DÜNYADA OLUP BİTENLER Avrupadan elini eteğini çektirmek olduğu imsenin meçhulü değildi. Rusya için tek endişe buydu. Eğer o noktada muvaffak olursa, karşılı- ğında bir çok taviz yapmaya hazır- dı. Hele tavizler, Avrupadan başka yerlerde olursa... Ama batılılar da, çok kuvvetli- bir garanti verilmeksi- zin Amerikanın Avrupadan çekilmi- yeceğini, zira bunun felâket olacağı- nı biliyorlardı. Gerçi Amerikan as- kerlerinin ilânihaye kıta üzerinde kal- maları bahis mevzuu olamazdı. Bir gün geri gideceklerdi. Ama bunun şartları neydi? Bunun şartı basitti: Demir Perdenin kalkması veya hi olmazsa sadece Rusyanın hudutların- da kalması. Başka çıkar yol yoktu- ncak komünist idareciler de ko- münizmin Rusyada ancak bu Demir Perde sayesinde durduğunu müdrik- tiler. Bu noktada en ufak şüphe ve tereddütleri yoktu. Komünist cenne- tinin kapılarını açmak, İçerde yaşa- yanların dışarıya bakmalarına müsa- ade etmek, rejimin yıkılmasını kolay- laştırmak 'demekti. Totaliter devlet- lerin, etrafındaki perdeyi aralamaya dahi niyetleri olamazdı. Statüko Üüzerinde mutabakat O halde, tek mutabakat statüko o- labilir. Bugünkü fiil durumu iki taraf tanır ve ona göre davranır. Bir- birlerine de durumu değiştirmeye ça- lışmayacaklarına söz verirler. Başka bir muvafakiyet yolu yoktur. Fakat bu, insanın kendi kendini aldatmasın- dan ibarettir. Zira bugünkü durum karşılıklı itimatsızlığın no nisbette neticesiyse, karşılıklı itimatsızlık da bugünkü durumun aynı nisbette ne- ticesidir. Bu, yumurta ile tavuk hikâ- yesidir Durum mu itimatsızlığı do- ğuruyor, yoksa itimatsızlık mı du- rumu? Her halde bugünkü şartlar i- çınde Rusyayı Demir Perdeyi kaldır- Vi erikayı Avrupa- dakı askerlerını çekıp üslerinden vaz geçmeye kandırmak imkânsızdır. Bunlar yapılmadığı müddetçe Dörtler Konferansından uzun yıllar sürecek bir barış beklemek güç olduğu gibi hattâ hakiki bir yumuşama da aynı derecede hayaldir. Konferansın kü- çuk devletlere Ümit verici tek tarafı Başkan Eisenhower'in şu beyanatı- dır: "— Konferansa katılacak devlet- lerin toprakları üzerinde yaşayanlar bütün insanlığın pek ufak bir kısmı- dır. Hür milletler ise kendi kendile- rinde, başkalarının meselelerinde ka- rara varmak hakkını görmemektedir- ler." Uzak Doğu Yeni tarafsızlar peşinde Londra'nın "Milyonerler mahallesi" diye tanınan Kensington Palace Gardens'de oturanlar bir müddetten beri sokaktan Japonların sık sık geç- mekte olduğunu farkediyorlardı. Dik- katliler, Japonların girdikleri binayı Japonya Tarafsızlığı pazarlık ediliyor da tesbit etmışlerdı Sovyet Büyük- elçiliği. Eğer son günlerde hadısel bu kadar süratle gelışmeseydı ve her gün ortaya birbirinden him ha- berler çıkmasaydı şimdi sadece 'Mil- yonerler mahallesi" nin sakinleri ta- rafından görülen vak'a bütün dünya- nın gözlerini üzerine çekecekti. Ara- larındaki münasebetlerin "normalleş- tirilmesi" için Japonlar ve Ruslar resmi görüşmeler yapıyorlardı. Te- maslar ayın başında başlamıştı, fa- at pek süratli gitmiyordu. erçi Sovyet Büyük elçisi Malik gazete fo- toğrafçılarını elçiliğe davet etmiş, Japonyanın Londra Büyük elçisi ve Japon delegasyonu başkanı Şunuçi Matsumoto'ya sigara ikram ederken resim çektirmiş, müteakiben de Mat- sumoto havanın çok "ılık" olduğunu beyan etmişti ama — müzakerelerde güçlüklerle karşılaşıldığı saklanıyor- du. İkinci Cihan Harbinin müttefikle- ri eski hasımları Japonyayla San Prancisco'da bir barış andlaşması im- zalamışlar, fakat Rusya buna katıl- mamış, Japonyada da elçilik kurma- mıştı. Şimdi teklifi, diplomatik mü- nasebetlerin tanzimiydi. Rusya isti- yordu ki Japonya, tıpkı Hindistan ve- ya Avusturya gibi tarafsızlıgını 1lan etsin. İki' memleket ında yıllardan beri sürüp gıden anlaşmaz— lıklar mevcuttu. Güney Sakalin ve Kuril adaları ihtilâf mevzuuydu, Si- birya kara sularında av meselesi or- tadaydı, Rusyada 10 bin kadar Japon harp esiri vardı, Japonya Birleşmiş Milletlere girmek istiyordu. Şimdi Rusya bütün bu meseleleri Japonya- nın lehine halletmeye hazır olduğunu ihsas ediyordu. Bir tek şartı vardı: Tokyo hükümeti tarafsız kalsın. Ruslarla müzakerenin şampiyon- luğunu bizzat Başbakan Hatoyama yapmıştı. Rakibi Yoşida sıkı bir A- merikan taraftarıydı. O sıralarda ise seçimler vardı. Hatoyama rey avla- mak için Ruslarla normal münase- betlere taraftar gözükmüş, Kızıl Çin- le de ticaret yapılmasını faydalı gör- düğünü beyan etmişti. Fakat seçim- leri kazandıktan sonra böyle hareket etmenin Washington'u kazdıracağım anlamakta gecikmemişti. Dulles, A- merikayı ziyaret etmek isteyen Dış- işleri Bakam Şigemitsu'ya kendisini kabul etmek için vakit ayıramıyaca- ğım sert ve kaba bir şekilde bildir- miş, bunun mânasını Hatoyama ga- yet iyi anlamıştı. Fakat ortada yapıl- mış vaadler ve tesbit edilmiş rande- vu vardı. Rusya ile müzakereler Ha- ziranda Londrada başlıyacaktı. ladı. Ama, hepsi o kadar.. Zira Ja- ponya Amerikadan senede 800 mil- yon dolar alıyordu ve bütün askeri müdafaasını o yoldan temin ediyor- du. Bu ittifaktan ayrılmasına imkân yoktu. Nitekim Başbakan, Londrada müzakerelere devam ederken Tokyo- da yaptığı bir beyanatta Japonyanın tarafsızlığına imkân bulunmadığını açıklamaktan çekinmedi. Bu sırada Ruslar Moskovada Hin- distan başbakanı Nehruyu misafir e- diyor ve kendisine görülmemiş teza- hürat yapıyorlardı Nehruyu karşıla- mak için öyle kesif bir kalabalık so- kaklara bırıkmış i ve bunlar o kadar çok çiçek atıyorlardı ki açık otomo- bilin içinde Nehrunun yanında otu- ran Mareşal Bulganin buketlerden bazılarım havada tutmak zorunda kalmıştı. Nehru, Asyada tarafsızlık politikasını yaymak için Rusların en ziyade güvendikleri şahsiyetti. Fakat Japonya yola gelmek istemiyordu. AKİS, 18 HAZİRAN 1955