İKTİSADİ VE MALİ SAHADA Dış Ticaret Geç anlayış Bonn (Nisan) Feyyaz Tokar bildiri- yor Turkıyeden alacaklı olan firmalar, yükselen bacalarla kesilen kurde- lelerin malzemelerini gönderen fab- rikalar, Bonn'da bulunan Türk Ti- caret Heyetını davet etmekte adeta yanşa girişmişlerdi. Heyet mensup- ları ziyafetten ziyafete koşmaktan helak oluyorlardı. Tesisler bir ham- lede geziliyor ve ziyafet sofrasına o- turuluyordu. Şerefe kalkan ilk ka- dehten sonra mukadder cümle duyu- luyordu: "Türkiyenin borçlarını Ö- deyeceğine inanıyoruz". Heyet men- supları bu cümlenin gerisinde gizle- nen endişelerin yabancısı değillerdi. Ziyaret ettikleri her fabrikada buna benzer sözlerle karşılaşıyorlar, her Zİ- yafetten ağızları değilse leri buruk olarak çıkıyorlardı. Fab- rikalarda kendilerini karşılayan bil- mem kaçıncı derecedeki memurların nezaket perdesi arkasında gizlenen laubali ve istiskal edici hareketlerini farketmemeleri, bundan üzüntü duy- mamaları ımkansızdı Dahili politikası uğruna dış poli- tikamızı ve iktisadi siyasetimizi kur- can etmekten çekinmeyen bir zihni- yet, kurtuluş yolunu gösteren haki- ki dostların yüzüne kapıları kapatır- ken, mevcut iktisadi sistemi tenkit e- den dost memleketler yardım heyet- leri başkanlarım en ancak bakkal dükkanlarında muhasıplık yapabilir- sin" diye uğurlarken bu hallere ge- lınmış, dış borçların resmi ağızlar ta rafından ifade edilen miktarların kat kat üstünde olduğu ortaya çıkmıştı. ürkiyedeki alacakları transfer edilmediği için bir çok firma iflâsın eşiğine varmışken, Batı Almanya en kuvvetli dost Türkiyeden sadece a- çık bir sözle borçların nasıl ödene- ceğini bildirmesini beklerken resmi ağızların Türkiyenin borçsuz harç- sız, iktisaden emin bir istikbale doğ- ru yürüdüğünü beyan etmeleri dış iti barımızı büsbütün — kırıyor, heyet mensuplarım cidden müşkül durum- lara sokııyo rdu. Bu zdendır ki Ticaret Heyeti Başkam Hasan Işık'ın Türk hükü- metinin yakın bir tarihte dış borçlar mevzuunda bir toplantı tertip edece- ğini ve her şeyin açıkça konuşulaca- ğım bildirmesi, beklenen tesiri uyan- dırmadı. Türk Sefirinin evindeki kok teyide Alman İktisat Nazırı Erhard tarafından da tavsiye edilen bu kon- feransın tahakkuk etmek üzere ol- duğunun Heyet Başkam tarafından resmen ifade edilmesi bile Almanla- rın zihinlerinde kümelenen şüphe bu- lutlarını dağıtamadı, "hele bir ger- çekleşsin de görelim" dediler. En i- yimserler bile bu tedbirin alınmasın— da geç kalınıp kalınmadığım soruştu ruyorları Pazarlar meselesi Almanya hakikaten büyük Ur kal- kınma içersindeydi. Fabrikalar da- hilin ihtiyaçlarım güçlükle karşılar- ken ihtilalci albayın Mısır'ı ile Tito Yugoslavyası her gün artan talep- lerle kuvvetli, birer dış ticaret pazarı olma yoluna giriyorlardı. Alman ti- caret âleminde Türkiye, tehlikeli bir pazar addediliyordu. Fakat çok şü- Buz dolaptan, çamaşır makinaları Bunlar nereden geliyor? kür Türkiyede, bu sıralarda sarfedi- len "boykataj" kelimesini henüz Al- man tüccarı işitip tatbike kalkışma- mıştı. Görüşmelerin neticesi Bütün bu aleyhteki şartlara ve sa- yısız ziyafetlere rağmen Türkiye -Almanya ticaret — görüşmeleri za- man zaman ağırlaşarak, kesilme teh- likeleri geçirerek devam ediyordu. Başlangıçta ikna kuvvetinden başka güvenilecek hiç bir şeyi olmayan He- yetimiz, müzakereler esnasında Al- man heyetinin —"ne koparabilirsem kârdır" kanaatına varmalarıyla e- saslı bır koprııbaşı ele geçirmiş ol- du. Bu sayededir biraz terakki kaydedıldı ve bazı tekliflerimiz hiç ümid edilmeyen bir kolaylıkla — ka- bul edildi. Bundan üç sene evvel ya- pılan — anlaşmayla hububat ihracın- dan elde edilen dövizin yüzde yüzü- nün ve sair ihracatımızdan elde edi- lenin de yüzde ellisinin Almany ya o lan borçlarımıza — mahsup edilmesi kararlaştırılmıştı. Fakat malüm ik- tisadi şartlardan dolayı bu anlaşma tatbik imkânı bulamamış ve halisane bir temenni olarak kâğıt üzerinde kalmıştı. Almanlar yem anlaşmanın da kâğıt Üzerinde kalmasını arzu et- mediklerinden hububat ihracatımızın 9'40 ının, sair ihracatımızın da 9o 25 inin borçlara mahsubu teklifini ra hatça kabul ettiler. Miktarları üze- rinde anlaşmaya varılamayan borç- larımızın da iki taraf Merkez Ban- kaları vasıtasıyla tesbit edilmesi yo- luna gidildi. Almanyanın Yakın Do- ğu memleketleri için hazırladığı bir yardım programı muvacehesinde Tür kiyenin durumunu tayin maksadıyla karşılıklı iktisat eksperleri gönderil- mesi kararlaştırıldı ve bu seneki ti- caret görüşmeleri de böylece tamam- lanmış oldu. İstanbul Koyun eti yok Kasaplarda koyun eti bulunmuyor- du. Çünkü İstanbul Belediyesi de Ankara gibi koyun etine narh koy- muştu. Prasa 90, havuç 100, elma 380 kuruşa satılırken iktisadi ka- nunlara uyarak et de bu fiat man- zumesi içinde yerini almak istiyor, fakat beledıyeler de kendi nizamları ile buna mani olmaya çalışıyorlardı 360 kuruşluk narh kasapların İişine gelmemişti. Bunun için koyun eti satmıyorlardı.' Kuzu etine narh kon mamıştı. Dükkânlarım boş bırakmak istemeyen kasaplar da vitrin ve do- laplarını bu minicik hayvanlarla dol- duruyorlardı. Bu arada koyun da ke- siliyordu tabii... Fakat koyun etini ancak kasapların eski ve hatırlı müş- terileri satın alabiliyorlardı. Hem de kilosuna 450 kuruş ödiyerek. Bazı açıkgöz kasaplar vitrinleri- ne üzerlerinde "Burada narh fiyatla- AKİS, 28 NİSAN 1956