s P Basketbol Türk - Macar milli maçı Havanın sanki dibi delinmişti. So- ğuk dalgası yağmurla beraber İs- tanbulun gelip üzerine çökmüştü. Değil yürümek kafayı pencereden, çı- kartmak bile imkânsızdı. Buna rağ- men geride bıraktığımız haftanın Cu- ma akşamı Spor ve Sergi Sarayı hın- ca hınç dolu idi. Bilet bulmak, turni- keden içeriye rahat girmek, hattâ numaralı yere oturmak imkânsızdı. Hele basın mensupları kendilerine ay- rılmış olan yere fazlası ile itibar eden bazı şahıslar yüzünden gene ayakta kalmışlardı. Şık hanımlar her za- man olduğu gibi - yağmura rağmen - tribünlerdeki yerlerini almışlardı. A- lâkaları demek ki ciddi idi. Ufak te- fek tabii tesirler demek daha doğru olacak, Sergi Sarayında kendilerini göstermelerine mani teşkil etmemiş- ti. Salonun tam ortasına damdan yağ- mur suları damlamakta idi. Bu ba- kımsızlık daha da devam edecek o- lursa kışın basketbolcular şemsiye i- le oynamak zorunda kalacaklardı. A kan suları bir genç sırtındaki parde- süsünü çıkararak sildi. Suya düşen turnuva — Malüm — olduğu üzere İran, Macaris- tan ve Türkiye arasında beynel- O R milel bir turnuva yapılacaktı. Fakat İran'ın son dakikada gelmeyişi buna mani olmuştu. Avrupa şampiyonu o- lan Macarlarla biri milli diğeri de temsili olmak üzere iki maç yapılma- sına karar verildi. Takımımız hafta içerisinde Amerikalı antrenör Samu- el Fox idaresinde iyi hazırlanmıştı. Doğrusu istenirse neticeden ümitli o- lanların sayısı fazla idi. Evet; Ma- carlar kısa zamanda basketbolde bü- yük bir inkişaf göstermişler ve Av- rupa şampiyonluğunu kazanmışlardı. Kuvvet ölçülerinde bizden ağır bas- tıkları bir hakikatti. Fakat seyirci ve saha avantajının neticedeki rolü de inkâr edilemezdi. Ümit bu mülâhaza- dan doğmakta idi. İranlıların turnu- vayı yarıda bırakmaları üzerine spor- tif oyunlar federasyonu F.İ.B.A. ya müracaat etmeğe karar vermişti. He- nüz şu satırların yazıldığı şurada böy- le bir tebliğ alâkalılarca neşredilmiş değildi. Kaptanlık hikâyesi Milli — takıma kaptanlık kimin ya- pacağı tartışma mevzuu olmuş- tu. Bir hafta evvel İstanbulda bulu- nan federasyon başkam Faik Gökay bu iş için profesyonellikten amatör- lüğe yeni dönen Yılmaz Gündüz'ü münasip bulmuştu. Bu daha ziyade bir gelenekti. En eski olan kaptan o- luyordu. Samuel Fok ise Turhan Te- Budapeşte - İstanbul temsili Büyük maçı inkişaf zol'u kaptan yapmak arzusundaydı. Menale son defa yapılan federasyon toplantısında konuşulmuş fakat bir karar verilmemişti. Geride bıraktığı- mız haftanın Cuma sabahı İstanbula kaptan ilân edildiği haberi ile karşı- laştı. Bu emrivakiden canı sıkılmıştı. Ama; belli etmemek işine geldi. Maçın cereyanı Umumiyetle çok seri geçen müsa- bakanın hemen başında milli ta- kım üst üste yaptığı basketlerle 8-1 galip duruma yükselmişti. Fakat daha sonra hücum insiyatifi Macarların e- line geçti. Mücadeleli geçen müsaba- kanın sonuna doğru fark bir ara tek baskete kadar düştü ise de neticede milli takımımız 76-68 mağlüp olmak- tan kurtulamadı. Hemen ilâve ede- lim ki bu bizim için bir başarı idi. Eğer Altan iyi gününde olsaydı neti- ce daha başka da olabilirdi. Ertesi akşam Peşte - İstanbul temsili takım- larının — karşılaşmaları ilk akşamki kadar alâka toplamadı. Macarlar bu karşılaşmayı da 81-61 kazandılar. er iki maçtan sonra, Macar antre- nörü ve kafile başkanı: Türk takı- mında büyük bir inkişaf olduğunu" söylediler. Bunda, Amerikalı antre- nörün büyük hissesi bulunduğu bir ha- kikatti. Samilel Fox maç müddetince yaptığı hareketler ve takımı idare e- dişi bakımından seyircilerin takdir- lerini topladı. - Futbol Teşkilâta hücumlar : Yirmi gün kadar oluyor. Gazetele- rin spor sahifelerine bır goz atan okuyucular, hemen her gün yeni bir itham ve yeni bir iddia ile karşılaş- maktadırlar. Teşkilat ve muhalifleri arasında cereyan eden bu düello ağır ağır, muhite doğru yayılmakta ve gittikçe önlenilmesi imkânsız bir hal almaktadır. Evvelâ; bir kaç şahsın sadece kaprisinden doğan bu ihtilâf- lar o kadar kısa zamanda şümullen- miş ve alevlenmiştir ki, bunun neti- cesi olarak teşkilâtın vazifeden uzak- laşması saatinin yaklaştığı pek âlâ söylenebilir. Önümüzdeki günler, da- ha bu neviden pek çok hadiselere ge- ellerinden kaçırmışlardır. tarafın bilhassa sistemli — neşriyatı, onları şaşırtmış, bir takım hâdiselere sebebiyet verecek şekilde — lüzumsuz hareketlere, hattâ lüzumsun dene- cek şekılde beyanat vermelerine se- bep olmuştur. Her konuşma ve her hareket daima aleyhlerine olmakta- dır. Yirmi günlük zaman içersinde hadiseye ismi karışanların verdikleri beyanatların sonunda "Karar efkâ- rıumumiyenindir" cümlesi yer al- maktadır. Doğrusunu söylemek icap ederse birbirini nekzeden ve arada derin bir uçurum bulunan ithamlar efkârıumumiyenin zihnini karıştır- mıştır. Kimin haklı, kimin haksin ol- duğunu tayin etmekte güçlük çekil- mektedir. Çünkü hiç kimse hadiseyi olduğu gibi nakletmek büyüklüğünü AKİS, 3 ARALIK 1955