M U S Konserler Ayla Erduran Bu —haftanın başında salı akşamı, Reisicumhur elâl Bayar'ın hi- mayelerinde Ankara'da tertiplenen konsere gidenlerin büyük bir kısmı merak içindeydiler. Program, Berli- oz'un Benvenuto Cellini Uvertürü i- le açılıyor, Chausson'un Poeme'ini ve Johannes Brahms'ın Re Majör Ke- man Konsertosunu ihtiva edıyordu Mayıs'tan bu yana, şehrimizde üçün- cü defa Brahms konserto dinlemiş o- lacaktık. Boylelıkle de, yeni yetışen iki Türk viyolonisti arasında bir mu kayese yapabilmek imkânı bulunu— yordu. Zira Suna Kan da Brahms'ın Keman Konsertosunu çalmıştı. Kon- serinin ilk yarısında dinleyiciler ta- rafından "harikulade" olarak vasıf- landırılan, kusursuz bir Mozart - ajör, 5 inci - Konserto icrası din- lettikten sonra, Brahma'da, eserin a- ğır yükü altından kalkmakla beraber Mozart'taki mükemmeliyeti temin e- dememişti. Konserden çıkanların bir kısmı Brahms'ın bu kadar genç bir solist 1çın fazlasiyle ağır olduğunu; diğerleri ise program çok yüklü oldu- ğu için solistin tabii olarak yoruldu- ğunu ileri sürmüşleri Johannes Brahms ın Konsertola- rı büyük virtüozlar.için bile daima çetin birer imtihan teşkil ederler. Hattâ Lâ Minör Double Konserto'yu hâlâ tamamen çözülememiş bir prob- lem addedenler dahi mevcuttur. Re Major Keman Konsertosu ise, bilindi- ği gibi, o devrin kudretli vıyolonıstı Joseph Joachim'in dahli ile meydana getirilen solo partisi bakımından da- ima azametini muhafaza etmiş, bir çok virtüöz sanat hayatında bazan başarı, bazan tenkid vesilesi olmuş- tur. Eserin plâk üzerindeki çeşitli ic- ralarına kısaca göz atma bu hususta bir fikir verebilir: Meselâ, Joseph. Szigeti, umumi- yetle en iyi Brahms icracılarından bi- ri olarak kabul edilmiştir. Nitekim, gençlik yıllarında eserın kudretli İc- ralarını, hattâ lumbia" üzerinde Sir Hamilton H arty idaresindeki Halle Orkestrası ile birlikte bir Ör- nek-icra'sını vermişti. Halbuki, harp- ten sonra Philadelphia Orkestrası re- fakatinde doldurduğu plâklar gerek dınleyıcılerı gerekse — münekkidleri r haylı uzaklaştırdı. meşhur iki kadan- zından birini besteleyen Fritz Kreis- ler, eserin İfade ve derinliğine inmeği başarmış, fakat teknik, hususları ta- mamen altedeanemişti. Diğer taraf- tan Yehudi Menuhirt, "hârika çocuk" luk devresinden beri üç büyük kon- sertodaki - Beethoven, Mendelssohn ve Brahms - kudreti ile hayranlık cel- bettiği halde, son yıllar zarfında bu eserin çeşıtlı 1cralar1 vesilesiyle "sa- natında gerilemekle" itham olunmuş, hattâ bu husus İstanbulu ziyaretin- de Türk dinleyicileri tarafından da AKİS, 3 ARALIK, 1955 tasdik edilirken - bilâhare Wilhelm Furtwaengler idaresindeki Lucerne Festivalleri Orkestrası — refakatinde doldurduğu plâklarla, hakkındaki te- reddütleri yeniden uzaklaştırmıştır. George Kulenkampfın eseri hiç bakımdan halledemediği, — Gioconda de Vito'nun ise yakın yıllarda başa- rabildiği müşahede edilir. Birkaç yıl evvel hayattan ayrılan Fransız kadın viyolonisti Ginette Neveu'nun İicrası, ateşli, enerjik üslübuna ve derinliği- ne rağmen bir çok teknik pürüzler ihtiva eder. Jascha Heifetz'in Brahms Konserto'da her bakımdan mükem meliyeti muhafaza ettiği 1ler1 surule— bilir. Oistrakh'ın plaklarında ise, ola- rağmen belki ğanüstü bir tekniğe yese sadece icraların bütünü bakı- mından fikir Verebılır nihayet me- rakı tatmin edebilir; ancak iki sa- natkâr hakkında objektıf bir değer- lendirme yapabilmek için esas ola- mazdı. Zira Suna Kan da, Ayla Er- duran da ayrı şartlar altında, ayrı ho- calardan dersler alarak, farklı me- todlarla yetişmişlerdi. Hattâ değişik kadanzlar çaldılar. Suna Kan, eseri Kreısler kadanzı ile, yla Erduran ise Joachim kadanzı ile icra ettiler. İcra Programın — ilk yarısında iki Fran- SIZ bestecısının eserleri yer alı- yordu. Berlioz'un "Benvenuto Cellini" Uvertürünün mükemmel bir icrasını dinlemiş olduk. Ferit Alnar, bütün eser boyunca enerjik, fakat muvaze- neli, itinalı 1daresıyle olgun bir icra kahtesını muhafaza etti. Sunu da i- lâve edelim ki birinci kemanlar - mu- Ayla Erduran Nefis konsertoyâ tamâmiyle nüfuz edeme- mek endişesinin verdiği bir huzursuz- luk ve asabiyet göze çarpmaktadır. Nihayet son bir misal daha verelim: Ida Haendel... Yıllardır, sayısız kon- serlerinde eseri kusur izafe edilemi- yecek bir başarı ile çaldıgı halde - ne- ense - ancak geçen sene plâğa dol- durmuştur ki, bu icranın datamamen tatminkâr oldugu söylenebilir. Şimdi aynı eser, aynı mülâhaza- lar, hemen hemen aynı yaşta diğer bir viyolonistimiz için de mevzuuba- histi. Bu itibarla, Ayla Erduran'ın konserine gidenlerin bir kısmı bu ve- sile ile iki sanatkâr arasında bir mukayese yapmak arzusuna kapıl- maktan kendilerini alamadılar... Diğer taraftan, böyle bir muka- bir. yay taddan farklı olarak - bir hayli mü- tereddit çalıyorlardı. Maamafih icra- nın ahengini sadece trombonlar ve kornolar ihlâl ettiler. Tahta nefesli sazların, hepsine faik oldukları söy- lenebilirdi. Zillerin fazla gürültü yap- ması gibi ufak tefek pürüzler istisna edilirse Benvenuto Cellini başarıl- mıştı. Orkestra, Chausson'a da iyi ha- zırlanmıştı. Solistle aralarında aksa- mayan bir beraberlik müşahede edil- di: Ayla Erduran, samımı hareketleri ve güler yüzü ile, sahneye çıkar çık- maz dınleyıcılerın sempatısını kazan- dı. Orkestra pasajlarında, beklerken, göze çarpıyordu. akıma, kı da yok değildi. Orkestra ile ancak 21