atlerince durum bunu icap ettiriyor- du, zira şiddet tedbirlerinin daha da arttırılacağına dair - sanki kâfi' de- ğilmiş gibi - rivayetler gazete sütun- larından eksik olmuyordu. Demokrat Partiyi tuttuğu yanlış yoldan döndür- mek sadece memleketin değil, bizzat Demokrat Partinin menfaati icabıydı. CM, kendi liderlerine has dina- mizmle o yolu tutmuştu Dersi kimden — almışlardı Dogrusu istenilirse Demokrat Par- bilhassa son yıllarda Cumhuri- yet Halk Partisi iktidarını mumla a- ratıyordu. Pek çok hürriyet, o za- mandan da fazlasıyle kısılmıştı. Hür- riyet için mücadeleyi C.M.P. li lider- ler bizzat Demokrat liderlerden öÖğ- renmişlerdi. Onlar da şehir şehir, ka- saba kasaba, köy köy dolaşmışlar; halkın içine girmişler; Demokrasi a- teşini onun yüreğinde körüklemişler ve € P. yi öyle doğru yola getir- mişlerdi. Acı olan taraf şuydu ki, iç- iktidara gelince dâvalarım unutmuşlar, başka insan- lar olmuşlardı. Ama meşaleyi taşıya- caklar çıkmıştı ve C.M.P. li liderler şimdi Mendereslerin, K rülülerin, Koraltanların yolundan yuruyorla dı. ndan bir müddet evvel bu par- ları gibi onlar da kuvvetin birlikten geldiğini anlamışlardı. Anladıkları başka bir husus, irticai destekliyenle- rin yardımına Türkiyede bir muha- lefet partisinin bulunduğu fikrinin yanlışlığıydı. İçlerinden on- ları temizledikten sonra, yurdun dört tarafına dağılmak ancak fayda sağ- lardı. Partinin İstanbul kongresinde konuştuktan sonra her bir hatip bir yere hareket etmişti. Sakaryada, Ma- nisada açık hava toplantıları tertip- lenmiş ve dinamik bir ses yurda du- yurulmuştu. Söyledikleri sözlerden anlaşılıyordu kı bu gelışı guzel bir mpanya deği u, düşünülüp taşınılarak verılmış bır kararın tatbi- ki, bir plânın gerçekleşmesidir. Hep- si hakim teminatı, basın hürriyeti, nisbi temsil usulü istiyordu. Hepsi bugünkü gidişin tek parti gidişi ol- duğunu halka anlatmaya çalışıyordu. Osman Bölükbaşı Sakaryada Kırşe- hir! kaza yapmanın Demokratlıkla a- lâkasını sorarken İstanbulda Sadık Aldoğan mahküm olan gazetecilerin durumunu bahis mevzuu ediyordu. Ahmet Tahtakılıç ise hâkim temina- tı olmaksızın hiç bir şey olamıyaca- ğını bildiriyordu. Cumhuriyetçi Millet Partisi se- çimlerde seçmenin iltifatına pek faz- la mazhar olamamıştı. Ama mdi, memleket ciddi ve dinamik bıı' mu- halefetin hasretiyle kıvranırken par- tinin tertiplediği toplantılar büyük alâka goruyor ve kalabalık celbedi- yordu. Kampanya bugünkü muvaf- fak ve vatanperver tempoyla devam ettiği takdirde alâkanın da kalaba- AKİS, 4 HAZİRAN 1955 lığında — artacağından şüphe etmek caiz değildi. Ahmet Tahtakılıçlar, Osman Bolukbaşılar Sadık Aldoğan- lar irtica ile it edilmişlerdi ha? Bakınız Cumhurıyet gazetesi Demok- rat partinin Manisada yaptığı il kon- anlatan havadisinde ne di- "Delege, üye veya dinleyici ola- rak salonda tek bir kadın dahi bu- dikkati çektı Hattâ Ma- holm Türkiyede kadınların siyasetle uğraşmaları yasak mıdır? sualini sormaktan kendini alamadı". a mukabil aynı gazete, Cum- huriyetçi Millet Partisinin İstanbul kongresini anlatan havadisinde şoyle diyordu: . Ayrıca beş yüz kadar din- Osman Bölükbaşı Üstad — hatip leyici arasında, — şehrimiz sosyetesi- nin bir kaç şık hanımı da yer almış- tı. Buna mukabil salonda berelı yal- nız Uç şahis bulunuyordu. Bir memlekette partilerin topla- dığı sempatiyi kadınların o partıye gösterdiği alâkayla ölçmek insanı yanıltmaz. 1950 yi hatırlayınız. İkti- dar partisi milletvekillerinin karıları, kızları, hattâ anneleri koyu birer de- mokrattı. Zira o tarihte hürriyetle-. rimizi Demokrat Parti müdafaa edi- yordu, Aantidemokratik kanunlarla, antidemokratik kararlarla, keyfi i- darelerle o savaşıyordu. gene İktidar partisi mil- letvekillerinden bir çoğunun durum başka türlü değildir. riyetçi Millet Partisinin — kotası ise gün geçtikçe yükselmektedir. Lider- ler tuttukları doğru ve dinamik yol- da ilerlemekte devam ettikleri müd- detçe kota daha da yükselecektir. YURTTA OLUP BİTENLER C. H. P. Ayrılmaya hazırlananlar emseddin Günaltaya pek çok ku- 5 sur bulunabilir ama, kimse es- ki başbakanın fikrini olduğu gibi söy- lemekten çekindiğini iddia edemez. Gerçi Günaltay fikrini her zaman tatbik etmez, ama söylemek başka şeydir fıkre gore hareket başka şey.. iktidarının son başbakanı bu mevkıe gelırılıp yanma yardımdı o0- larak Nihad Erimin verilmesinden irmi dört saat evvel müstakbel mu- avinini yerin dibine batırıyordu. yirmi dört saat sonra onunla teşriki mesai etmesme mani olmamıştı. De- ir, fikre Nitekim seddin Günaltay, AKİS'in geçen sayısmda verdiği haberler üzerine dü- şüncesini soran gazetecilere en açık şekilde cevap vermekten çekinmedi: Cumhuriyet Halk Partisinin tutu- munu beğenmiyordu. ' Bunda haksız olduğu iddia edile- mezdi. Cumhuriyet Halk Partisinin tutumunda beğenilecek bir taraf yok- tu. Şemseddin Günaltay bunun sebe- bini de mükemmel şekilde izah etti;' Her gün ayrı bir politika takip edi- liyordu. Eski Başbakan o hükmünde de haklıydı. İş, yapılacak şeyı tayine kalıyordu. Günaltay projesini açıkla- dı: Kurultayda mücadele edecekti. Kazanırsa, ne âlâ.. Yok kaybederse? İS, o takdirde çekilip ayrı bir kurmaya çalışacağını haber vermişti. Eski Başbakan bunu zımnen teyit etti. Kurultay gittikçe alâka u- yandıran bir manzara alıyordu. Bir çok mesele orada, umulmayacak bir mahiyete bürünecek bilhassa Kurul- taydan sonra politika hayatımızda gelişmeler olacaktı Kedi — olmayınca Biten — haftanın en alâka uyandırıcı hâdiselerinden biri, İsmet İnönü- nün durumuydu. İsmet İnönü hemen her gün partiye geldi ve orada ciddi şekilde çalıştı. Bilhassa geçen Ku- rultaydan beri, Genel Başkanlık sı- fatının inzivasına çekilmişti ve tüzük gereğince parti politikasının tayinini arti Meclisine, icrasını da Genel Merkeze bırakmıştı. Tabii Parti Mec- lisinin toplantılarına başkanlık yapı- yor, müzakereleri idare ediyor, derli- yor ve topluyordu. Ama bilfiil karış- mıyordu. Partiye de pek sık gelm dıgı hakikatti. Fakat o gelmeyince, o işi elınde tutmayınca partinin 1ler1 olmayınca fa- reler cirit atmaya başlamışlardı. Ke- di geldi.. Doğrusu istenilirse İsmet İnönü, 1950 den beri partisi içinde demokra- tik bir hava estiriyordu. Nüfuzu da- ha ziyade maneviydi. Ama Kurultay- ların seçtiği yetkili organların vazife- lerine asla müdahale etmiyordu. Çok