MUSİKİ bir sanatkâr mesuliyetini tasımama- lan - yahut öyle görünmeleri , yü- zündendi .Yoksa, Konservatuvar Öğ- rencilerinin, temsilin başlangıcında yaptıkları bir dans gösterisi, arala- rından bazılarının eski yıllara nis- betle, ilerleme halinde olduklarını or- taya koydu. Habuki, Konservatuvarın bale ogretmenlerı Molly Lake ile Tra- vis Kemp'in yaratıcılık tarafları ol- madığı, en basit estetik görüşleri bu- lunmadığı, sadece son onbeş günün temsillerinde değil, opera balelerinde de anlaşılıyordu Ortaya dans sanatı diye kafeşantan numarası — (Büyü Tiyatrodaki temsilin ilk kısmı) çıka— ran bu iki İngilizin öğretmenlik kud- retlerini zaman gösterecek. Diğer ta- raftan. Türk bale bestekârları hak- kındaki fikirleri de pek kıttı. Bir ga- zeteye verdikleri beyanata bakılırsa, bale musikisi yazan Türk bestekârı olarak ancak Adnan Saygım ile Ul- vi Cemal Erkin'den haberdardılar. Dans sahnesi için şayanı dikkat eser- ler yazmış Bülent Arel'den bihaber görünüyorlardı. Aslında öyle olma- larına imkân yoktu. Zira son sıralar- a hep onunla beraber çalışmışlardı. Bu vaziyet karşısında, onların Say- gun ile Erkin'in bale partisyonlarıyla ünsiyet dereceleri hakkında da şüp- heye düşmek hakkımızdır. "Keyifli şartlar" Bu —temsillerin Üstünde durulması gereken tek tarafı, Bülent Arel'in ıkı bale partısyonuydu Birincisinde Arel, bir Nasreddin Hoca hikâyesini ele almıştı Umumiyetle çalışmaları- na folklorun müdahale etmemesine dikkat eden Arel. bu defa - mevzuu ola sapmış, fakat Türk bestekarlarında her zaman rastlan- mayan bir zaviyeden işi almış, Türk folklorunun armonik gereklerine u- yarak bestesini hazırlamıştı. Eserin koregrafîsı ise Molly Lake ile Travis mp'in henüz Nasreddın Hoca'nın nasıl bir tip olduğunu, hattâ eşeğin nasıl bir hayvan olduğunu (hikâye, Hoca ile eşeğine ve bir tellâla dairdi) anlamaya vakit bulamamış oldukları- nı gösteriyordu. Dansın başında ve sonunda, Konservatuvarın tiyatro bö- lümünden bir öğrenci hikâyeyi an- lattı. Yani eserde, musiki, dans ve söz bir araya gelmıştı Bu üç unsu- run birleştirilmesi, zihnini — ve zev- kini - çalıştıran bir sahne vazıına pek çok imkânlar arzettıgı halde ko- regraflar kendilerini yormamışlar, ortaya bir ılkokul müsameresi Örne- ği çıkarmışlardı Geçen yıl Beatrice Appleyard'ın, "İnci Kitabı" — nı nasıl büyük bir sadelık içinde, fakat zevk ve anlayışla sahneye koyduğu- nu hatırlamamak mümkün degıldı Bülent Arel'in diğer eseri, "Bre- men Mızıkacıları" adlı balenin musi- kisiydi. Bunun da mevzuu, bir çocuk masalından alınmıştı vs bil- ormanda birleşen beş hayvanın bir hırsızı na- sıl soyduklarına dairdi. Büyük Tiyat- rodaki temsilin son parçası olan bu | Bülentxreir | Bale kompozitörü balenin bir adı da "İyi Biten Herşey lyıdır idi. Bu mantığa uyarak, on- dan önce olup biten her şey in iyi ol- duğuna hükmetmek isterdik. Fakat bu mümkün değildi. Arel'e, böyle bir temsil için bir e- ser yazması teklifi yapıldığı zaman, partisyonunu nasıl bir oskestra kad- u için hazırlıyacağı da kendisine bildirilmişti. Türk balesinin musiki kesiminin en faal elemanı olan bu genç bestekâr, "Bremen Mızıkacıları" nı besteleme işine tam bir şevkle gi- rişti. 120 sayfalık partisyon, 15 gun— de bitti. Partilerin mühim bir kısm nı bizzat kopya etti. Güçlükler işin daha bu safhasında belirmeğe başla- Avrupada bale İdeal miştı, Ankara' da partisyon vi kagıdı keyifli şartlar altında çalışıyoruz değil mi?" Ancak bir Salon orkestrası Fakat — eserin prova zamanı geldiği zaman Bülent Arel, ancak vaade- dilenin üçte biri büyüklüğünde bir Orkestrayla karşılaştı. Bir — musiki hakkında en yanıltıcı fikri vermek için onu bir salon orkestrasına çal- dırmanın kâfi oldugunu biliyordu. E- şerinin bu vaziyette ortaya çıkmasını İstemiyordu. Fakat temsilin afişleri asılmıştı bile. Hem, ilân edilen bir temsilin yapılmaması. Devlet Opera- sı gibi ciddi çalıştığını iddia eden bir müesseseyi, talebe birliklerinin duru- muna duşurmez miydi? Orkestra, tasavvur edilene yanaşmamakla be- çok eseri gibi, çekmelerde tozlanma- sını istemiyordu. Eserini geri alma- maya razı oldu. Orkestra ile dans ilk defa temsil akşamı birleştiler. Arel'in popüler mel diler ('Ta vie en Rose", "Come a My House"), milletlerarası folk- lor ("Aoh, du lieber Augustin", "Fre- re Jacgues"), çağdaş danalar (tan- go, boogie-woogie) ve z klişeleri harmanı, zevkli ve mizahi mursikisi, bestekârın bir "felâketi" önleyen dik- katli idaresine rağmen, gene de kar- gaşalık içinde çalındı. Diğer taraftan, sahnedeki dansın, musikinin ifade et- mek istedikleriyle pek az alâkası var- dı. Arel, musikiyle, dramatik hareke- ti adım adım takip etmişti. Başvur- duğu bütün temler, iş olsun diye zik- redilmemişlerdi. Herbırının eserin yapısı içinde aldıkları yere göre, ma- saldaki şahıslar ve vakalarla müna- sebeti vardı. Eserin çalmışı olsun, koregrafisi olsun, gerekenin çok al- tında olmakla beraber gene de ilgi çekti. Fakat aslında, bir taraftan A- rel'in musikisi, dıger taraftna Kaya Kopuz, Öme ezer gibi ıstıdatlı dansçılar harcanmışlardı. Sanatkârlar Seyfettin Asal öldü İstanbul'da, — binlerce gence musiki sevgisi aşılamış, keman ve piyano çalma tekniğini öğretmiş iki kardeş vardı:Asal biraderler. Sezai ve Sey- fettin Asal.. Galatasaray Lisesinde ve İstanbul' Konservatuvarında yıl- lardır, geniş kültürleri ve derin peda- goji bilgileriyle, yorulmak bilmeden çalışmışlar ve kaliteli öğrenci yetiş- tirmeği gaye edinerek ve bundan zevk duyarak, tam bir tevazu içinde, batı musikisi anlayışımızın gelişmesinde büyük rol oynamışlardı. Bundan böy- le, bu şerefli vazifeye artık Sezai A- sal devam edece Seyfettin Asal, başarılı bir öğretim hayatını gerıde bıraktı ve geçen hafta- bir kalp krizi neticesinde, hayata gözlerini yumdu. AKİS, 4 HAZİRAN 1955