YURTTA OLUP BİTENLER kıvrandığını biliyor, meselâ "paha- “yaşasın kalkın- ' edebiyatının ne gibi menfi te- sirler yarattığını görüyordu. Buna mukabil Genel Merkez de kendisin- den memnun değildi. Genel Merkez icraat istiyordu. Orhan Köprülü pa- çaları sıvamalı ve faaliyete geçme- Tiydi. Teşkilâta dinamik bir hal ver- mek lâzımdı. Toplantılar tertip edil- meli, nutuklar söylenmeli, muhalefet- e mucadele edilmeliydi. albuki Orhan Köprülü D.P. nin tâ muhalefet yıllarından beri bu par- tının ıçınde faal rol oynamıştı, di- amizmin ne olduğunu bilirdi, başa- rdı mücadele usullerinden de haber- dardı. Ama onun , yapılacak en iyi şeyin şimdilik sessiz kalmak ol- duğuydu. Zira toplantılar tertiplen- meye kalkılsa gelen vatandaş dertle- rini sayıp dökecek, kaş yapayım der- ken göz çıkarılacaktı. Halkı bir ta- kım gürültü patırdı ile oyalamak im- kânı yoktu. yaptım, köprü yaptım, varsın ıspanak iki liraya sa- tılsın diyecek bir hatibi halk dövmez- se mutlaka yuhalardı. İşleri kökün- den düzeltmek lâzımdı; işler kökün- den düzeltilmeliydi ki D.P. li hatipler İstanbul halkının karşısına çıkabil- sinler. Bu temin edilmedikçe faaliyet göstermeğe çalışmak, ik düşürmekten, zaafları meydana koy- maktan başka işe yaramazdı. Orhan Köprülü iktidarın sadece iktisadi po- litikasiyle değil, nüfuz ticareti ve su- istimaller mevzuunda takındığı tav- a da muhalifti. Bir il başkam ola- rak gayet yakından biliyordu ki ne- reye gidilse vatandaşın sorduğu, bir takım hırsızlıkların yapılıp yapılma- dığıydı. Ondan sonra isim zikredile- rek denılıyordu ki: Peki, 1950 den bu yana şu, şu, şu zatlar nasıl zengın oldular? Bunu önlemenin çares zatları “"honore etmek" değil, bılakıs partinin bu gibi meselelerdeki hassa- sıyetını şıddetlı şekilde ortaya koy- n Köprülü il başkanlığı- na geçtıgı gunde beri - hatta çok daha evvelinden - İstanbuldaki par- tili nüfuz tacirleriyle mücadele et- miş, onların baş düşmanı olmuştu. Nihayet antidemokratik temayüller de kurucu profesörün oğlunu, gecele- ri uykusu kaçacak kadar rahatsız e- diyor ve kendi kendine elemle "mem- leket nereye gidiyor" dıye soı'uyordu Bu suale bir türlü "iyiye" cevabını veremedıgı içindir ki bundan bir müddet evvel Edebiyat Fakültesine müracaat etmiş ve tekrar asistanlı- ğa dönmek, istediğini bildirmişti. Oglunun bu durumundan Fuad Köprülünün haberi vardı ve üstelik ona hak verdiği de yakınla- rının malumuydu Orhan Köprülü karadayken babası kendısıne sa- bır ve tahammül tavsiyesinde bulun- muş, her şeyin düzelebileceğini söy- lemişti. Ama düzelen bir şey yoktu ve genç politikacı sabrının, taham- mülünün sonuna gelmişti. Üstelik Genel Merkez müfettişi diye İştanbu- la gelıp Hilton salonlarını süsleyen siyasi dahiler dans pistinde kalmı- yorlar, üstelik teşkilâta da Genel 10 Fuad Köprülü İnsan olmanın üzüntüsü Başkanın — arzuladığı dinamik ruhu vermek için ortalığı karıştırıyorlardı. Osman Kapaninin tertiplediği ilk top- lantının fiyaskosu herkesi dehşete düşürmüştü. Ama polıtıkadan azıcık anlayanlar neticenin bu olacağım çok evvelden kestirebilir ve boyle yanlış adımlar atmazdı. Nitekim — Orhan Köprülünün Ankarada Genel Merke- ze yaptığı tavsiyelerin ne kadar hak- h bulunduğu daha ilk denemede an- laşılmıştı. Bütün bu vaziyetler karşısında, daha pek çok samimi, ateşli ve ide- alist demokrata olduğu gibi Orhan Köprülüye de D.P. içinde artık yer kalmamıştı. Eğer babası Kurucu pro- fesör olmasaydı, D.P. nin müstafi İs- tanbul İl Başkam Hür. P. saflarına katılmaktan zerrece çekinmezdi. Na- sıl çekinirdi ki bütün kafa dengi ar- kadaşları oradaydı. Fakat soyadı 0- nu bağlıyor. Büyük Koprulunun üÜzüntüsü Prof. — Köprülünün İstanbulda söy- lediği sözün kimseyi tatmin etme- mesi bütün bu sebeplerdim dolayıydı. Kurucu Profesör yansı karakteri i- cabıysa, yarısı da hadiselerin zoruy- la D.P. liderleri içinde nüfuz tacirle- rine, menfaatperestlere, devlet para- sını fütursuzca harcayanlara karşı amansız mücadele eden adam haline gelmişti. Prof. Köprülüye - kendisi dünyanın en kuvvetli adamı değildir - milllet menfaati, memleket menfaati, parti menfaati diye bir çok şey ka- bul ettirilebilirdi ve ettirilmişti. Ama ona suçluları himayenin, hırsıza hır- AKİS Bu hafta 33.200 adet basılmıştır. sız dedirtmemenin hükümet etme i- cabı olduğunu telkinin imkânı yok— tu. Halbuki işte oğlu, doğruluğunu i- çinden kabul ettiği başka sebeplerin yanında bu, mukaddes bildiği müca- delenin kafı derecede kuvvette ya- pılmaması yüzünden polıtıkadan ay- rılıyordu. Prof. Köprülü insan ola- rak üzgündü, baba olarak üzgündü, demokrat olarak üzgün Ama asıl üzülünecek şey butun buna rağmen ınsanlıgın, babalığı e demokratlı- ğın üzerine yukledıgı vazifeyi başa- racak enerjiyi bir türlü göstereme- mesiydi. Basın Bir tahrifçilik örneği Geçen hafta içinde D. P. Meclis gru bunun bir çok azası, muhalif mil' letvekilleri, müstakiller ve umumi efkâr basına ispat hakkının tanınma- sı için adeta canlarım dişlerine tak- mış uğraşırlarken gazetelerimizin de buna lâyık olduklarım ispat etmele- ri gerekirdi. Halbuki yanlış duyulan ve masa başı tahminleriyle tamamıy le tahrif edilip okuyucuya öyle dirilen bir hadise basın için fena not oldu. Yanılanlann başında Hürriyet ve Tercüman geliyordu. Her iki ga- zete de yalan havadisi birinci sayfa- larının tâ başında, koc caman punto- larla bildirdiler. Iddıa ettiklerine gö- re bakanlar Çankaya köşkünde Cum- hurbaşkanı Dayarın nezdıne çağırıl- mışlar ve orada memleket meselelerini goruşmuşlerdı Hatta bu iki gazete ele alınan me vzulan bıle sayıyorlardı İktisadi durum, konomi ve Ticaret bakanının Rusyanın bize karşı takındığı ayını, tavır, Amerikan yardımı Bunlar tamamile asılsızdı. Gerçi — bakanlar Çankaya köşkünde Cumhurbaşkanı Bayarın nezdıne çagırılmışlardı Ama bakan- ları Cumhurbaşkanının nezdine çagırıldıklarında illâ memleket mese- lelerini görüşmeleri icap —etmezdi. Nitekim görüşmemişlerdi de.. Muha- birler muhayyelelerini işletecek yerde haber alma vasıtalarım işletselerdi, çok daha iyi yaparlardı. O gece Çan- kaya köşkünde tertıplenen kabine toplantısı değil, mükemmel bir eğlen ceydi. Doğrusu hâdiseleri böylesine tahrif etmek, hele bu günlerde gaze- telerimize yakışmazdı. Üstelik mu- habirler küçük bir tahkik lüzumu duyanlardı, yani vazifelerini gerekti- ği gibi yapsalardı olup bitenleri doğ- ru dürüst yazarlardı. Zira vak'anın başlangıcı herkesin önünde cereyan etmişti; Basım ıslah etmek için ikti- darın hakikaten bazı tedbirler almak istemesini insanın nakli göreceği ge- liyordu. Bu ne ihmaldi, bu ne çoluk çocukluktu!. Radyo sanatkarları çağrılıyor Her şey o perşembe akşamı saat 21 de Ankara Radyoevinde başlamış- tı. Studyoda "Radyo sanatkârları bir arada" programı vardı Kalabahk bir dinleyici kütlesi bu cazip programı AKİS, 28 NİSAN 1956