SANAT Opera Gene Tosca undan seksen sene kadar önce bir gün, fakir bir İtalyan genci yürü- yerek — Lucca'dan Piza'ya gidiyordu. Verdi'nin Aidasını seyredecekti. — İsmi i'ydi. Temsilden sonra, dönerken bu bestelemekten başka hiç bir şey yapamayacağına inanç getir- mişti. İnancını gerçekleştirdi. En şöh- retlileri La Boheme, Tosça ve Madame Butterfiy ve en olgunu Turandot olan on tane opera besteledi. Bunların ara- sında en sevdiği Madame Butterfly ve en sevmediği de Tosca idi. Bununla be- raber, dünyanın —opera — dinleyicileri, bestekârın şahsi tercihine aldırmadan Tosca'ya da büyük rağbet ve sevgi gösterdiler. ccini, tiyatro içgüdüsü ve sağ- duyusu olan bir bestekârdı. Operaları- nın aynı zamanda iyi tiyatro — olmasını istiyor, livrelerini titizlikle seçiyordu. «Ben, yaban ördeği ve livre avcısıyım» diyordu. Maamafih, Tosca'nın livresi ne yaban ördeği, ne de nadir bir kuştur. Victorien Sardou'nun bu piyesi, çiğ ve hareketsiz bir melodramdır. Puccini, musikisiyle, bu üçüncü sınıf piyese can- lıilık ve beşerilik getirmeğe çalışmış ve bunda da muvaffak olmuşt Tosca Türkiye'deki ılk temsıllerın— den üç sene sonra —ve bu mevsim ilk defa olarak— Pazar akşamı Devlet O- perasında yeniden oynandı. Temsilin dikkat çeken tarafı, operamızın en par- lak sanatkârlarından ikisinin, — Leylâ Gencer ile Vedat Gürten'in, başrolleri almış olmalarıydı. —İkisi de, memleket aşırı şöhretlerinin boş lâkırdıdan ibaret olabileceğini düşünenlere, bunun aksini isbat ettiler. İkisi de, usta ve pişmiş opera sanatkârları olduklarını, her cüm- lede ve her harekette, anlattılar. Diğer- leri arasında, Zangoç rolünde Fikret Kutnay bılhassa parlıyordu. Cavarodos— eden D ilerlediği hazırlanmıştı. Fakat orkestra, hayır. A- dolfo Camozzo idaresindeki orkestra yi- ne sahnedeki sesleri kapıyor ve alâmeti farikası haline gelmiş olan kulak tır- malayıcı seslerini sık sık duyuruyordu. Ya konsolos? Devlet Operası bu mevsim de kapıla- rını Menotti'nin «Konsoloss»u ile aç- mıştı. «Konsolos» memleketimizde ikin- ci defa temsil edildi ve bu da her ba- kımdan tatminkârdı. Modern bestekâr- lar sırasında iyi bir mevkii olan Menotti, bu operasında kendi çok cepheliliğini, sahne tekniğindeki üstünlüğünü, niha- yet İtalyan karakterini — vazıh olarak gösterdi. «Konsolos» operasında realizm ile İllusionizm yanyana, kucak kucağa gitmekteydiler. Eserde mevzuun gergin- liği, ve heyecanlı aktüalite, melodiler vasıtasiyle genişlemekteydi ve bundan da bestekârın metni esas tutup müziği 28 ona yardımcı olarak ele aldığı anlaşıl- maktaydı Muzık daha ziyade effektvari ü zama nda heybetli akat manidar, can- h, nükteli ve nıhayet ıronıque mahiyet- te bulunuyordu. temsilinde Mağda Soreli oynayan Belkıs Aran bu bol reçitativli eserde kuvvetli sanatkâr şahsıyetını belli ettı Dramatik soprano sesine sahip bulunan Be ran'ı in- şallah ılerıde Wagner operalarının tem- Puccini Tosca'yı sevmezdi silinde de seyrederiz. «Konsolos» u sah- neye koyan rejisö Ayd odern eser- leri daha iyi hazm etmiş gorun iyor. Bu neviden operaları sahnemize kazandı- rırsa çok iyi olacak. Smokin ve tuvalete boykot Devlet Operasının gala gecelerine kı- yafet mecburiyeti şimdiye kadar bir çok münakaşaya yol açmıştı Bazıları, dünyanın her yerinde opera galalarında mecburiyetinin gelenek- uymak kabilinden bir mecburıyet oldu- ğunu ileri sürüyordu. Diğerleri ise, Dev- let Operasının sosyeteye değil — halka temsiller verdiği, smokin ve tuvalet giy- eğe kimsenin mecbur tutulamıyacağı kanaatindeydi. Eninde sonunda, sınıfsız bir millet değil miydik! Devlet Tiyatrosunun yeni Umum Müdürü Muhsin Ertuğrul da bu sonun- cular gibi duşunuyordu Vazife başına gelır gelmez ilk yaptığı şey gala gece- sini ve kıyafet mecburıyetını kaldırmak dar olmıyan veya alışkanlıklarını terke- demiyen birkaç kişi hariç— günlük kı- yafetlerı 1çındeydıler ve hele ilk gece mleri en çoğunun hatırına şu sual gelıy ; mühim bir şeydi bu san- ki? Devlet Tiyatrosunun daha önce hal- ledilecek dâvaları yok m Ama, herkes bir hususa memnun an kendini alamıyordu. İlk ge- den daha yuksek olmamasının da böy- lece sağlanmasın: Ancak boyllkle Ankara bir «ha- reket» ten oluyordu. Zira Opera gala- ları hakikaten bir hâdise yaratıyordu ve bunun sanata zararı değil, faydası var- dı. ir alâka çekiyordu, hazırlıklara ise mecburıyetı isteyenler bal- kona gündelik elbiseleriyle gelebiliyor— lardı. Yazık! Tiyatro Bir aktörün marifeti adıse hazindir. Hazin olduğa nisbet- tiyatromuz için utanç verici ve sevıye düşürücüdür Üünyanın neresınde hangi sahne sanatkârının aklına lır ki, kendisini tenkid eden ıyatro yazarları a bir zetede günlerce d en frıkalar halinde cevaplar nş K ndisini tenkid — edenlere hakaretler yagdırsın kendı sini —hikmeti hüda— tiyatron banisi za nnetsın ve olmadık tehdıtler savursi Bu hadıse Istanbul Şehir Tiyatro- sunun komedi kısmında temsil edilmek- te olan Moliere'in <<Kıbarlı Budalası» isimli komedısını bir kaç tiyatro tenkid- cisinin beğenmediklerini yazmaları üze- rine, bizim emleketımızde vukubuldu. Gerçı senelerce evvel, enzer hâ- n etmiş, sahne koydu- eri bege mıyen yazarlara karşı Muhsin Ertuğrul da cevaplar vermişti. Hattâ sopa gosterdıgı bıle olmuştu. Ga- liba bu bir âdet Geçen hafta 1çınde bir Istanbul ga- zetesinde — Vasfi Rıza Zobu — imzasiyle iki yazı neşredildi. Yazılardan birisi : «Sabri Esat Siyavuşgil'e zaruri bir ce- vap: Tecavüzden vi ikincisi de <<Vasti Rıza'nın toptan ce : Bi öy— le o Z.> başlıgın taşıyordu. Bu zılarda ga erde yayınlanan krıtık— ler üzerine <<Kıbarlık Budalası» kome- disini sahneye koyan ve baş rolü oy- nayan Vasfi Rıza Zobu, i müdafaa etmiyor, — tenkidleri cevaplandırmıyor oyun veya mizansenini hangi noktai zara istinat ettirdiğini söylemiyor, sa— dece hakaret ediyordu. Kaldı ki, bir sa- sütunlarında ıik da sen oyna bakalım» denemezse bir sanatkârdan da kendisi- tiyatroda bir sürü aykırılıklarla bırlıkte bu olmıyacak hal de Muhsin Ertugrul' un ektiği tohumun kısır mahsulüdür. Vasfi Rıza yazısının birincisini ta- AKİS. 23 EKİM 1954