YURTTA OLUP BİTENLER Zafer Gazetesinden bir manzara Başlık âleminde bir keşif masına gayret sarfedilmektedir. Mama- fih iktidar partisi içinde liderin gayet sağlam bir durumu olduğu bilindiğin- den meselâ Halkçı bu neviden haber- leri istismar ederken gayet ihtiyatlı bir Usan kollanmayı tercih etmekte ve ha- vadisleri hep <«nakil» suretiyle vermek- tedir. Halil Özyörük hâdisesi vesılesıy— le Ulus gazetesının sütunlarında görü- len ve kuvvetini vakıadan alan kam- panya gibi bt kampanyalara ise hemen hiç rastlanmamak adır. u bakımdan <<hukumette değişik- lik» başlıklı yazılar artık mühim tarih- lerin arifesinde (Büyük Millet Meclisi- nin açılışı, Iktıdar Partısı Kongresının toplanması, Seçi gibi..) 1: tılıp ortaya çıkarılan dedıkodular mahı— yetini geçmemektedir. Ancak bu, ne kabinede değişiklik yapılmıyacağı, ne de değiştirilmesi fay- reti katiyyede alınmama için Başvekilin bir kararı kâfi dir; cisi ise balonca görülmektedir. Vekilin gazetesi azetenin sahibi —kendisi vekil de- ğildi— muhabirini karşısına almıştı ve alabıldıgıne haşlıyordu Biraz evvel yazı işleri müdürünü haşlamıştı, o da hıncını muhabirden almıştı. Ama deli- kanlı o kadarla kurtulamamış, bir defa da genç patronun karşısını boylamıştı. Nasıl, diyordu, nasıl olur da hakıkaten gittiğin bir manevrada b ba patlar, insanlar ölür ve sen yar, ne haber alırsın... Tabii gıtmedın' Gitmedin ve havadisi akşam bir arka- daşından alıp getirdin.. Beş para etmez- siniz, beş paral!. habı biraz evvel yukar- da, yazı ışlerı mudurüne söylediğinden başka şey soylıyemıyo rdu. «— Efendim, diyordu, — duydum.. Bo n patladıgım da gordum bazı erlerin şehit düştüğünü de.. Ama, tatbi- katta Milli Müdafaa Vekili Ethem Men— deres de vardı. Hepimizden rica etti, kazayı yazmayın diye! Hanı tatbıkatta Saıd Paşanın 6 şerefine — yapıldığı için turlu dedıkodulara yol açar diye dü- şünmüştü. Hep: kabul ettik ve hiç birimizin - yazmamasına karar verdik.. Baksanıza gazetede var mı? Ne bıhnz Turk esi'nin yazacağım!» genç patron fazla hıddetlı ol- masaydı akan n durm; rekir- di. Zira hadıse hakıkaten muhabırın dediği gıbı cereyan etmiş, kazadan son- ra bizzat Milli Müdafaa Vekili Ethem Menderes o kendisine has son derece nazik edasiyle gazetecilerden bunun aksettirilmemesini bilhassa rica etmişti. Sebep te, yıne genç gazetecinin söyle- diği sebepti Ertesi gün, bütün gazeteler ve ajans bu haberi, bu hadıseyı mesküt ge- çiyordu. Bir tanesi müstesna: Türk Sesi! Türk Sesi gazetesi, — okuyucularımızın artık ogrendıkle gibi hukumetın Basın ve Yayın islerini ted memur Devlet Vekili Dr. Mü kerr em Sarol' n gazete- sidir. Dr. Mükerri Solungztcı lıgı mesleki degıl tabır caizse arızidir. Politika hayatına atıldıktan ve partisi iktidara geldikten sonra kend isi bir de gazeteye sahip olmi Eğer vak'a ilk vak'a olsaydı, belki «bir yanlışhk» deyip geçmek kabildi. Fakat aynı gazete, bundan pek kısa bir müddet evvel başka bir vekilin daha aleyhinde neşriyat yapmıştı. Bu sefer Doğan Nadi dayanamadı ve sordu : «— Milli Müdafaa Vekili rica etti ve kimse bir şey yazmadı. Tek bir istisna : Türk Sesi. Türk Sesi? Mükerrem Sarol. Mükerrem Sarol? Devlet Bakanı. nı hükümetin iki ba nın ha- reketi bu Maaşallah, kabine azası ara- sında amma da irliği var, ha!» Bu suretle, «atlatma» gibi görünen bir havadisin hakiki mahiyeti anlaşılı- yordu. Evet, ortada bir «atlatma» nın olduğu goruluyordu Fakat, hangi mâ- nasiyle atlatma? Gazetecılıktekı mâna- siyle mi, — yoksa siyasetteki mânasiyle mi? Bundan evvelki hâdise de hatırla- nınca insanın içinden «siyasetteki» de- mek geliyor, Yalnız, tekrarmdan asla bıkmıyaca- mız bir meseleyi burada bir defa da- ha belirtmek ve alâkalıların ehemmi- yetle — dikkat nazarını çekmek isteriz. r. Mükerrem Sarol'un, şahsı itibariyle, vekil olmasına bizim hıç bir surette ıtı— razımız yoktur. (Başkalarını bilmeyi: Başvekil kendisine devlet ışlerını de gördürmek istemiş, vazife vermiş, kabi- nesine almıştır. Buna yalnız bizim de ğil, hiç kimsenin (kabine yalnız reisi- cumhurun tasdikinden geçer) itiraza hi Ancak Dr. Mükerrem Sarol Basın işlerini tedvire memur Devlet Vekâle- tine getırılmıştır ve bu sıfatla devletin resmi ilânlarının tevzünde en alahıyet— li söz sahibidir. — Denilebilir ki resmi ilânları o tanzim eder. Yalnız resmi ilânları degıl devlet dairelerinin gaze- te ve mecmualara abone olmaları hu- susunda da karar vermek hakla çok za- man ona aittir. Dr. Mükerrem Sarol ay- nı zamanda radyolarımızın da başında bulunan vekildir. Böyle bir makama gazete sahibi bir zatın getirilmesi ne dereceye kadar doğrudur? Hâdise hatırlardadır Gene- ral Eisenhower Charles Wilson'u Millt Vekâletine getirmek istediği zaman Amerikada müthiş bir gürültü kopmuştu. Zira Charles Wilson, Milli Müdafaa Vekâletinin iş yaptığı bir fir- manın hissedarı bulunuyordu. Hissesini devretmesi veya bu vazifeye getirilme- mesi haklı olarak istenildi. — Kaldı kı, Wilson, Milli Müdafaa Vekâletinin si- parişlerini gelişi güzel veremezdi. Res- mi ılanların veya resmi abonelerin tev- zii İse e Devlet vekilinin tamamiy- le şahsi takdırıne kalmıştır. Amerika'da, emokrasinin — icabı yerıne getirildi. Charles Wilson umumi efkârın arzusu- na boyun eğdi. Tekrar ediyoruz, mesele katiyyen Dr. Sarol'un şahsı ile alâkalı değildir. Bu, bir prensip meselesidir. Devletin ilân ve abone işlerini şahsi takdiriyle tanzim eden bir vekâlete gazete sahibi vekil getirilemez Üstelik Turk Sesi'nin satışının pek alçak olduğu bilinmekte, aldığı resmi ilânın ve devlet abonesi mıktarının pek yüksek olduğu görülmektedir. O kadar ki, ilkokullara bile Türk Sesi gönderil- mektedir. Bütün bunlar olmasa dahi, bir gazete sahıbının resmi ilân çeşmesinin luğu başına oturtulması demokratik idarelerde asla tecviz edilemez. Hatırlatıyoruz. İktisad Buğday peşinde Ankara'nın yakınlarında bir köyde, köylü başım havaya kaldırdı. Köy- lünün adı Adil çavuştu. Gök masma- viydi; ne uzakta, ne yakında bir tek bulut gözüküyordu. Parlak bir güneş bu sonbahar sonunda insanın sırtını Iısıtı- yordu. Yağmur ihtimali, her halde günlük tamamen ortadan kalkmıştı. Adil çavuş aylar var ki her sabah evin- den dışarıya bu ümitle çıkıyor, fakat derin derin içini çekiyordu. Rahmet yi- ne düşmiyecekti. Kuraklık vardı, mah- sul durumu iyi değildi. Anadolu, 1954 AKİS. 23 EKİM 1954