TİYATRO Ankara Kral Lear'ın sakalı Muhasebe memuru iki gündür sa- kal traşı olmamıştı. Şef bir iki defa dikkatle yüzüne baktı, memur aldırış etmiyordu. Hani bir iki gün geçse, tarak tutacak hale gelse, fe- na da olmayacaktı. Ama ne de olsa burası bir devlet müessesesi idi. İn- sanın teamüle uyması, müessese i- cinde sakallı olarak dolaşmaması i- cabederdı Şef, memuru ikaz edecek u, o da sanki boyle bir ihtar bek- liyordu. Bılakıs teamüle uyan benim Umum gMüdürün sakal bıraktıgını bilmiyor musunuz?" dedi. Gerçekten Muhsin Ertuğrul on üç gündür tiyatronun arka tarafındaki lojmanından dışarıya çıkmamıştı. Bildirdiği hasta haberine ilk günler inanılmıştı ama, şimdi herkes Devlet Tiyatrosu Umum Müdürü Muhsin Ertuğrul'un sakal bıraktığı için mü- essesedeki — vazifesine gelmediğini biliyordu. Hatta günlerdenberi bası muzipler tıyatronun içinde bir haber uçuruyor, "Um Müdür geliyor" diyorlar ve butun sanatkar ve müs- tahdeminin koridorlara — üşüşmesine sebep oluyorlardı. Şimdi Umum Mü- dürün sakalı tiyatroda günün mev- zuu idi. Muhsin Ertuğrul'un — neden sakal bıraktığı kimsenin meçhulü de- ğildi, herkes Kral Lear'i oynamak ü- zere hazırlandığını bılıyordu ama an- laşılmayan taraf, her türlü makyaj imkânının mevcut lunduğu bir müessesede Ula da hakiki sakalla oy- namak arzusu ve bu sebeple de U- mum Müdürlük vazifelerinin ihmal edilmesi idi. Bilindiği gibi, Muhsin Ertuğrul aktör ve rejisör olarak çalıştığı sıra— da, İstanbul Şehir tiyatrosunda m teaddit roller temsil etmiş, bu arada Shakeispeare'in "Kral Lear" tragedi- asında Lear rolünü oynamıştı, Muh- sin Ertuğrul kırkıncı sanat yılını dol- durduğu 1949 senesinde İstanbulda ve Ankarada tertiplenen müsamere lerde son defa sahneye çıkarak "Bü- yük. Baba" dramında rol almış ve bu suretle de fiili sahne hayatını parlak merasimle nihayetlendirmişti. O ta- rihten sonra kendisi daima bir ida- recı olarak vazife görmüş ve sahne natının pasif bir bolumu olan Dev- let Tiyatrosu Umum Müdürlüğ; muriyetini deruhte etmıştı Devlet Tiyatrosu Umum Müdürünün böyle birdenbire ve yeniden sahneye, çık- mak hevesine kapılması, bir kaç ba- kımdan calibi dikkatti. Sanatkârın asla ihtiyarlamayan bir ruha sahip bulunduğu inkâr kabul etmezdi ama, ortada bir değişen dünya görüşü yıpranan bünye Vardı. Shakespeare'- in kahraman Lear'i ak saçlı, ak sa- kallı bir ihtiyardı. Muhsin Ertuğ- rulun da artık avuca sığan sakalları beyazdı ve muntazam çehresine nu- rani bir ifade veriyordu. Ama bu ha Kral Lear'i temsil etmek için kâfi sebep olamazdı. Bir defa Muhsin Er- tuğrul'un sıfatının tayını icabediyor- du. Umum Müdür mü idi, aktör mü? Yoksa, Devlet Tıyatrosuna mensup olmak sıfatın tayini için — yeter mi idi ? O taktirde aynı sahnede Sant- ral memurunu Kordelya rolünde, mu- hasebeciyi baş mabeyinci, odacıları maiyet erkânı, diğer idare personeli- ni de münasip rollerde görürsek şaş- mamalı idik ve gene bu hale göre de tiyatroda ayrı bir sanatkâr kadrosu barındırıp boş yere masraf yapılma- alı idi. İşin bir de devir tarafı vardı: bu gün Lear yirmibeş sene evvelki ölçü- Kral Lear rolünde Jilet parasından tasarruf lerle oynanırsa seyredilmezdi, nite- kim Muhsin Ertuğrul çok az zaman- evvel İstanbul'da Hamlet'i katletmiş- i Şimdi de Lear'e kıyarsa Shakes- pearee yazık olmaz mı idi? Kendi- sinin aktör olarak sahneyi doldbira- cagından şüphe yoktu ama, Lear gibi gibi konuşabilecek miydi? bir maziye sahip olan tiyatro tarihi- mizde müstesna bir yeri olan Muh- sin Ertugrulun meselâ Burhanettin Tepsi'nin "Tarık bin Zeyyad" daki, Ertuğrul Sadi'nin "Hamlet"deki a- cıklı akıbetlerine iştirak etmesine ü- zülmez miydik Burhanettin Tep- si'ki Muhsin Ertuğrul'un figüranlık yaptığı tiyatrodan her akşam fesini altın para ile doldurarak çıktığı za- man halkın omuzlarında taşınırdı. Biz çok temenni ediyoruz ki Muhsin Ertuğrul, şimdi lojmanına kapanıp provasını yaptığı Lear gibi, temsil- den sonra da koltuğuna oturup: "Le- ar, Lear.. Bu kapıyı tekmele!" diye- rek başını yumruklamasın... Umum Müdürü sinirlendirmeyin! Nur Bartu ne yapacağını şaşırmış- tı. Gerçi cüsse — bakımından pek gurultuye aldırış edecek tiplerden de- ğildi a, hemen bütün sanatkârla- rın hucumuna maruzdu "Seni, diyorlardı, biz seni sus pus olasın diye mi seçtik? Hani ya vaa- detmiştin, Umum Müdürün etrafın- daki fasit halkayı kaldıracaktın, ha- ni ya dertlerimizle alakalanacak yö- netim kurulunda haklarımızı — koru- yacaktın? Dosyalar dolusu dilekçe- lerimizle neden ilgilenmiyorsunuz?". Nur Bartu tek başına ne yapabı— lirdi? Esasen AKİS Devlet Tıyatro— sundaki yönetim kurulu seçiminin neticelerini bildirdiği sayısında, sa- natkârların seçmiş oldukları temsil- cilerinin temsil kabiliyetleri hakkın- daki kanaatinı da izhar etmişti. İşte şımdı tahmınler yerını bulmakta idi. Se i bun zaman geçmiş, fakat Devlet Tıyatrosu Yönetim Ku- rulu bir defa olsun toplanmamıştı. Usu kanuna göre Dev- let Tıyatrosunda işler Yönetim Ku- rulu kararı ile yürütülürdü. Bu durum karşısında sanatkâr- lar haklı veya haksız taleplerinin hiç nazarı itibara alınmadığından dert- liydiler. Dosyalardaki dilekçelerin sa- yısı gün geçtikçe artmakta devam etmektedir. ha da artacağından şuphe olmayan dilekçelerle Nur Bar- tu'nun başı günden güne derde gir- mekte ve o da büyük bir zamanını arkadaşlarının tenkidlerine — ayırmış bulunmaktadır. Madem ki Yönetim kurulu toplan- mıyordu, demek ki işler de yolunda gitmiyordu. Esasen Umum Müdür e rol ezberlemek ve sakal — büyüt- mek için evine kapandıktan — sonra. Nur Bartu ne yapabilirdi ki? Aslına bakılırsa Yönetim Kurulunun hiç toplanmaması daha iyi idi, zira biri- ken isler hep şikâyet dılekçelerınden ibaretti. Bunları ele alıp asap bozma- nın sırası değildi. Sırası değildi, çün- kü Umum Müdürün sahneye çıkar- ken olsun sinirlenmemesi icabediyor- du. AKİS, 3 ARALIK — 1955