YURTTA OLUP BİTENLER nüfusun küçük bir kısmıydı ve milli gelirin aynı nisbette bir parçasını te- min ediyordu. Türkiyeye gelince, va- ziyet başkaydı. Köylü, milletin yüzde seksenini teşkil ediyor ve milli ge- lirin yüzde altmışını sağlıyordu. O hesapla, mesele altüst oluyordu. Zı- ra bir mület, içinden bir kütleyi m primle beslıyebıhrdı öyle hareket ediyorlardı. nen kütle bütün milletin ekseriyeti o- lunca vaziyet değişiyordu. Geri ka- lanların bu işe takati yetmiyor, hü- kümet mecburen enflasyona gidiyor- du. Amerikanın itirazı da bu nokta- daydı. Her yerde prim, m: müddet ekseriyetin fedakârlik yapıp bir ekalliyete yardım etmesine veri- len isimdi. Halbuki bizde prim, ekal- liyetin, gayri muayyen bir müddet ekseriyeti beslemesi mânasını alıyor- kalan yüzde yirminin üzerine binen yük dayanılmaz bir dereceye vardığı gibi, enflasyon da köylüye — verilen primin iştira kuWetini azaltıyordu. Kalkınmamızın yolu Ortada bir hakikat vardı ve bunu hiç kimse inkâr etmiyordu: Köylü, süratle kalkınmaya muhtaçtı. Fakat bunun yolu plânlı ve programlı ge- kilde — memleketi — kalkındırmaktı. Memleket topyekün kalkınınca, is- tihsal artınca köylü tabiatiyle rahat edecekti. Ekseriyete mahsus istisnai tedbirler almak doğru değildi. Bu tıpkı, memurların durumunu düzelt- mek için Borç Sandığının sermayesi- ni arttırmaya benziyordu. Bütün bun- lar, paranın kıymeti üzerinde rol oy- nuyor ve işleri büsbütün karıştırarak içinden çıkümaz hal almalarına yol açıyordu. Ne köylünün, ne memurla- rın durumu primle veya borçla düze- lebilirdi. Zirai Mahsuller normal fi- yatla satın alınsaydı ve bütün ekono- mimiz normal temeller üzerine bina edilseydi elbette ki çok daha iyi o- lur ve hepsinden mühimi gayeye daha ziyade rahatlıkla vardırdı. Amerika- nın tavsiye ettiği de buydu. Amerikada yapılacak müzakereler Amerikada müzakereler bugünler- de bağlıyacaktır. Melih Esenbelin yanına bir heyetimiz gıtmıştır Fatin Rüştü Zorlunun da n her gün Amerikaya hareket edecegıne dair azete havadisleri çıkmakta, fakat bunlar teyit edilmemektedir. Bu sa- tırlar yazıldığı sırada Başbakan mu- avini hâlâ Pariste bekliyordu. Ame- rikalılar ziyaret saatinin kani değillerdi. ları muhakkaktı ve buna sureti ka- tiyyede ihtiyaç vardı Fakat verecek- leri paranın, ekonomi ilmine uygun şekilde, en iyi tarzda kullanılacagın— dan emin olmak istiyorlardı. Bu g; ranti kendilerine verilmeden kesele- rinin ağzını açmıyacaklardı. Türkiye ise istediği gibi kullana- bileceği ve eline toptan geçecek bol paraya muhtaçtı. Bu onun hakkıydı. Enver Güreli 1ll'den biri Tatilin arefesinde Haftanın başında, Pazartesi günü öğle yemeği için Çiftlik lokanta- sına gidenler lokantanın — altında park yerinin kırmızı plâkalı arabalar- la dolu bulunduğunu gördüler. Onla- rın yanında beyaz plâkalı kaptıkaç- tılar da vardı, içerde ise büyük bir masa kurulmuştu. Masanın etrafın- da Demokrat Partinin Genel İdare Kurulu ile Demokrat Parti Meclis Turan Güneş Biri daha Grubunun idare kurulu azaları yer almıştı. Çiftlikte zıyafet vardı. Zi- yafeti veren Başbakan ve Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Mende- resti. Adnan Menderes o gün, Parti Meclis Gurubu idare Kurulunun top- lantısına gitmiş ve kurul azalarının hepsini alıp yemeğe getirmişti. Ken- dilerine Genel idare Kurulu mensup- ları da refakat ediyorlardı. Böylece bir müddet evvel çıkan ve Genel ida- re Kurulu ile Meclis Gurubu arasın- da ihtilâf bulunduğuna dair olan şa- yialar fiilen tekzip olunuyordu. Ge- rek Genel Kurul, gerekse Meclis Gu- rubu Genel Başkanının yanında ve etrafmdaydı. Hükümet Başkanı da onlarla temas ediyorı Doğrusu istenilirse bunda hakikat payı yok değildi. Ne Genel Kurul a- zaları, ne de Meclis Gurubu Adnan Menderese karşı olan saygı ve hattâ hayranlıklarından pek fazla şey kay- betmemişlerdi. Buna mukabil işlerin idare ediliş tarzı ve başbakanın seç- miş olduğu mesai arkadaşları hak- kında bu kurul azalarından bir ço- ğunun itirazları vardı. İşin acıklı ta- rafı nihayet demokratik rejimin çer- çevesi içinde- olan ve bu kurulların bazı azalarının murakabe vazifesini anlayış hududuna giren itirazların başbakana kendisi aleyhinde bir ha- reketmiş gibi aksettirilmesi ve baş- bakanın da o seslere kulak verme- siydi. Gerçi bir hafta evvel D.P. Meclis Grubunun hararetli toplantı- sında Zonguldak milletvekili Hüseyin Balık Başbakandan kapısını ve tele- fonlarını bunlara kapaması için âde- ta yalvarmıştı ve Başbakan bu nasi- hati tutacağını vaad etmişti ama Hüseyin Balık da şöyle bağırmıştı: "— Hep vaad ediyorsun, sonra tutmuyorsun..' Adnan Menderes son hafta içinde de kapısını aralık, telefonlarını ma- alesef açık tutmuşa benziyordu. Bası- na ispat hakkının tanınmasını İsti- yen 11 milletvekilinin hareketini bi- le âdeta bir isyanmış gibi göstermek isteyenler çıkmış ve bu genç lileri kötülemişler, bunlara şunun veya bunun çizdiği yollardan gidiyor- derhal guruba getirilip reddettirilme- si düşünülmüş, sonradan itidal gale- be çalarak yeni devreye bırakılması uygun gorulmuştu Bu arada anlaşı- lan bir husus "11 ler" in verdikleri takriri geri alan cinsten olmadıkları faydalıydı. Bir çok kimse "11 ler" i u a bu maksatla harekete geç- mış zannedıyordu Halbuki 1spat hakkı tasarısının hakiki ve tek mu cip sebebi, buna olan ciddi ihtiyaç— tı. Gurupta - fırtına Meclis gurubuna ise başbakanın hâkim bulunduğu aşikârdı. O yokken yükselen sesler ise o gelince pes perdeye iniyordu ki dünyanın bü- tün Parlamento guruplarında liderle- AKİS, 21 MAYIS 1955