dikkati celbediyordu. Bu şekilde ha- zırlanmış küpeleri, broşları kullana- cak olan kadın zamana uyan, dina- mik bir kadın olacaktı. Hele Mediha Akarsunun hazırladığı dönük ağızlı kulplu bira bardaklarından bira iç- mek, tamamiyle zamanımıza has bir şeydı ama, ilhamını çok eskilerden almıştı. Istanbulda büyük sükse ya- pan bu bira bardakları, Ankaralıla- ra, derhal Eti müzesindeki hayvan şeklinde içki bardaklarım hatırlatı- yordu. Şekil değişikti, fakat fikir ay- ni idi. Belki bunun için, daha da ho- şa gidiyordu. Dört bucaktan İstanbulun seramiği, ince elişleri, Gaziantebin bakırı, Rizenin keteni, Sivasın kilimi. Çoı'umun dokuması, Anadolunun dört hır bucağından ge- l mekleri, büyük şe- hirlerin faal ve dınamık hayatım ve yurdun en ücra köşesini şu' küçük lo- kalde yaşatıyordu. Kiırşehir'in taşı En —unutulmuş köşeden bile bir ses sanki "ben de varım" demek isti- yordu. Vakıa Kırşehir çok yakın bir tarihte, kendinden sık sok bahsettir- mıştı ama lokalde teşhir edilen ta- şı' ile başka türlü konuşuyordu. İlk daha ince, adeta şeffaftı. Kahverengi, atlı bir bal renginden tablolar, sigara kapları — yapılmıştı. Dernek aynı taştan, bu sefer maviye bakan bir griden, elbiseye konulmak üzere gayet güzel düğmeler yaptır- mış ve pasta takımları 1smarlamış- tı. Bakırdan elektrik süpürgesi Gaziantepli bir usta vardı. Kendisi dededen bakırcı idi. Derneğin ken disine gönderdiği Eti modellerinden gayet ince bir bakır sürahi, bir vazo, bir ibrik yapmıştı En teferruatlı mo- delleri, bakıra vura vura, Şay: ret bir ustalıkla kopye edebılıyordu Sürahi adeta bir sanat eseri idi. Hem bir süs eşyası idi hem de içi kalay- landığı taktirde su, ayran ve saire konabilirdi. Geniş ağızlı büyük ibrik ise yerde vazo vazifesi — görebilirdi. Fakat bir Ankaralı hanım onu soba- nın üzerinde su ısıtmak için almıştı. Bu sayede çirkin bir eşya olan soba bir hayli "dekoratif” olmuştu. Fakat Gaziantepli ustanın bir ma rifeti daha varı Bakırdan elektrik süpürgesi yapmıştı Gaziantepte bu- lunan bu süpürgenin motörüne ka- dar, herşeyi yerli idi ve mükemmelen işliyordu. Bakırın "kırılmaz" olması bu yerli süpürgenin bir avantajı idi. Biraz daha teşvik Küçük — şehirlerin sabır ve maharet istiyen işleri büyük şehirlerin bil- gisi ve zevki ile birleşince, elde edi- len netice fevkalâde oluyordu. İşte gönderilen modeller üzerine işlenen Kırşehir taşı, bakırlar bunun bir mi- sali idi. Füzeden gelerek burada işle- AKİS, 28 NİSAN 1956 KADIN 23 Nisandan 8 Mayısa Hayal bu ya! Çocukken daima İstanbul valisi olmayı tahayyül ederdim. Bunda o kadar da şaşıla- cak bir şey yoktu. Çünkü mektep- te birkaç arkadaş aynı hayali bes- liyorduk. 23 Nisanda, yaşadığı şe- hirde, valilik yapan bir çocuğun hıkayesını hepimi! duymuştuk. , bu kısa ıktıdar devresinde babasmı İiyi bir yere tayin ediver- mıştı' Havadısı gazetelerde mi 0- muştuk, yoksa bir rivayet ha- lınde kulaktan kulağa mı dolaşmış- tı, pek hatırlıyamıyorum. Ama çocuklar arasında, birçok müna- kaşalara sebebiyet verdiğini bili- yorum!. Ekseriyetin fikrine göre çocuk, babasına ıltımas ettiği ıçın iyi etmemişti. r biz vali olsa idik iş değişirdi! Bız vali olsa ıdık bütün çocukların hakkını koı'uya- caktık. Meselâ bir projemiz vardı: Sokakta çocukların elinden tuta- rak yürüyen büyüklere bu hare- ketlerinin yasak olduğunu bildire- cektik. Elleri sıkı sıkı tutulmuş çocuklar için sokakta dolaşmak, is- tedikleri vitrinlerin önünde iste- dikleri kadar duramamak ve iste- mediklerinin meselâ camcıların veya kumaşçıların önünde, anne- lerin arzusuna göre demir atmak ne kadar azap verici idi. Daha neler neler düşünüyorduk. 28 Nisan bayramında her çocuk istediği elbiseleri' giyecek, yalnız ıstedıgı yemekleri yıy ecekti. Ders ler için de aynı projeyi tasarlı- yorduk. Her çocuk yalnız istediği dersi çalışacak olsa idi, pek az tem N” 4 nen keten. Olgunlaşma Enstitüsünde hazırlanan Maraş işi gece çantaları da bir başka misal. Bolu koyluleı'ı, yaptıkları nefis oyaları şu Ameri servisinde belki hiç tahayyül etme— mişlerdi ama üst üste siparişleri al- dıkça ne kadar hevesle çalışıyor, ne kadar terakki ediyorlardı. Üzerinde Mevlevilerin dansettiği şu Rize ke- teni en kıymetli Avrupa ketenleri ile boy ölçüşebilecek kadar tizil tirildi. ok ucuza satılan keten fazla mıktarda dokunduğu — taktirde, mü- kemmelen erkek kostümü, kadın tay yörü şeklinde de karşımıza çıkabılır- di. Biraz daha teşvik lazımdı. Buluşlar Dernekte satışa arzolunan çok ince üzel yanında ucuza yapılan "çarşı- pazar çantaları" ne kadar şık ve kul- lanışlıydılar. Derneğin bir keşfi de, topu 4 li- raya satılan "Çorum dokuması" idi. Beyazlaştırılmış amerikanın ortası- na geçirilen bu dokuma ile, 12 peçe- tesi bulunan bir sofra takımı ya- Jale CANDAN bel çocuk kalacaktı. Kısacası dün- ya cennet olacaktı fakat işte ne yazık ki, hiçbirimiz İstanbula va- li olamadık' Aradan seneler geçti. Geçen gün gene birkaç arkadaş oturmuş konuşuyorduk. Hepimiz de, şöyle telaşsız, mesuliyetsiz, rahat bir güne hasrettik. Meselâ istiyorduk ki, bir sabah kalkalım ve çocukla- rımızı yıkanmış, tertemiz — giyin- miş, kahvaaltılarını bitirmiş bula- hm. Okula vaktinde ve ayakkabı- ları boyanmış olarak gitsinler. He- le tam kapıdan çıkarken bize kay- bolan kalemlerini veya beyaz ya- kalarını aratmasınlar. — Mutfakta sihirli bir el o gün pişecek olan yemeklerin listesini hazırlamış ol- sun ve akşam bir mucize zuhur et- sin, büyüklü küçüklü bütün çocuk- lar, önlerine gelen yemekleri işti- ha ile, zevkle yesinler, Alinin sev- diğini Veli ve Velinin sevdiğini Ali reddetmesin. Yemekten sonra, el birliği ile sofra toplansın, el birliği ile bulaşık kaldırılsın. Bir gun, se- nede bir tek gün, çocuklar güreş etmesinler ve kavgalı bir futbol münakaşasına girişmesinler, etraf süt liman olsun._lr Gene hayal kuruyorduk galiba, ötekinden biraz farklı bir ha- yaldi bu. Ne yapalım ki 23 Nisanı çok arkalarda bırakmıştık, o gün- kü hislerimizi Ve zihniyetimizi de. 8 mayısı, anneler gününü bekliyor- duk. pılmıştı ve bu takım yalnız on liraya mal olmuştu Hasır İşi “de. lokalin en ucuz he- diyeliklerini teşkil ediyordu. Dikiş sepetleri, meyva sepetleri sudan ucuz du. Hele parlak sarı hasırdan yapıl- mış çamaşır sepeti evin herhangi bir yerinde durabilirdi. Çok etki bir sanat Türk halıları ve Türk kilimleri renk, desen işleniş bakımından dunyaya nam salmıştı. Lokaldeki ki- Ilim ve cicimler bu şöhrete hak verdi- recek kadar güzeldi. Sivas köylerin- den iki gelinlik kızın karşı karşıya geçerek, tamamiyle elde dokudukla- rı küçük bir seccade, bütün nazarla- rı üzerine çekiyordu. Zemin turuncu idi, fakat üzerine işlenen renkler ile fevkalade yumuşamıştı. Boyalı bakır ernek mensupları arasında sanat- kar hanımlar da vardı. Bir tane- si, bakırı boyamayı düşünmüştü. Av rupa boyaları ile yapılan bütün de- nemeler neticesiz kaldığı halde, yerli boya ile bu iş başarılmıştı. Böylece 25