EFENDİLİK, SAVRUKLUK; BAŞKALARI VE KENDİMİZ hak. Konuşurken herkese karsı "efen- dim" demekte mahzur görme- yiz; bundan dolayı ne bir küçüklük duygusu ile içimiz ezilir- ne de bir inkilâp günahı işlemiş olmanın a- cası ile yüreğimiz sızlar. Fakat mek- tup yazarken bu kelimeyi kullan- maktan, umumiyetle, çekiniyoruz. “Efendi" kelimesinin bir şahıs is- miyle birlikte unvan olarak kulla- nılmasını kanon yasak etmiştir, la- kin yalnız resmi işlerde. Yoksa "e- fendi" sözü tamamiyle kaldırılmış değildir. Resmi yazıların sonunda artık klişe halini almış olan "... bil- gi edinilmesini rica ederim" bazan da "... saygı ile rica ederim" cümle- sini her görüşümde, sadece "... bil- iririm, efendim" demek varken bu soğuk dolaşık ifade şeklini neye tercih ederler, diye düşünmekten kendimi alamam Aslı ne olursa olsun, kökü nere- den gelirse gelsin, "efendi" sözü bi- ir, kendi malımızdır. Hem onu öyle güzel bir mefhumu ifade et- mek için, asırlar boyunca, kullan- mışız ve kelime o mefhumla öyle kaynaşmıştır ki başka hiç bir sö- zün onun yerini tatmasına imkân kalmamıştır. "Vakarlı bir tevazu i- çınde kibarlık” dıye tarif edilebile- ceğini sandığım "efendilik" tâbiri- ne en yakın olan "çelebilik" bile bu mefhumu onun kadar kuvvetle ifa- de edemez. Fakat ne yaparsınız ki son yıl- larda bir yabancı kelime, efendiliğe rakip olmak üzere, genç dillere mu- sallat olmakta, zaman zaman yerli imlâ şekline bürünerek gazete sü- tunlarında da kendisini göstermek- tedir: Hem de, hoş bir tezat mi sebetiyle, kavgalı futbol maçlarının bazan haftalarca süren münakaşası sırasında. "Centilmen" ve "centil- menlik'" kelimeleri "sportmen" ve "sportmenlik-' sözleri ile müradif o- larak, lehinde bulunulan taraf hak- kında kullandır, aleyhınde bulunu- lan tarafın hareketleri de "centil- menliğe yakışmaz" diye şiddetle a- yıplanır. Aslı ne olursa olsun, kökü ne- reden gelirse gelsin, gentleman sö- zü de ingilizlerin yaptığı bir - keli- medir ve İngilizcenin malıdır. Ingı- Tizce konuşulan memleketlerde fendi" mânasında kullandır. Ingıl getleman olmakla İftihar eder. İngiltere dışında gentleman ke- limesi, çok defa şaka, alay ve bazan da istihza maksadı ile, İngilizler AKİS, 18 HAZİRAN 1955 hakkında kullandır. Bir Fransızın, bir Almanın veya başka bir Avru- palının kendisini gentleman dıye övdüğü işitilmemiştir, gazetelerinde de görülmez. Türk eskiden beri efendiliği ile iftihar eder. Efendiliğimize dört el- le sarı lalım, ve ne dilimiz, ne örfü- müz ıçın hiç bir lüzum ve manası olmıyan "centilmen" kelimesini al- dığımız yere, kendi imlâsı ile, iade edelim. Her milletin örf ve âdeti ken- disine göredir. Çok defa başka mil- letlerinkine uymaz. Fakat bazan benziyen tarafları bulunur. Meselâ: İngilterede Sir unvanı şahıs ismiy- le birlikte kullanılabilmek için şah- sın mutlaka hükümdar tarafından hususi bir torenle knight mertebe- sine yükseltilmiş olması lâzımdır. Halbuki gerek o memlekette, gerek Amerikada Sir, şahıs ısmıyle bır- likte olmamak şartiyle, sadece "e- fendi" daha dogrusu, kullanılışı ba- kımından, "efendim" demektir. Bu- nun ıçındır ki her iki memlekette yaşça büyük veya mertebece yük- sek kimselerle konuşulurken onlara, bizim "efendim" in mukabili olarak Sir diye hitap etmek terbiye icabı- dır. Gi er iki memlekette mek- tuplara, umumi bir kaide olarak, Dear Sir hitabı ile başlanır. Ame- rikada resmen ve kanunen Sir ün- vanı yoktur. Fakat terbiye ve mua- şeret kaidesi olarak şahıs ismine takılmamak şar 1 ile- Sir sözü bol bol kullanılır Tıpkı bizdeki "efen- di” ey” gibi. "Centılmen kelimesini İngiliz- ceye iade ederken o düden pek gü- zel, pek ameli ve pek faydalı bir muaşeret kaidesini ifade eden iki mısralık basit bir düsturu alabili- riz sanıyorum. Kraliçe Viktoria zamanından, belki daha eski zaman- lardan beı'ı, ilk mektep okuma ki- taplarının birincisinde yer tutan bu düsturcuk için, İngilterede seçim AKİS'E Abone olunuz Posta Kutusu 582 YURTTA OLUP BİTENLER Avni BAŞMAN mücadelelerinin en ziyade kızıştıgı günlerde bile namzetlerin çoğunu ölçüsüz laflar söylemekten koruyan başlıca disiplin kuvvetidir, denilse, sanırım ki, pek yanlış bır şey söy- lenmiş olmaz Yedı yaşında kafaya yerleşen fikirlerin ruh rindeki tesiri yetmiş yaşından sonra bile devam eder İşte o basit düsturun tercüme ' Savruk laflar etmeden birden na kadar say, öfken gene geçmezse yeni baş- ir da'a say. Mitinglerde, partılerarası müna- sebetlerde, kürsü duellolarında, e- ğer hatırımızda tutulabilir ve ânın- da hatıriıyabilirsek, bu basit kaide bizi çok defa' zararlı kırıcılıklardan, lüzumsuz kırgınlıklardan ve boşun: pişmanlıklardan — koruyabilir, sanı— yorum. Herhalde denenmeğe değer. Şimdi aklıma gene İngilizlerin bir muaşeret kaideleri daha geldi: hiddetti iken mektup yaz, yaz ama postaya bir gün sonra ver. Bu da yalnız mektuplar için de- ğil, bazı zaman ve mekânlarda ga- zete yazdan için de pek kullanışlı ve pek faydalı bir siyasi hıfzıssıh- hat kaidesi olabilir. Siyasi veya gayri siyasi bir hadıse sizi fena hal- de kızdırabilir, o kızgınlığın hızı ile pek ateşli bir makale yazarsınız. Yazın, yazın ama hemen mürettip- haneye göndermeyin: — yazınız iki gün sonra çıkarsa bir şey kaybet- mezsınız, ama arada belki hiddeti- niz geçer, yazınız da başka bir üs- lüba g Bu yazımda İngılızlerden çok bahsettim. Sözlerimi bir İskoçyalı ile bitirmezsem haksızlık olacak. İskoçyanın lâtif şairi Burns'in pek şirin bir nazmının bir parçası şu mealdedir: “Bir kudret sahibi çıkıp da bi- ze, kendimizi başkalarının bizi gör- düğü gibi görmek kabiliyetini var-' şeydi, "Hepimizi bir çok hatalardan ya bir çok budalaca fikirlerden kurtar- mış olurda." en buna kendiliğinden yalnız bir dua İlâve edeceğim: Allah hi bir milleti hür kafalı, geniş anla- yışlı hakiki mizahçılarla derin gö- rüşlü, keskin çizgili, zeki karika- türcülerden mahrum bırakmasın. Zira yalnız onlardır ki bize ken- dimizi başkalarının gördükleri gibi göstermek kudretine sahiptirler.