Cemal Sağlamın adı «Cemal ağabey» di. Herkese karşı müşfik olması, herkese kar- şı yardıma hazır bulunması ona bu ismi kazandırmıştı. Öldüğü gün de erken saatte gazeteye gelmiş, masasının başında, masasının dı- şında, idarehanede, matbaada çalışmıştı. Hattâ fotoğrafçı ile «sen beni öldürecek- tin, Hüseyin» diye şakalaşmış, Hüseyin Ezer de «Dur Cemal Ağabey,, senin bari miş, derhal otomobille hastahaneye kal- dırılmışsa da doktorların dahi müdaha- lesine fırsat kalmaksızın hastahanenin ka pısında, sedye içinde hayata gözlerini kapamıştı. ek uzun müddet, Ulus gaze- tesinin bulunduğu binanın — kapısından girenler zemin katında gazetenin — işgal ler, sonra merdivenlerden kalplerinde a- cı bir burukluk olduğu halde çıkacak- lardır. Böyle ani bir ölüm, belki ölen i- çin iyi ama... Geride kalanlar bu ölüme tin'de İspât Hâ dikleri, iktidara geçtikten sonra bir takım küçük ve günlük hesaplar peşin- de koşanların ise başlangıçtaki gayelerı- dünya efkârı, Arjantin'de kurulan yeni rejimin tutacağı hareket tarzını büyük bir merakla bekliyordu. Acaba yeni Ar- jantin idarecileri şahsi ve küçük emel' lerini bir yana bırakarak memleketleri- ne demokrasiyi getirmeyi başarabilecek miydiler? Yoksa kendilerinden önce de pek çoklarının yaptıkları gibi —ufak menfaatlerini vatan hizmetinin üstün- de mi tutacaklardı? Son haftalar içinde Arjantin'den gelen haberler, bu bakım- dan, dünya efkârını sevindirmiştir. Zi- ra banlar gösteriyor ki Peron'u kapı dışarı eden yeni jantin — idarecileri gerçek demokrasiye doğru ciddi adım- lar atıyorlar. Eski nizam ve müessese- ler kaldırılıyor, yeniden kurulanlar ise teminata bağlanıyor. PPeron devrinde zedelenen üniversite muhtariyeti iade ediliyor, Peron tarafından lâğvedilen şehir meclislerinin yeniden ihyasına çalışılıyor, mulıalefet yaptığı için Pe- sahibinin elinden alı- nan meşhur «La Prensa» gazetesi sahi- bine geri veriliyor. Bütün bunlar de- mokrasi idealine bağlı olanlar için ha- kikaten sevinç verici olaylardır. Ancak geçen hafta içinde alman yeni bir ha- ber bütün dünyayı daha büyük, daha gerçek bir sevince düşürmüştür. AKİS, 29 Ekim 1955 kendilerini bir türlü alıştıramıyorlar, i- nandıramıyorlar. Gazeteler Mesleğin icabı Ankara'da — çıkan Zafer gazetesinin 0- kuyucuları <«uzun aylardan beri ihti- mal ki alâkayla takip ettikleri bir hâdi- senin neticesini gününde öğrenemediler. Sabık Devlet Bakanı, Dr. Mükerrem Sa- rol'un muvafakatiyle AKİS mecmuasının sahip ve başyazarı Metin Toker aleyhin- de bir dâva açılmıştı. Ankara Toplu Ba- sın Mahkemesi Metin Toker'i 9 ay 10 gün hapse mahküm etmişti. Temyiz bu hükmü ortadan kaldırmıştı. Hatta gazete Temyizin 8 ay 10 günlük bir mahkü- miyeti tasdik ettiğini bile bildirmiş, oku- yucularına — bir aziyek —muhkemenin mevcudiyetini haber vermiş, Metin To- ker'in mutlaka — hapsedileceği kanaatini uyandırmıştı. Duruşmalarda müdahil ve- kilinin bütün konuşmaları etrafıyla nak- iddialar tekrarlanmıştı fer gazetesinde AKİS - Sarol dâvası lıak- kında tek kelime yoktu. Halbuki bir gün evvel karar tefhim olunmuş ve Metin To- kkı Geçen hafta içinde alınan bu yeni habere göre, General Lonardi başkan- lığındaki yeni hükümet Peroıı devrin- ipta Bu kanon kuçuk menfaatler koştuğu garsoniyerlerinden, keşfedilen hazinesinden sonra bir kere daha anlaşılan Peron'un minareyi çal- madan önce hazırladığı kılıftı. Dikta- törlük rejiminde başta — bulunanların çıkarma yapılan ve halk tarafından bi- linmesi istenilmeyen ban hareketler vardır. Bir diktatör, bu hakikatler bi- linmedikçe, kendini kuvvetli hisseder. Bundan başka bir diktatörün tenkide de tahammülü yoktur. Kendi yaptığı her şeyin doğru, kendi söylediği her sözün bir hikmet olduğunu zanneder. Şu hal- n da, her diktatör gibi, bazı hakıkatlerı gızlemek ve tenkitleri ber- tmek zorunu - hissetmiştir. İşte bu kaııun, <<Bu ere — hürmetsizlik, kanunu böyle yapışık doğan ikiz bir gayenin sonucudur. a göre, Peron ve yardımcıla- rı aleyhinde ithamlarda bulunup ten- kit yapanlar sözlerini isbat etmek fir- satını bulmaksızın takibata maruz ka- hyor, yansılanabiliyorlardı. Kanun mah- keme huzuruna çıkarılmış bir gazeteci- nin iddialarını isbat ermesine izin ver- miyordu. Peron gibi bir diktatörün e- linde böyle bir silâh olunca da neticeyi kestirmek hiç de güç değildi. Tabii ki ileri sürülen her fikir rejimi hedef tu- tan bir ihanet, hükümete yöneltilmiş her tenkit Başkan ve yardımcılarının şahsına yapıylmış bir hakaret sayılacak- BASIN ker beraat etmişti. Okuyucularına dâvayı aylarca anlattıktan sonra gazetenin, bu da- vanın neticesini iki satırla olsa dahi bil- dirmemesi tuhaf değil miydi? Ya, okuyu- cular merak ederlerse? Anlaşılıyordu ki Zafer gazetesi Me- rin Toker'kı beraat etmesine üzülmüştü Yahut; bu havadisi nasıl verebılecegını kestirememişti. Üstelik mahcup da olu- yordu, zira 8 aylık bir mahkümiyeti tas- dik edilmiş gibi göstermeye çalışmıştı. a bütün bunlara rağmen Zafer'in «ga- zetecilik vazifesi> ni yapması ve havadisi bildirmesi lâzımdı. Zira gazetelerin, onları çıkaranların malı oldukları devir çoktan geçmiştir. Her gazetenin, kendi okuyucu- suna karşı bir vazifesi vardır. İstediği ta- rafı tutabilir, istediği tezi savunabilir, hatta temennisini olduğu gibi ortaya koyabilir. Ancak hâdise, kendi arzusuna aykırı da olsa onu bildirmesi başta gelen vazifesidir. Ama Zafer gazetesi iptilâyla — takip ettiği bit dâvanın neticesini okuyucula- rından, sakladı da okuyucuları bunu duy- madılar mı? Elbette ki duydular. Duy- dular ve gazetelerinin bazı havadisleri «atladığını» farkettiler. Bu, Zafer gaze- tesi için mi bir kazançtır, yoksa Metin Toker için bir kayıp mı? tı. Aslında öyle olmasına lüzum bile yoktu. Başkanın öyle olmasını istemesi kâfi idi. Ama çıkarılan bu kanun intan hak- larını tahdit ediyormuş, ama çıkarılan | bu kanun basının görevini yapmasını zorlaştırırmış, ama çıkarılan bu kanun <«idari namuskârlığın esaslı bir garanti- si ni ortadan?' kaldırmış... Bunlar Peron'un umurunda bile olmayan dü- şüncelerdi. Onun ve etrafındakilerinin ıikarı bunu gerektiriyorsa, basın mü- essesesi bu güruhun küçük düşüncele- rine set çekiyorsa Peron, isbat hakkı de- nilen hakkı bir kalemde silip atacak cinsten bir adamdı r fikre, hür basına büyük önem verdıgı zannedilen — yeni rejim, nihayet, Arjantin hasmının ba- -ında Demoklesin kılıcı gibi asılı du- ran <«Büyüklere saygısızlık> kanununa ılga etmiş bulunuyor. Bandan böyle antin gazeteleri doğru olduğunu bildikleri şeyleri hiç bir korkunun bas- kısı altında kalmadan yazabilecekler, yazdıklarının doğruluğunu mahkemeler önünde isbat edebilecektirler. Bu ise tenkit ve düşünüş hürriyetinin iadesi mektir. İhtilâlden sonra Arjantinli dostla- rımızın doğru yolda ilerlediğine artık hiçbir şüphe kalmamıştır. Diktatörlük- ten demokrasiye yeni geçen bu memle- ket idarecilerinin, ilerde bir güçlükle karşılaşmamak için, bu tecrübeyi ken- dilerinden evvel yapmış olan ban dev- letlerin hareket tarzından ibret almak suretiyle faaliyette bulunmaları her bakımdan tavsiyeye şayandır.