YURTTA OLUP BİTENLER Ele dahi alınmıyanlar "hakiki muvazene" ye soku- . Hangi hakiki muvazene" Yeni yeni yükler yeni yeni gedikler açmıştır. Her tarafı birbirini tutan bir yatırım politikası yapılacaktı. O- nun yarine kalkınma şenlıklerı ya- pıldı ve memleketin içinde ne gibi a- bıdelerın yükseltildiği sayılıp dökül- dü, fakat bunların nasıl yükseltildiği ağıza dahi alınmadı. Merkez Banka- sı kaynaklarına başvurulmıyacaktı İşte Toprak Ofisi, işte butçe açığı, işte yeni primler. Hele o rak O- fisil Artık Türkiyede mahsulun iyi olması bir türlü, kötü olması bir tür- lüdür. Ciddi bir para politikası takip edebilmek için bankacılık sisteminin ıslah edilmesi lâzımdı. Bir tek adım atıldı mı? Hayır! Faiz ve reeskont hadlerinin yükseltilmesi için bir şey düşünüldü mü? Hayır! Banka kar- şılıkları mekanizmasını düzeltmek maksadiyle tetkikler yapıldı mı? Ha- yır! Memlekette bir tahvilât piyasa- sının hakikaten vücut bulması için çalışıllıyor. mu? Hayır! Kredilerin didi yolunda tedbir alındı mı? Hayır' Seçim silâhı olan tecil edil- miş köylü borçlarının tahsili cesare- ti geldi mi? ır! Zirai kazançla- rın vergilendirilmesi işi ele — alındı mı? Ne gezer! Bunun yerine yeni ye- ni vergi muafiyetleri peşine sapıldı. Bütün sektörlere şamil bir döviz büt- çesi yapıldı mı? Hayır! Dış arriere borçlar konsolide mi edildi? Hayır! Bunu isteyen bakan kaçırıldı. alde memleket enflasyondan, tediye muvazenesi açığının cendere- sinden, borcunu ödemeyen borçlu ol- manın azabından nasıl kurtulacak- tır? Kalkınma!.. Yüz tondan fazla al- tın bulan, yüz milyonlarca dolar dış yardım gören, üstelik yüz milyonlar ca dolar borcu İstikbaldeki nesıllerın sırtına yükleyen her adam yurdun dört bir tarafına âbideler serpiştire- bilirdi. Bunlar iktisad ilminin zaru- retleri göz önünde tutulmaksızın ya- pılırsa, sıkıntıyı arttırmaktan başka hiç bir işe yaramaz ve bir noktada benzin bitiverir. Herkes aptal da, bir biz mi akıllıyız? Eğer iktisad di- ye bir ilim olmasaydı dünyanın bü- tün milletleri, çocuklarının, iktisad ilminden nasip alma uğrunda sene- ler ve seneler goz nuru dökmesine lü- görür müydü ?, Ödenecek borçlar Zamanı çoktan gelmiş ve kabul e- dilmesinde çok gecikilmiş tedbir- lerin buna rağmen tatbik olunmama- sı bizi nereye sürükliyecektir, bunun misalini geçen haftanın sonunda Al- manyayla imzalanan ticaret andlaş- ması mükemmel şekilde göstermek- tedir. Buğday ihracatımızın — yüzde kırkı, diğer ihracatımızın yüzde yir- mi beşi eski borçlara tahsis oluna- cak, ancak geri kalanla ithalât yapa- bılecegız Bu, sıkıntı içinde bunalan bir memleket için ne demektir, gözü- nüzün Öönüne getirebiliyor musunuz ? Kalkınmanın ekıpmanından zaruri ihtiyacımıza kadar her şeyi bundan 6 böyle iki yüzde altmış beşi borçları mız için alıkonulmuş ihracatımızla karşılamak zorunda kalacağız. Biz ki normal şekilde tediye muvazenemizi denkleştiremiyorduk. Öteki alacaklıla rımızın da mal vermek için aynı şart- ları koşacaklarından emin olabiliriz. Bugün herkes biliyor ki petrol şir- ketleri Türkiyeye bedeli transfer e- dilmediği müddetçe petrol vermiyor ve ne kadar transfer yapabilirsek o kadar akaryakıt alabiliyoruz. Fasid daireyi kırmak için D.P. Grubu ne yapacak, meşhur Burhan Belgenin kendisine okuduğu "İktisa- di İstiklal Savaşı" efsanelerini daha ne kadar müddet hakikat diye dinli- yecek, her gün çıkarılması biraz da- ha zorlaşan batağa — girdiğimizi ne vakit görecek ve inanarak vaadeden, bilerek yapan birini iş başına getı— recek ? Rejim meselelerinin bütün gü- rültülü kabuğu altında bu hafta i- çinde milletin kendi kendisine asıl sorduğu sual buydu. Ne zaman "dur" denilecekti ve ne zaman beğenme- dikleri havaları çalanlar ellerindeki âletleri atıp "biz bu kakafoninin ve- balinde yokuz" dıyerek, gruptaki ar- âa;iaşlarına tehlikeyi anlatacaklar- 1? Bunlar yapılacak yerde Bakanlık- lardaki gri binanın, duvarları tahta kaplama odasında gündelik işlerin tedviriyle meşgul bir bakan vekili kâ- fi ve vafi görülüyordu. Muhalefet Nazariyattan fiiliyata Geçen haftanın son günlerinde An- karada, Bakanlıklardan gelen yo- lun tam karşısına isabet eden bir a- partmanın en üst katında hümmalı bir faaliyet vardı. Aylardan beri Ba- kanlıklardan kırmızı plâkalı araba- lar içinde Atatürk Bulvarına çıkan- lar gözlerinin bu katın balkonunda asılı duran "Hürriyet Partisi Umumi erkezi" levhasına takılmasına ma- ni olamıyorlardı Geçen haftanın son üç gününde bu merkezde muhale- fetin 1şbırlıgı mevzuunda hararetli goruşmeler cereyan etti. Görüşmeler o kadar hararetli geçti ki iki günde bitecek sanılan toplantı üç gün sür- dü ve herkesten çok iktidarın me- rakla beklediği tebliğ ancak pazar gecesi neşredilebildi. Hür. P. işbirli- ğini kabul ediyordu. Kabul ediyordu ama, kiminle? Muhalefetle ve ikti- darla! Pek çok kimseye garip gelen, işte bu son kelime oldu. Peki, mu- halefetle ve. iktidarla işbirliği kime bliğ karşı yapılacaktı” T unun da cevabını veriyor D.P. Genel Baş- kanına karşı. Her halde — meselenin karışık bir tarafı olduğu ortadaydı. Karışıklığın yarısı şahıslardan, ya- rısı niyetten ileri geliyordu. Toplantıların uzaması ve hararetli geçmesi işbirliği mevzuunda azı esas- - ta, çoğu taktikte görüş farklarının bulunması yüzündendi. Toplantı par- tinin Genel İdare Kurulu ile Meclis rubunun müşterek toplantısıydı. Bu iki teşekkülün azalarının büyük mı aynı şahıslar olduğundan apart— manın küçük salonundaki bir masa- nın etrafına hepsi sığabilmişierdi. Görüşmeler başlayınca anlaşıldı ki pek ufak bir ekalliyet hariç, hemen herkes muhalif partiler arasında bir işbirliğini varılacak zaruri netice o- olarak görüyordu. Bu fikri temsil e- denlerin başında bizzat Genel Baş- kan Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu var- dı. Her türlü işbirliğine aleyhtar ise, hemen hemen mevcut değildi. Strate- ji böylece ortaya konduktan sonra işin taktik tarafına geçildi ve müza- kereler işte orada hararetlendi. Taktik olarak muhtelif tavsiyeler mevcuttu ve bunların arasında bazı eş tavsıyelerın değişik maksatlarla i- leri sürüldüğü gözden kaçmıyordu. Azalar uzerınde toplantının arefesin- Hür. P. toplantı halinde Sonun başı AKİS, 28 NİSAN 1956