Hiç birşey (a, onun bir 'n emirbere; inlar, dedi, iğümüz, mu e verilmişti. sonra yeni asıl malı ok lunduğumüz yecektik.. t iaşesi için, di. Bu erzak vardı. Mer- gömülen et ıyanabiliyor: ki gün son gtcı Çavuşu ferinin yüzü ili tutulmuş ıçıkgöz bir eyecana k- rşımda fitri: leğildi, Yüz r? gömdüğüm anlaşılamır 1 iu, işi anlat düğü etlerin İmuş söy, kasaba e dışarıdan mecburum. rdunun iöşe iş faleat yok aman yapıl aman hirsiz lıktan daha , Aca dokur um | demiş. oğuğa kari eme — © Çarşanbalının mukavemeti azalıyor. Kara kışta, dağ başında, yarı aç, yarı tok barınmak, değme yiğitlerin kârı e sorarım, « Yollar, pek açık sayılmazdı; bir- denbire çıkıveren esintilerin savruntu- ları, yolları kapatıveriyordu. Alayımızın, bizi ne gün bulacağını kestiremediği- miz için elimizdeki erzakı, gayet ince hesap ederek idare etmeğe mecbur bir vaz riyetde idik | “Birkaç günkü ince idare hesapları Çarşanbalının kafasını karıştırmış ola- cak, diye düşündüm — Çarşanbalı, yanılmış olmıyasın? — Yanılmıyorum — Eldekini, tartslım bir kere... — Tartalım Yüzbaşım Geri kalan etleri tarttık, Çarşan- balının yanılmadığı, eksilen mikdarın yarıdan fazla olduğu meydana çıktı. kadar et, bir günde yenemez: di; demek ki Çarşanba- gündenberi karıştırılıyordu. “ Tahkikat bu netice” bı, dağnık olarak çadırlı ordugâh kurmuştu. Efra- dın her hareketini kon- trol etmek imkânsızdı. “ Nöbetçi çavuşu ile iaşe neferini yerlerine gönderdim; elimi alıma koydum, düşünmeğe başladım: “ Üç beş okka etin eksik olması, pek mü- him birşey değildi. Bun alanlar, götürüp çarşıda, pazarda satmamışlardı; bunaimkân, ihtimal yok: tu. Bu, et de, nihayet, onlarındı! “Eninde sonunda, yine kendilerinin demek olan bir eti, bir kısım arkadaş- larını daraya çıkararak birkaç gün ön- a yemiş oluyorlardı akımdan, işin hemen hiçbir a ri, ehemmiyeti görülmiyebilirdi. Yalnız, askerliğin böyle başı bozukça sükünetle geçiş- tiriyermek, larin disiplinine bir sui- kast olurdu. “ Düşündükçe, ben de Çarşanbalı i- aşe neferi gibi şaşmağa başlamıştım. “ Soğuk hava deposu,,n- dan, bukadar eti, nasıl almışlardı ? Kar- da gezmişler, izlerini belli etmemişlerdi. “Bu hâdise, gok canımı sıkmıştı. Suçluları bulmak için, kendi ahdetmiştim. Hiddetimden, yerimde du- ramıyordum; sağa im a yi- ne arar alamıyor: “ Akşam, yalnız başıma otururken ber Şaik kapısı aralandı; emir! — Zati nizi Ösman çavuş örmek itiyor dedi. Hangi Osman Çavuş? — İkinci takımın... Yağız Osman çavuş | “ — Ne istiyor? “ — Zatinize bir diyeceği varmış! güne kadar Osman çavuşu, ça- lışkan, ateş gibi bir asker olarak tanı- yordum. Sevdiğim insandı, canımın en sıkkın zamanlarında bile, incitmek is- temem “Peki, gelsin, dedim. “ Osman çavuş garedan içeri girdi, selâm verdikten sonra — Kabahatlileri buldum! dedi. “Ben, birden anlamamıştım. “Et hâ- disesi , ni Osman çavuşa havale etme. miştim. Tahkikatı Başçavuş yapıyordu. Büyük Harpte Çanakkalede Türk topçuları Osman çavuşun bulduğu İM kim ll el hatırlıyamıyordum angi kabahatliler, Osman ça- vay? “ Osman çavuş gayet sükünetle ce- vab va — Kiları karışlıranları buldum, Yüzbaşıral ee a yerimden fırlamışım: — Sahi mi? Peki, nasıl buldun ? “Osman çavuş halâ istifini bozmı. yordu: “ — Kiların karıştırıldığını, zatinizin de buna canınızın sıkıldığını duydum; a araştırdım, buldum ! Sizin takımda mı, Osman ça- Yaş “Osman çavuş, başını hafifçe geri. ye itti: “ — Birinci takımdan bir manga! “ Ağır ağır yerime oturmuştum : “— Bir manga mi “ — Evet, Yüzbaşım — Peki nasıl buldun? Ayak izle. yinelça desem, biz baktık, iz filân yok... — Ayak izlerinden değil, Yüzba- şım | — Kendileri mi gelip söylediler ? anlat, “Osman çavuş; çadıra girdiği gibi hep aynıfsükünetle anlatmağa başladı: — Çarşanbalının etleri gömdüğü yere gittim, baktım. Karlar, karışmış; yalnız, basılan yerlerin karları kalıp ka- lp alınmış, yerlerine kalıp kalıp kar konmuş... “— Peki, nöbetçiler, bunu nasıl gör- memişler ? “ — Nöbetçiler, seyrektir, sonra, e- dinner her daim duman yaparlar. — Peki, yea — İzlerin başladığı, bittiği yeri öğrenmenin imkânı yok... İki gün- dür et pişmiyor. “Yerimden sıçradım : “* — Anladım. Yemek piğirilen yerleri aradın ? — Oraları da karlar- la örtmek bir iş midir, Yüzbaşım ? “ Tekrar yerime otu: rmuştum ! “ — Peki ne yaptın? “— Yü m; kıt'a değiştireli beri, bir aydır sabun istihkakımız alın: madı.. Alayımız, gelince alacağız. “ — Peki, sonra? “ — Bölükteki efra- dın bir bir ellerini kok- ladım | “ Yerimden fırlamış- tım ; “— Aferin Osman çavuş!,, Yüzbaşım, karşısında tekrar Osman çavuşu görmüş gibi, birden ayağa kalk: mıştı ; — İşte Osman çavuş, böyle bir Os- man çayuştur. Buluşu, insana basit gö- rünüyor, ve hakikaten de basittir. Fa- kat, bunu, düşünmek icabederdi... “a Üç gün sonra idi, Yüzbaşım, beni yanına çağırtmıştı : — Osman çavuş, izinden geldi, sa- na onu tanıtayım Ve emirbere Meli — Osman çavuşa SAR buraya gel sin | Biraz sonra, kapı vuruldu, içeriye orta boylu, tıknaz, uçları az kesik dol- gun bıyıklı, esmer, parlak cin bakışlı kası 27 ini sayfada