Yurdlar Yurtta bir yatakhane Yahut bir mezbele Talebelerin çilesi N e kadar iyimser olunursa olunsun, ne kadar idarecilerin lehine duşu— nülürse düşünülsün, —hemen her dalı mevcut bir üniversiteyi sinesinde yaşa- tan bir koca şehirde, Ankara'da, ta lerin, bilhassa yurtlu talebelerin «hali pür melali» ni acıyarak kızararak dü- şünmemeye imkân yoktu An Unıversıtesmın on binden fazla talebesi vardır. Bu on bin talebe- nin bir kısmı üniversite tahsilini tamam- lamak için hakikaten çok müşkül bazı hâdiseler, dertler karşısındadırlar. Bun- ların miktarı iki bine, üç bine yükselir. ara'da Üniversite tahsili yapan- lar iki sınıfa ayrılırlar Birinci, bu şe- hirde oturup, her hangi bir fakulteye devam edenlerdir; — bunların durum ailelerinin yamada olmaları bakımından diğerleri ile kaabili kıyas edılemıyecek kadar iyidir. İkinci sınıfı dışardan, baş- ka vilâyetlerden bu şehre tahsile gelen- ler teşkil eder; sıkıntının en belli başlı— larım bunlar çekerler. Sonuncular ıçın— de bazıları vardır ki ayrıca bunlar parça parça, kısım kısım dertlı zümre- leri ihtiva eder Bu şehrın dışmdan gelenler için «yurtlar» namı müstearı altında binalar inşa etmiş, bu çocukları buralara yerleş- tirmişiz. Hakikaten bu binaları karşı- dan gördükten, içlerine girdikten son- ra bunların birer namı müstear olduk- larına kaani olmamak elden — gelmez. Tabiatımız, iklimimiz, yaşadığımız memleketın havası ve icabı olarak, bir bina kurmuşuz, mese- leyi hallettık diyerek, geriye kalan ana dâvaları bir yana fırlatmışız. 14 KÜLTÜR İstanbul Üniversitesinin yaşı, v. s. İ stanbul Üniversitesi 1945 de 45 yaşındaydı. Resmi kayıtlarla sabit olan bal tercümesi şöylece hülâsa edi- lebilir t İkinci Abdülhamid'in cülusunun 25 inci yıldönümünde, 1900 de, Ede- biyat ve Fen şubelerinden ibaret ol- mak üzere Darülfünunu Şahane adı ile kuruldu. (Sultan Abdülaziz zama- nında kurulan, galiba vakitsiz doğ- muş olduğu için ömrü pek kısa sü- ren, Darulfunun maarıf tarıhımızde dogumu ve ölümünün ibr. ci manası bır tarafa bırakılırsa sade— tepleri, ve hukuk mektebi Darulfu— nun dışında kalmışlardı. İkinci Meşrutiyetin — ilânından sonra Darülfünunu Şahane yeniden teşkilâtlandırıldı:. Tıp ve —Hukuk mektepleri, şube adı ile Darulfünun içine alındı. Şahane sıfatı da Osma- ni sıfatı ile değiştirildi. Birinci Dünya Harbi içinde Zi- ya Gökalp'ın tesiri altında yapılan ikinci — ıslahat — sırasında — «kürsi», «Medrese», «Müderris», <<Mu1azemet rüusu» gıbı medrese tabırlerı Darül- fununa resmen kabul mhuriyet devrı başlarında Edebıyat Fen, Tıb, Hukuk, medre- seleri 3e Eczacı ve Dişçi mektep- lerinden teşekkül eden Darülfünuna resmen İstanbul Darülfünunu adı verildi. Medreselerin ilgasından son- ra İstanbul Darülfünununda bir İla- hiyat medresesi teşkil edildi. İstanbul Darülfünunu hükmi şahsiyeti ve bir dereceye kadar muhtariyeti haizdi. Medrese tâbirleri muhafaza edil- mişti. Böylece Darülfünunun mazi 3e zımnen, ifade edilmiş olu- Hattâ Darülfünunun yeni mühründe etrafını medrese odaları- nla çevrelediği bir avlu resmi vardı ve istanbul Darülfünunu ismi içi boş bir küfi hat ile yazılmıştı. 1933 Temmuzunun son günü İstanbul Darülfünunu ilgâ edilerek yerine İstanbul Üniversitesi kurul- du. İlga edilen Darülufununu dört medresesi ile iki mektebi ve yeni Üniversiteyi teşkil ediyordu. Darül- fünunla birlikte ilga edilmiş olan İlahiyat Medresesi — yeniden kurul- mamıştı. Akademik tâbirler de değiş- ti: Medrese fakülte u, müderris yerine ordinaryüs profesör, yerine profesör, — müderris muavini yerine doçent tâbirleri alındı. Darül- fünun emini Üniversite rektö vanını aldı; fakülte reisleri fakülte dekanları oldular. Fakat bu arada Üniversitenin mahdut muhtariyeti de Avni -BAŞMAN büsbütün kaldırılmıştı Müessese 13 bir rektör tarafından idare edildi. 46 da Üniversiteler Kanunu ile tam bir muhtariyete kavuşan İs- tanbul Üniversitesi Orman Fakülte- sini de içine alarak şimdiki haline geldi. Üniversite teşkılatı içinde yal- nız Tıb Fakültesi 100 yaşını aşmıştır ve en kıdemli olan da budur ma göre is anbul Üni- versitesi nasıl oluyor da 500 senelik bir müessese sayılıyor? 946 da Amerika'da Princeton ]_Unıversıtesının 200 üncü yılı mü- nasebetiyle yapılan merasime bizim Üniversite de davetli bulunuyordu. Merasimde — davetli — üniversitelerin kıdemlerine göre sıra verileceği için Paris, Oxfor Cambridge, Prag v.s. eski rTupa 'üniversiteleri başa ge- Bunların hepsi de aslın- başka bir şey değildi, şe değişe bugünkü hallerini almış- lardı; neden, bizim üniversitemiz de Fatihin Istanbul da kurduğu ilk Medresenin deva ve ün aldığı şekil olmasındı'? Elbette öyle olmalı ve kıdemi de ona göre hesab- lanmalı idi. İşte 500 senelik kıdem bu mülâhazadan çıktı ve Princeton merasiminde Üniversitesi bu kıdeme göre yer aldı. Demek oluyor ki İstanbul Üni- versitesi 1946 da yaptığı bir yaş tas- hihi» 3e doğumunu bir kalemde, 447 yıl geriye atmıştır. Bu, tarihi hakikatlere dayanan bir vakıa da olabilir, sadece içtihad mahsulü bir hükümden doğmuş da sayılabilir Herhalde münakaşa mev- uu olmaktan kurtulamaz. Lehde aleyhde deliller gösterilebilir. Nite- kim muhterem Hasan Âli Yücel bu- nu isabetli bulmadığını, geçenlerde, CUMHURİYET'te çıkan bir yazısın- da ifade etmişti. Onun gibi düşünen- ler az değildir sanıyorum. Meselenin kısaca kesin bir hükme bağlanması zor olmasa gerektir. Belki şu basit suale verilecek cevap bile nihai hü- küm yerine — geçebilir:. Meşrutiyet devri içinde İstanbul Medreselerini bır teşkılat ıçınde topliıyan ve Fati- hin ilk kurduğu medresenin cismen ve ruhen inkitasız devamı olan Da- rülhilafetü'l-aliye Medresesi 1924 de ilga edilmeseydi de bu güne kadar kalsaydı İstanbulun — 500 yıllık ilim ve tedris müessesesi olmak iddiasını o mu yoksa İstanbul Üniversitesi mi öne sürebilecekti? Bu sual cevabsız kaldıkça İstanbul Üniversitesinin ya- AKİS, 178 ARALIK 1954