Buğday çuvalları ve sahibi Geçen sene işler kekaydı ama... sonbaharında aynı şekilde içini çeken binlerle, yüzbinlerle Adil çavuşlarla do- Köylü daha sonr: «— Buğdayımı nasıl veririm?» di- ye söylendı ayını — vermek istemiyordu. Yağmur yağmamakta devam ederse hali haraptı. Asıl korktuğu, yağmursuzluğun bütün bu sonbahar aylarında devamın- dan başka gelecek ilkbahara da inti- kal etmesiydi. Eğer kışa kadar rahmet üşmez, önümüzdeki bahar da kuraklık sürüp giderse maazallah kıtlık olurdu. Şu aylarda bir yağmur yağsa rahatlaya- cak, elindeki buğdayı götürüp Ofise sa- tabilecekti. Ama su damlalarını görme- den, ıhtıyatsızca bır harekette bulun- miyordu. âbir caizse, suyu gom'ıeden paçaları sıvamak nıyetınde Şımdıye kadar çok kıtlık çek- Miş, yagmu yağmayınca elinden vak- tiyle çıkarmış olduğu buğdaylara pek yanmıştı. Yine tâbir caizse, sütten ağzı yanmıştı. İşte köylerde vaziyet bu iken Cum- huriyet gazetesinde, büyük başlıklarla, bir havadis çıktı : «Amerikadan bir mik- tar buğday ithal edilecek». Haber gerek iktidar, gerekse mu- halefet çevrelerinde bir bomba tesiri yaptı. Demek, memleketimizi buğday ihraç eden bir memleket haline getirdi- ğiyle öğünen Demokrat Parti hükümeti buğday ihracı bir yana, buğday ithal edecekti. Demek ki, Demokrat Parti hükümetinin başarı dedıgı şey gökten rahmet düşmesi ve havaların müsait git- mesinden ibaretti. İşte, bir yıl kuraklık gelip çatınca buğdayımızı bile ithal et- mek zorunda kalıyorduk.. Halbuki, ithal edilecek olan buğ- day yemeklık değil, tohumluktu ve köy- AKİS. 23 EKİM 1954 lü buğdayının beşte dördünü elinde tuttuğu halde Ofisten tohumluk talep ediyordu. Ofisin karşılayamadığı ihtiyaç buydu. Koylunun buğdayını vermek iste- meyışının tek sebebi, kuraklık yd Hayır. Gerçi kuraklık bunda en büyü rolü oynuyordu ama, köylünün kulagı— na fısıldanmıştı «— akmda muhtar seçimleri var, hükümet bugdayımzı daha yüksek fiya- ta alacak Bekleyiniz, kazanırsınız». fısı]dayanla ne muhalefet mensuplarıydı ne de iktidar. Bunu fi- sıldayanlar <açıkgöz» geçinen koyluler— di. Şimdiye kadar geçirdikleri <«siyasi tecrübe» den faydalanıyorlardı. Halbu- ki hükümetin, zaten çok yüksek olan buğday alım Hyatım daha fazla yükselt- meye ne niyeti vardı, ne de takati... Malını bu sebepten sakla ayanlar, aralı— yorlardı. Ama siyasetle ticaretin pek yade karıştığı bir devirde kusurlarına bakmamak gerekirdi. u iki sebep, darlığı meydana ge- tırıyordu Hem havalar iyi gitmemişti, hem de hükümet köylüye müstakar bir polıtıkaya sahip olduğu kanaatini tel- in edememişti. Netıce şuydu: Memle- kette buğday, geçen seneye nisbetle az olmakla beraber vardı fakat koylunun deposundan çıkıp Ofisin deposuna gir- miyordu. Halbuki mustahsıl köylü, ay- nı Ofisten tohumluk bekliyordu. O zaman, tohı.ımlugu ithal fikri doğdu. Bır defa, bunun büyük faydalan vardı. Amerikadan alınacak tohumluk bilhassa Güney Doğu Anadolu için bi- çilmiş kaftandı. Tohumluk buğday, ora- da fevkalade neticeler veriyordu. Üste- lik bu, ize hakikaten yardım etmek istiyorsa, eğer hakikaten YURTTA OLUP BİTENLER sağlam bir ordunun sağlam bir ekono- miye dayanması gerektıgı hakikatine inanıyorsa onun için de mükemmel bir fırsattı. Türkiye, yardım ola ak bu to- humluğu Amerika'dan temin edebılırse hem gelecek yıl daha iyi mahsul alabi- lecek, hem de kendi buğdayını dışarıya satmakta devam edecek ve giriştiği kal- kınma hareketine devam imkânını bu- lacaktı. Şimdi Sıtkı Yırcalı buna çalışı- T. Bunun, şimdiye kadar yapılmamış bir şey olmadıgım hatırlamak lâzımı Meselâ Italyanlar bızden <<Amenk yardımı» olarak b y almışlar —yâ- ni parasını Ame ılara Ödeterek—, sonra kendi buğdaylarını 1hraç etmışler dir. Türkiye şu anda bir devre- de bulunuyordu. Onu, elınden tutmak lâzımdı. Ona, şanslar vermek icap edi- yordu. Ekonomimiz ancak bu suretle kendi yağı ile kavrulur hale gelmek yo- luna girmiş olacaktır. Amerika'dan — buğday ithal edile- ceği yolundaki havadislerin esası buy- du. Bu yolda henüz bir teşebbüse ge- çilmemişti ama, iyet yukarda bahıs mevzuu edilen niyettir. Her halde rikadan dolar mukabili buğday almak bahis mevzuu değildir. Temenni olu- nur ki, Amerikalı dostlarımız başkala- rına yaptıkları kolaylığı — Türkiyeden miyecekler ve Anadolunun Güney Dogu gibi buğday bakımından çok mü- im ve geniş bölgesine fevkalâde iyi giden tohumluk buğdaylarından ihtiya- cımız olan 150 bın tonu vereceklerdir. ncak burada bır noktayı belırîmek Azaruret haline gelmektedir. Ek: mimizin mamıyle tesadüfi, şahsın —başvekilin— gayretine ve di- rektiflerine bağlı, — plânsız, insicamsız, rüzgârların önünde suruklenen bir man- zarası olduğu bu suretle bir defa daha meydana çıkmaktadır. Bir kabile dev- leti olsaydık, bunun pek ehemmiyeti yoktu. Ama, değiliz. Modern bir devle- tin İse, mutlaka modern anlayışa uygun bir ekonomi politikasına sahip bulun- ması gerekir. Başvekil Adnan Mende- res genç, enerjik ve hareketli bır adam- dır. İktisadi politikası da Öyle.. Halbuki bir millet kaderini bu neviden ekono- milere bağlayamaz. Iktısadı politikamı- zm dinamizmi Başvekilin şahsi dina- minden değil, o yolda plânlanmış olmasmdan İleri gelmelidir. Zar oyunları vardır. Zarı atarsınız, bir defa, iki defa, üç defa düşeş gelir. Ama dorduncusunde iyi oturtamadınız mı, bütün kazandıklarınız uçar gider.' Şahısl bu şekilde cür'et oyunlarında talihlerini deneyebilirler, ama milletler asla! Bugday Ihı'aç eden memleketler ında dördüncü mevkie ulaştığımızı ıftıharla ifade ederken, bir de bakıyo- rTuz yağmur varmamış ve köylü buğda- yını teslim etmekten cekiniyor. Üstelik kalkınmamız için gerekli bütün hemen hemen buğdaydan Yağmur her memlekette yağmayabilir, ama yağmur yağmayınca onominin altüst olmaması için tedbir 7