TOPRAĞIN UŞAĞI & Güzel Bir Memleket Hikâyesi * N jandarmanın ortasında içeriye gir- di ve ayakları dolaşarak gitti, maz- nun iskemlesine oturdu. Süt gibi beyaz sakallı, iri mavi göz- lü bir ihtiyardı. Yüzü bir çocuk yüzü kadar parlak ve sıhhatliydi. Oturduğu yerde gözlerini sıra ile reisin, âzaların, zabıt kâtiblerinin üzerinde gezdirdikten Reis nihayet : — Sen, köyünden Sarı Halillerin Osmanı öldürmüşsün, ne dersin? dedi. İhtiyarın biraz evelki bön, durgun, saf hali birdenbire siliniverdi. Gözleri- ni kıstı ve omuzları kalktı. Birkaç a- dım ileri yürüyerek daktilonun masası önünde durdu, Sesi kalınlaşmış, konu- şuşundaki saffet kalmamıştı. — Bana, nasıl öldürdüğümü, niçin öldürdüğümü sormayın. Çünkü ben her- şeyi anlatacağım. Beni hep dinleyin, Birşey sorar, sözü- unutu- sözümü kesmeyin. mü keserseniz anlatacaklarımı rum belki Bir müddet gözlerini salonun pen- cerelerinden dışarıya, güzel bir sonba- har gününün ışıklarına çevirdi, durdu. deki kurşunkalemi aldı ve not tutmak üzere bekledi. İhtiyarın gözleri çok uzaklara, yeç- miş günlere doğru dalıp gitmişti. Elini gıra bize makineyi sevdirmeğe çalışır. © lardı. Amma, kim dinlerdi? Çavdarlının Ali bile daha düne kadar bizim gibi dü. şünürdü. Oğlu, okumaktan geldiği gün Çavdarlı bir başka oldu, değişti, köy kahvesinde buluştuğumuz zaman bile bambaşka bir dille, bambaşka Şeyler anlatırdı. Keme hep oğlunun mal; idi ya, biz biliyor amma, yaşlıdır, eskidir diye saygı ae Bize 5. derdi ki: — Biz ne diye toprağın uşağı ola hım ? Toprak bizim uşağımız olsun. Biz hayvan değiliz ki, çift öküzü gibi top: rağın bağrına bel bağlıyalım ? Bu yıl yağmur mu yağmadı, kar mi çok © düştü, dere mi taştı ? İnsan bütün bun. lara çare bulur. Çünkü Allah bizi hay. yanlardan aklımızla ayırmıştır. Toprağı NR bir uşak edelim. m köy çok eskidir. Alp Aslan hadleri biri kurmuş. O günden, bugüne kadar sekiz yüz yıl geçti. Br © zim bu köyde hep toprağa uşak olub © çalıştık, bazı yıllar ekinimiz kuraklktan © kurudu, bazı yil! 7 yüzüne bakakaldı. Bakdikça hayreti artıyor ve gözleri daha çok büyüya: Nihaye başını doğruttu ve mübaşir ihtiyarı kolundan O tutarak ayağa kaldırdı. — İsmin ne? İhtiyar, gözleri- ni oOmüddeiumumi kadından bir türlü ayıramıyordu. Reis yeniden, daha gür mü Bu hikâyede iki zihniyet çarpışır: Yeni ve eski... iki madde çarpışır : Toprak ve makine... Bugünkü Türkiye- | nin bağrında mücadelelerin en büyüğü, en müthişi, en şayanı ok EİN dikkali işte bu zihniyet ve maddelerin harbidir. Zaferarlık ye- | nide ve makinededir. Fakat mücadele henüz sona ermiş de- gildir ve her gün Anadolu steplerinde, Anadolu köylerinde ve Anadolu yaylâlarında zaman zaman eskinin ve toprağın mevzii muzafferiyetlere kavuştuğunu da duymuyor değiliz.. İşte bu hikâye size bu harbin en canlı bir cebhesinden bir parçayı göslerecek. sıcaktan kavruldu, Amma biz hiçbiri. © ne çare bulamadık. Yine Bazı yıl anbarları: miz bomboş kaldı, dizimizi odövdük, durduk. Sözümü niçin / uzatayım ? Tohu mları tarlalarımıza | atmağa çıktığımı gün, Çavdarlıların tarlasından o durub dinlenmeden bir İİ makine gürültüsüğ duymağa başladım. Biz, tohumu beli Diye seslenince ihtiyar, dalgın ve dü- şünceli elini kaldırdı ve üç Klm el müddeiumumi kadını göste — Bu senin karın mı reis beji «dedi. Salonda bir ânda kısık bir fısıltı ol- du; ve başta müddeijumumi olmak üze: ütün âzalar ve samiin dudaklarını ısırarak hafifçe güldüler. Reis, yumuşak bir sesle — Baba, sen benim yalnız sorduk- larıma cevab ver. Burada gördüğün herkes bu Devlete, bu memlekete, bu topraklara hizmet eden insanlardır, dedi. İhtiyar, havsalasına sığnıyan bu iza- hattan birşey anlayamadı ve müddei- umumiye hayretle bakmakta devam et- ti. Reisir sorduklarına kısa kısa cevab- İar veriyordu. Geniş omuzlarından sar- kan uzun kollarını acaib acaib sallıyor ve ellerini nereye koyacağını bilmi- yordu. 12 yavaş yavaş kaldırdı, parmaklarını alnı e gezdirdi; g ay oluyor.. tohumların top: rağa epi günlerde tarlamın kom- şusu Ali, şehirden bir makine getirdi. Önündeki küçük delikten ye gaz atıyor, sonra bir düğmesine basınca iş- letiveriyorlardı. Dişli dişli Gerekleri koca bir gövdesi vardı. Köyde herkes LR Aliye bı- yık altından gülüyor — Allahın ni eli, ayağı hor görüp te, insan işini makineye gördür- mek kâfirliktir. Göreceksiniz, Alinin tarlaları kuruyacak! diyorlardı. de, herkes gibi düşünüyordum. Sanıyordum ki, toprak insan hizmetini bekler.İnsan toprağa hizmet etmezse, Tanrı da betbereket vermez, tarlaları kurutur, başakları yakardı. Köye arasıra şehirden bıyıksız genç- ler gelir, köy meydanında bağıra ba- m ize bağladığımız bir torbadan toprağa atardık. Halbuki Çavdarlıların tarlasında bir uçtan öteki humları toprak altına kapayordu. i gücünü bıraktı, Çar darlıların tarlasına koştu. Makinenin üstünde Alinin oğlu oturuyordu. Mo: tör öttükçe ötüyor, tohumu alabildiği: ne serpiyor, toprağı karıştırıyordu. ütün köy erkekleri buna güldüler. Amma gel gör ki biz tarlalarımıza bir haftada tohum attığımız halde o, iki günde herşeyi bitirdi. Biz, herbirimiz yirmişer lira amele masrafı yaptığımız | helde o, altı liralık gaz yaktı. İhtiyar içini çekerek durdu. Sonra yutkunarak devam etti! — Yaz bastırdı. Sıcak köyü kasıp | kavurmağa başladı. Tarlalar yeşermiş ve başaklar her yanı kaplamıştı. Mah- sulün kavrulacağını, kuruyacağını dü-