Azim Parayla Alınmaz Metin TOKER Bundan tam dokuz yıl evvel, 1946 nın yazında, dünyanın en kuvvetli İki devletinden biri guneyd eki komşusuna ültimatomlar yağdırıyor- du. Üs istiyor, toprak stiyor, hepsinden mühimi siyasetinde değişiklik istiyor ve bunlar yerine getirilmediği takdirde aradaki dostluk andlaş- masını yenilemiyeeeğini bildiriyordu. Bu tehdidin mânası 1936' dan beri gayet acıktı. Bütün totaliter devletler, kurbanlarına bu yolda ıhtarlarla ışe başlamışlardı. Italya Almanya, Rusya... Bunlardan ilk ikisi temizle- nip gitmişlerdi ama, üçüncüsü her zamankınden kudretli, her zamankin- den dehşetli, her zamankinden korkunç şekilde ortadaydı ve ültimatomu güneydeki ufak komşusu Türkiyeye gönderen oydu. Türkiye "hayır!" dedi. Bu cevapla, hadiselerin seyrinde bir değişiklik oluyordu. 1946 yılı Amerika ile Rusyanın aralarındaki İpi kopardıkları yıl de- ğildir. O tarihlerde Kremimin politikası belli olmaya başlıyordu ama Washington hükümeti bir takım tavizlerle tehlikeyi yatıştırmak ümidini henüz kaybetm emişti. Bu yüzden bir takım küçük devletlerin teker te- ker Demir Perde gerisine geçmeleri karşısında daha ziyade seyirci ka- İmıyor, platonik protestolarla iktifa olunuyordu. Halbuki komünistler, "koalisyon hükümetleri" taktıgı ıle bu küçük devletleri yutmakla meş- guldüler. Senelerce sonra Harriman'ın Ankarada ifade edeceği gibi, Rus notasının metnı ve Rus taleplerının esası ogrenılı ce Amerikada "Ey- vah, bir memleket daha Demir Perde gerısıne gıttı diye üzüntü du- yulmasının seb bi de b dan başka bir şey değildi. Rus talepleri üzeri TkhkumenınAnk adaki Amerika İngiltere Buyukelçılerıyle temas ettiği ve elçilerin hükümetleri adına kendisini karşı koymaya teşvik ettikleri hakikattir. Fakat Turkıye bi- liyordu ki o tarihte Rusya, notasının reddolunması üzerine tecavüz ederse terini ve kuWetli düşmanına karşı tek başına savaşmak zorun- da kalacaktır. Buna rağmen Ankara hükümetinin cevabı "hayır!" ol- muştur. Bu cevaptan çok sonra Batılılarla başlayan muzakerelerde ise Türkiye daima şu tezi savunmuştu Bize ne kadar yardım ederse- niz, mütecavize o kadar kuvvetle karşı koyarız Ama bılınız ki yardım etseniz de etmeseniz de biz teslim olmayacağız. u azimdir ki 1947 de Truman plânının bır sene sonra da bütün Avrupaya fanti olmak üzere Marshall yardımmın gerçekleşmesine yol açmış, Rusyaya karşı pek âlâ durulabileceği fikrine Amerikada taraf- tar kazandırmıştır. ndan bu yana Türk hükümetinin tavrı asla değişmemiş ve Türkiye Güney Doğu Avrupada Batı demokrasilerinin İvazsız dostu olarak kalmıştır. Azimli tavrın yardımla zerrece alâkası yoktur ve muhtaç bir durumun değil, milli karakterin icabıdır. S ımdı, Belgrad müzakerelerinin arefesinde, Amerıkalılar azmin ve 5 ivazsız dostluğun parayla satın alınamıyacagını bir defa daha gör- mektedırler Tehlikede bulundukları için — kendilerine yaklaşanlar ve kendilerinin "aman ayrılmasınlar" diye dolara boğdukları milletler kar- şı tarafın İlk gulumseyışınde edalarını değiştirmekten geri kalmamış- rdır. Dünya ölçüsünde bir barış taarruzuna geçen ve Alman silâhlan- ması tehlikesini atlatmak maksadiyle kendi etrafında bir "tarafsızlık kordonu" kurmaya çalışan Rusyanın Batı Demokrasilerinden bizi de ayırmak için cazip tekliflerde bulunmadığını sanmak hatadır. Bu tek- lifler son zamanlarda daha da sıklaşmış, daha da yaldızlı hal almıştır. Tarafsızlığa geçmesi için Türkiyenin ayaklarına altından köprüler ku- rulmak istenmiştir. EWela ticari münasebetleri iyileştirmeyi deneyen Sovyetler, oradan 1 münasebetlere atlamışlar, karşılıklı dostluk ve İyi niyet heyetlerının teatisinden bahsetmişlerdir. Eğer Türkiye mu- vafakat cevabı vermiş olsaydı, Bulganin'li, Krutçef'li heyetlerin Anka- ya akın etmelerı ışten bile değildi. Amerikanın Ankaradaki Büyük- elçısı Avra Warr u tekliflerden, hem de bunlara karşı tek- rarlanan "hayır'" cevabından haberdar bulundugu muhakkaktır. Tür- kiye, bırakınız hakikaten dönmeyi, politikada artık mubah hale gelen şantaj vesilesi olarak dahı Rus tekliflerine dönüp de bakmamıştır bile... Ekonomimizin pek güç bir devrinde Amerikadan, bır dost olarak hibe değil, uzun vadeli kredi istemiş bulunuyoruz. Hükümeti iktisadi müzakerelerin neticesi ne olursa olsun, Rusyaya karşı azimli tavrım terketmiyeceğini açıkça ilân etmiştir. Bu yardım, Türkiyenin sadece tehlikelere karşı daha ziyade azimle değil, daha ziyade tesirle durmasını saglıyacaktır Zira azmimizi parayla satmıyacağımızı Ame- rikanın şimdiye kadar öğrenmiş olması lâzımdır. Ama bunu öğrenmek, kendisine bazı vecibeler de yükler. Türk Milleti Amerikaya notunu, bundan sonraki hareketlerıne bakarak verecektir. Ümid ederiz ki kredi mevzuunda Washington'da yapılacak karşı- lıklı müzakereler yeni hadıselerın ışığı altında cereyan eder. AKİS, 21 MAYIS 1955 YURTTA OLUP BİTENLER nokta üzerinde durmuşlardı: Enflas- yon ve plansızlık. Kanaatlerınce en- flasyonun sebebi zirat mahsullerin politik düşüncelerle köylüden yük- sek fiyatla satın alınmasıydı. Bu du- rum, hükümetin mütemadiyen açık vermesine sebep olııyordu Plansız- lığa gelince, o da bir m lüzum- suz işlerin, gene polıtık sebeplerle tezgâha konmasına yol açıyordu. Şimdi köylü, buğdayına biçilen 30 kuruşu da az bulmaya başlıyordu ve bu yüzden hükümet mubayaada güçlük çekiyordu. Bugday fiyatlarına yapılacak bir zam ise, ancal flâs yona yardım eder, onu önüne geçil- mez hale sokardı. Amerika ile olan müzakerelerin başında Washington bu fiyatın düşürülmesini istiyordu. Hükümet ise böyle bir teklife yanaş- mıyordu. Zira koylunu derhal mu- halefete geçeceği bir yana, artan ha- yat pahalılığı karşısında buna teşeb- büs etmek milletin en büyük kütlesi- ni bir anda sefalete garkederdi. Buna imkân yokt Fakat başka bir şey yapılabılırdı bııgday fıyatlarında yenı bir arttır- olmazdı. Yani hükümet buğdayı, bundan beş sene kadar evvel tesbit ettiği 30 kuruştan almakta devam ederdi. Toprak Mahsulleri Ofisinin borçları da, hukuken ortadan kaldırı- labilir ve etraf bir defa temizlendik- ten sonra daha dikkatli davranılabi- lirdi. Bunlardan başka, ikinci bir ted- bir olarak envestisman politikamız daha rasyonel ölçülere irca olunurdu. Amerikalı mütehassıslar Türkiye- de tetkiklerde bulunurken, Dışişleri Bakanlığımızın iktisadi mütehassısı - bu bakımdan, Fatin Rüştü Zorlu- nun bakan olmadan evve mundadır - Melih Esenbel Amerıka- da temaslar yapıyordu ve hüküme- timiz olup bitenleri onun kanalından öğreniyordu. Son zamanlarda Melih Esenbelden gelen haberler daha mem- nuniyetbahştı. Amerika, Türkiyeyi bu müşkül anında elinde tutması ge- rektiğini prensip itibariyle kabul et- mişti. Şimdi iş, iki tarafın da taviz- ler vererek bir formül bulmasına ka- lıyordu. Zirai mahsul politikamız Zirai mahsul politikamızın, enflas- yonda başlıca Tolü oynadığına şüphe yoktu. Hükümet, köylüye prim veriyordu. Bu, yeni bir usul değildi. Bir çok memlekette, bir çok zaman zira! mahsullerin köylüden ve çiftçi- den fazla fiyatla satın alındığı görül- müştü. Bundan başka Türkiyede köy- lünün senelerce ihmale uğradığı ve en ziyade kalkınmaya muhtaç kütle olduğu da bilinen hakikatlerdendi. A- ma gene de bir nokta unutulmuş, da- ha doğmsu yol yanlış seçilmişti. zzat Amerikalılar 1933 yılla- rında, Roosevelt'in meşhur New De- al'inde çiftçiye hükümetin prim ver- diğini, hattâ bir yıl sonra mahsul kötü olduğundan Batı çıftçılerının u primle geçindiklerini elbet biliyorlardı. Ancak çiftçi Amerıkada