YURTTA OLUP BİTENLER alınması zarureti hatırdan çıkarılmama- lıdır. Türkiye gibi geri kalmış bir mem- leketm kalkınm asının — güçlüğünü biç kim! inkâr niyetinde değildir.. Ama lutfen bir kışının çizip günü gününe ta- kip ettiği bir 1ktısad1 politikanın da po- litikaların en iyisi oldugu hususunda millet ıknaya çalışılmas Mütehassıslardan şıkayet N itekim Almanya seyahatinde Baş- vekile refakat eden ve Demokrat Partinin İstanbul listesinden — müstakil olarak mebus çıkan Nadir Nadi ile ik- tidara sempatısı hiç şüphe götürmiyen Ahmet Emin Yalman iktisadi işlerimi- zin bir «koordinasyon» a muhtaç bulun- duğunu gayet açık şekilde ifade etmiş- lerdir. e Uyandıran yazı, Nadir Na- ehassıs ve perlerin ne kadar kifayetsiz olduklannı meslekdaşlarına o kadar kötü şekilde aksettirmişlerdir ki, neticede Türk - Alman münaseba- tmın dumura uğraması tehlikesi belir- il miştir. Sonradan Başve lman ban- kacılarını karşısına alarak onlara haki- ki durumu e münasebetlerin zarar gormesı onlenebılmı tir. Na Nadi'nin adece temas et— mekte yetındıgı meselenin esası şudur Almanya atinin sonlarına dogru dna d kendisine refak eden gazetecılere bir yemek ve ndisinin fena bir yebıldıgını söylüyor. Almanlarla 1ktısad1 görüşmeleri yapan mütehassıslar kim- lerdir? Bunlar üç heyetten (Resmi he- yet, eksperler heyeti, basın heyeti) bi- rincisine dahil olan ve ihtisastan «ikti- sadi isler» olan kimselerdir, vekâletler- de yüksek mevki işgal eden 4-5 zattır. Anlaşılıyor ki. Başvekilin, mesailerinden memnun kalmadığı zevat bunlardır. Zi- ra, heyetle beraber piden diğer eksper- ler Almanlarla iktisadi müzakerelere gi- rişmemişlerdir. Görüşmeler devam eder- ken onlar umumiyetle başka bir odada beklemişler ve kendi dairelerini alâka- dar eden malümat istendikçe bunları hazırlayıp vermelerdir. götürülmelerindeki sebep, lüzumundan azla bir iyimserlikten başka şey değil- dir. Verebıleceklerı malümat hazırlanın canlı insanlar şünülerek bu zatların, kendı daırelerım alâkadar eden alım - bılmelerı için beraber erıtmelermde fay— ahaza olunmuştur. Hattâ, AKİS' in sey ahatten evvel bildirdiği gıbı iç- lerinden bir kısmının Başvekil döndük- 8 Yazısız ! eveli, 18 a.ca — Üç gündenbe- ri - Kayserinin misafiri bulunan — Tür- kiye Büyük — Millet — Meclisi — Reisi, hemşehrimiz Refik Koraltan Si bah beraberinde ays Yİ Kayseri - Valisi v Besinci Bölge Kumandam olduğu halde Kay- serıden İncesuya gelmiştir. İncesu- da kendisini coşkun tezahüratla kar- şılıyan vatandaşlarla belediyede — bir 05 eden Meclis Reisi- mız İncesuluların dileklerini tesbit etmiş ve Develiye müteveccihen İn- cesu'dan ayrılmıştır. Yol boyuna çıkan köyler halkı- nın — sevgi gost rilerine ele eden Meclis Reisimizi kazamız kay- akamı, - belediye parti — başkanı ile kalabalık bır vatandaş topluluğu karşılamışlardır. salâtındı Mec- rafından çiçekler atılmış ve kendisine buketler — takdim edılmışı Halkın candan sevgi gösterisi ve "Yaşa varol” nidaları arasında bele- diyeye gelen clis — Reisimiz — bir müddet meşgul olduktan — sonra ka- kenleri yapacagım söylemiş — ve ez- cümle demiştir. ki: Gö; lerını den — okuyorum. — Bek- lediğinizin cevabını siz zaten vermiş bulunuyorsunuz. Kazanızın adını değiştirerek Vilâyet olma arzusu içindesiniz. — Gönüllerinizin — asumana üksele; ını özlerinizden okuyorum. — Allah muradınıza - kavuş- turacaktır. Ye ok makul ve çok meş- rinde, çı ru istediğinizi arkadaşlarıma, — Baş- vekile ulaştıracağım. — Ben de diğe mebus beraber mil- arkadaşlarımla let çocuğu hemşeh YiNİZ mebusu- nuz olarak bunun gerçekleşlırılmesı için hiçbir gayretı esırgemıyecegım Tarihini seven, işin kalkın ma hamleleri ıçınde mı/letm kendı— sine gösterdiği sevgi ve muhabbete daha çok lâyık olmak yurdumuzu her - bakımdan mamur ve — müreffeh için çalışanları — sevgilerine, sürekli itimadına — ma. olmanın ururi ve — bahtiyarlığı — içindeyiz, bagrında toplayacak «Erciyes» Vila- yerine — kavuştuğumuz... — v.s. — v.s. sonra orada kalıp mesaide devam edebıleceklerı hususu — kendilerine bu yuzden bıldırı]mış ir. r ki, Nadir Nadinin «Tay- yareden boşalan 'kalabalık» dediği he- yet böyle fazla iyimser bir duşuncenın mahsulüdür lktısadı heyetimizin kifayetsiz olu- şuna gelince bunda asıl suçlu o heyeti teşkil edenlerden ziyade o zatları se- çenler ve o zatların işgal ettıklerı mev- kileri, hattâ daha yüksek — makamları manasız hale getirenlerdir. Başmuhar- rirlerin lüzumunu haykırdıkları koordı— nasyon, işte budur. Yâni ekono tek kişinin pek yakın güdümünden çık- sın, bir takımın mahsulü olsun ve baş- ekıl takımın sadece kaptanı olmak- la yetınsm Bunun için gerekli eleman Türki- ye'de var mıdır, yok mudur? O, bir başka meseledır Fakat bir frenk mu- haririn şu sözü hiç kimsenin hatırından çıkmamalıdı «Mezarlar, yaşadıkları — müddetçe yaptıkları işin kendilerinden başka hiç, ama hıç kimse tarafından yapılamıya- cağına inanmış insanlarla doludur!» Basın Aftan çıkan dâvalar H üseyin Cahid Yalçının, Nihad Eri- me gonderdıgı haber şuydu: değmez.. Eğer Oluıs em, mezar şma şö yle yazdırır- sınız: Ellı ne hurrıyet için mücadele etti, hapıshanede öldü! Hakikaten 80 yaşmdakı mücadele adamı, hâdiseyle birinci derecede alâ- kalı şahıs olduğu halde olup bitenlere Z umursayandı. Kendisine mahsus telâkkileri, dı. Onların çerçevesi dahilinde müca- bir af hikâyesinden ne dâvalar çıkıyor- du!. Her şey, günün birinde, hiç lüzum yokken, Demokrat Partinin resmi orga- nı Zafer gazetesinde af meselesine dair üç yıldızlı bir yazının çıkması ile baş- Üç yıldız, konyak markalarında nefaset ifade eder. Bahıs mevzuu ma— kalede sadece imza yeri nMu: Hakikaten — yazının nefasetle uzaktan yalandan en ufak bir ilgisi yoktu. Ta- mamiyle aksi... Son derece antipatik bir yazıydı. Diyordu ki: «Af ne demek, niçin? Yaptıklarının cezasını çeksınler İster seksen yaşında, ister yüz.. af istemek bir suçtur. Buna nasıl curet ediyorlar?» Yazının altında imza yoktu ama gerek zihniyet, gerekse berbat ifade ba- ndan meşhur Zühtü Hilmi Velibe- aleminden — çıkmışa pek . - Ancak, yazının muharriri imzasını atmaktan niçin çekinmişti? Bir tek se bep olabılırdı Basın efkara antipatik gi belki de elme kalem alan zatlar arasın- da bundan korkmıyacak _bır tek i vardı: Bızzat Velibeşe.. İnsan bir hu dudu mı, daha fazlasından neden çekinsı Umumi efkâr tabit bilinmez ama, her halde Türk basın âleminde AKİS. 23 EKİM 1954