmıyecektır Duşununuz ki ge- çen haftanın sonunda Büyük Millet Meeclisinin bir odasında Adalet Ko- misyonu Başkana meşhur ispat hak- kını reye koyarken komisyonun C. P. li üyeleri de, .Hi üyesi toplantıda hazır bulunmuyorlardı Halbuki teklif sadece iki rey farkla reddedilmiş ve Başkan lehte rey kul- lanmıştı. Bu demekti ki eğer Hür. P. mensuplarından gayrı muhalefetin Adalet Komisyonundaki üç temsilci- sinden sadece iki tanesi reylerini kullanabilselerdi ispat hakkı teklifi belki de umumi heyete komisyonun müsbet mütalaasiyle sevkedilecekti. Tabii bu, sadece bir ihtimaldir; zira toplantıya üç muhalif milletvekiliyle beraber çok a fazla sayıda de- mokrat milletvekili de katılmamıştır. Ne var ki katılmayan iktidar tem- silcileri daha ziyade reylerini belli etmemek istiyenlerdi. Muhaliflerin bulunması, hiç olmazsa bir çok D. P. mılletvekılını açıkça vaziyet almaya mecbur edecekti. Ama C.H.P. Mehmet Zeki Tolunay ve Nuri Ocak- çıoglu ile C.M.P. li Mehmed Mah- udoğlu o sırada kimbilir hangi kö- şede nutuk çekmek, rey peşinde koş- makla meşgulduler. Bunların da bir milletvekili için vazife sayıldığım in- kâr etmek hiç kimsenin aklından geçmez; ama muhalefet partileri i- çındekı disiplinsizliğin, — irtibatsızlı- ğın, keşmekeşin de bundan daha gü- zel bir misali bulunmaz. Düşününüz, ispat hakkı gibi bir teklif Adalet Ko- misyonunda reye konuluyor ve sayın C.H.P. li mılletvekıllerıyle C.M.P. li milletvekili arzı endam etmıyorlar. Soylenecek olan koca bir pes'ten baş- ka şey O gün toplantının başında Nusret Kırışçıoglu teklifin enine boyuna mü- zakere edildiği mulahazasıyle kifa- yet krırı vermişti. Mülâhazanın doğru olduğuna şüphe yoktu. Hattâ bu, sadece bir taktik dahi olsa.. Zira hakikaten — mesele — aydınlanmıştı. Nusret Kirişçioğlunun teklifi kabul edıldıgınde, başka uri Özsan (Muğla - )maddelere geçilmesi hususuna, rey koyacağım bildirmiş- ti. Maddelere geçilmesi kabul edildi- ği takdirde, teklif da kabul edilmiş o- lacaktı. Aksi şekilde tecelli edecek rol, ispat hakkının Adalet Komisyo- nu tarafından reddedildiği mânasına gelecekti. Eller kalktığında, kabul e- denlerin başkanla beraber altı kişi- den ibaret bulunduğu görüldü. Bun- ların dördü Demokrat (Nuri Özsan, Hidayet Aydıner, Tevfik Fikret Ba- ran. Servet Sezgin), ikisi Hürriyetçi (Behçet Kayaalp, Şekip İnal) idi. Çekilen - telgraflar Fakat — hadise Meclisin küçük oda- sında bitmedi. Bu haftanın başın- da ispat hakkının lebinde rey kullan- mış olanlar seçmenlerinden tebrik, aleyhinde vaziyet takınanlar teessür telgrafları alıyorlardı. Karar yalnız memlekette ve seçmenler arasında değil, bizzat D.P. grubunda bir bom- ba tesiri yarattı. Pek çok demokrat milletvekili eşe dosta karşı ne diye- ceğini kendi kendisine soruyordu. Sü- re ispat hakkı, hadiselerin icabı ola- rak, hukuki huvıyetınden sıyrılmış, bambaşka bir mahiyet almıştı. Mil- yonlarca insan bu hakkı "hırsıza hır- sız demek hakkı" olarak bılıyordu Bunun D.P. tarafından reddi, D.P. i- çin akla gelebilecek propagandala- rın en kötüsü olacaktı. Osman Bölük- başının nutuklarıyla mücadele etmek kabildi; Kasım Gülek de alt edilebi- lirdi. A a "hırsıza hırsız demek hak- kı" nın kabul edilmemesini milletve- killeri seçmenlerine nasıl anlatacak, kendilerini nasıl müdafaa edecekler- di? Zira eğer D.P. grubunun azaları üzerinde lıderlerının onlar da dahil baskısı altındaydılar. Bu vaziyet kar- şısında ispat hakkım reddetmek in- sanın bindiği dalı kesmesinden baş- ka mâna taşımayacaktı. Önümüzdeki seçımlerde bir D.P. li milletvekili se- cim bölgesinde kendisine "hırsıza hırsız demeyi menetti" diye hücum edecek rakipleri karşısında ne diye- cek, nasıl bir mazeret ileri sürecekti? İşte bu yüzdendir ki Adalet Ko- misyonunun kararından hemen son- ra iktidar milletvekilleri arasında bu teklifin kabul edilmesi veya hiç olmazsa derhal ona. benzer bir tek- lif getirilmesi yolunda kuvvetli, bir cereyan başladı. Bunun alemdarlığı- nı mutedil tanınan milletvekilleri ya- pıyorlardı. İspat hakkı mutlaka ka- nunlaşmalıydı. D.P. iktidarı, ki biz- zat başbakanın ifadesine nazaran hırsızlan korumakla suçlandırılıyor, .ve "Saltanatı ferdiyeye ve onun temsil ettiği meş'um bir şekli idareye tevcih edilen bir silah, mukaddestir.'' 8 K. ATATÜRK AKİS, 28 NİSAN 1956