R A D Mualla Mukadder Ben sana hayran, Ankara Yeni Hareketler: Daldandala programında dinleyici abulü usulunun kaldırılmasınm üstünden anca geçmişti. Radyoda halkın dınlemekten hoşlan- dığa - başka hoşlanacak bir şey ol- madığı için - programlar üzerinde garip mütalâa ve münakaşalar baş- lamıştı. Yeni münakaşa üç koldan gelişiyordu. ldarecıler tertipçiler ve teknisyenler. zümre kendi bakımından bu programların tekâ- mül ettirilmesini, devamını veya a- demi devamını talep ediyordu. Radyo- nun müdür vekili bu hercumerç ı— çinde sıkılmış, bunalmıştı. Çünk her gurubun fikirlerini dinleyip salım bir karara varabilmek için program- ların tertipçisi kadar bu işin ehli ol- ması, teknisyenlerin bildikleri kadar da bır bilgiye sahip bulunmasına ih- tiyaç .vardı. Halbuki radyo müdür ve- kili ne bir teknisyendi, ne de bir prog- ram tertipçisi.. O sadece eski bir C.H.P. milletvekili idi.. Münir Miley- yet Bekman'ın izin almasından son- ra, boş kalan bir 1dare mekanizması- nın başına getirilmiş, o da bu vazi- feyi kabul ettıgınden dolayı pek mem- nuniyet duymamıştı. Çünkü radyo i- daresi bir çok isteklerin her gün peş- peşi sıra gelip müdürün kapısına da- yandığı, hattâ bunların kuWet gös- terisine — giriştiği bir — milessese idi. Nıtekım, daha İlk gününden itibaren Hafik Ahmet Sevengil böyle garip, değişik ve bazen yapılması imkânsız isteklerin karşısında kalmış, ne ce- vap vereceğini, ne şekil bir hareket tarzı takip edeceğini bilememişti. Bu bılmemezhkte hakkı da vardı, bu iş "politika" ya benzemiyordu. AKİS, 21 MAYIS 1955 Y O Atakan ve gazeteci sen cama tırman Büyük programların, dinleyici hu- zurunda hazırlanan — programların kaldırılması için gurupların faaliyet- leri karşısında Refik Ahmet Sevengil- in yapacağı tek şey vardı. Bu işin ehli olan, bu işin içinde bulunan alâ- kalıları çağırmak ve durumu tahkik edip, sormaktı. Nitekim sordu; tek- nisyen gurubu, radyonun dar imkân- ları içinde bir kocaman "hayır" dedi- ler. Tertip edenlere sordu, Naci Serez dinleyici . huzurunda bu programla- rın mevcut imkânlar içinde devam etmesininmümkün olacağını söyledi. Söyledi ama, söyliyemedikleri de pek boldu. Naci Serez uzun zamandan beri düşünüyordu hazırladığı üç progra- "hazırlanması" bir âlemdi. Yok- luklar ile, klikler ile, böyle prog- ramların tutmasını ıstemıyenler ile daimi bir mücadelesi vardı. Bu mü- cadelenin hudutları içinde hâdiseler, meseleler de pek çoktu. En basitleri- ni ele almak bile, Ankara radyosu gi- bi "büyük" sıfatını kazanmış - hak- sız olarak - bir radyo için İftihar e- dilmiyecek birer hakikatti. Bir dev- let radyosu düşününüz ki, plâk kolek- siyonu artık kullanılamıyacak hale gelmiştir, bir devlet radyosu düşünü- nüz ki, bazı programları, konuşma- ları, hattâ mahallinde yapılacak rö- portajları banda almak imkânların- dan mahrumdur, Bu radyo nasıl ve ne şekilde yeni programlar tertipler nasıl ve ne şekilde roportajlar yapar ve halkı memnun edebilirdi. Naci Serez manevi cihetten bazı kimseleri yenmek için uğraşırken, banda alacak telin kalmadığını ve zaman zaman kopacağım haber veri- yorlardı. Naci Serez bütün kopma tehlikelerini göze alıyor, program ya- pıyor, banda geçiriyor ve halkın hu- zuruna çıkarıyordu. Dinliyenlerin ku- lakları hışırtıdan gürültüden zaman zaman âdeta sağır oluyor, usanç g; tiriyordu. Çünkü, tel artık eskimiş— tir, defalarla bir programı tesbit et- mesine imkân kalmıyacak duruma girmiştir. Yenilerinin alınması için müra- caatlar yapılıyordu. Fakat yenileri- nin de gelmesi ne zaman mümkün o- lacaktır, kimsenin aklının erdiği, bil- diği şey değildir. Bu şekilde Refik Ahmet Sevengil anlamıştır ki, radyo A dan Z ye ka- dar değil, Sonsuzluga kadar bozuk— tur. Bütün bu yüklerin altından kalkmak, doğruyu ve aklı selimi bul- mak için insanın on iki saati kafi de- ğildir. - Naci Serez de haklıdır, programla— rını düzgün bir hale getirebilmek i çin elinde hiç bir esaslı imkân yok— tur; buna mukabil bol bol çekeme- mezliğin, huzursuzluğun delilleri var- dır. Bu sebepten Naci Serez bir sa- bah vakti radyoevine gelirken, gün- lerdir, kendisini işgal ve rahatsız e- den meselenin kati kararını vermiş- ti. Radyo müdürünün odasına girdiği zaman bu kararın üzüntüsünü taşı- Fakat yapılacak tek işin de bu olduğuna kaniydi. Radyo müdürüne "Şiir, Musiki ve Hikâye" saatini kaldırdığını, yerine seçme plâklardan müteşekkil bir baş- ka programı koyduğunu bildirdi. Halbuki, Naci Serez'in hazırladığı programlar içinde en çok begenileni Cumartesi akşamları verilen "Şiir, Musiki ve Hikâye" Fakat mevcut huzursuzluk, mev- cut imkânsızlıklar, Naci Serez'i bu- gün için, hiç değilse bir yaz mevsimi için diğer programları da lâğvetme- ğe sürükliyecektir. Nitekim verilen haberlere gore Naci Serez "Musiki ve Komedi", "Skeç, Musiki ve Ti- yatro" programlarım da kaldıracak- tır, bir kaç haftaya kadar radyodan bu programları dinliyemiyeceğiz. Bu iki program belki de istenilen, arzu edilen güzellikte değildi. Fakat, halk bir kere hususi programların Zevki- ni almıştır, sevmiştir, iyi veya kötü dinlemektedir. Son zamanlarda bu programlara konulan komedi ve skeçlerin "şişirme" olması da Naci Serez'deki bedbinliğin ve bu pro ramlara karşı sempatisinin azaldığı- nı göstermektedir. Fakat hakikat şu- dur: Radyo, ses sanatkârlarından başlıyan bır çözülme, yine bir buh- ranın ve kapr slerın 'mücadele ettiği saha halınde Radyo aylarca evvel yazdığımız- dan daha kötü, daha feci bir anlayış- sizliğin 1ç1ndedır - Sanatkârlar ara- sında başlayan çözülme, ilk kademe- lere kadar hnce radyodan hayır beklemek imkâns ü Radyo için imkan arayan, düşü- nen kimse de yoktur.