SİNEMA FRANK SİNATRA VE MIA FARROW Eski camlar bardak oldu Kısa kesilmiş saçları, içi gülen gözleri ve cıvıl cıvıl- lığıyla Jean Seberg'i hatırlatan genç kadın, kısık bir sesle, — Çok üzgünüm. Ama, başka çarem yoktu, ne yapabilirdim ki?" dedi ve sustu. evresini sarmış gazetecilerden biraz sıkılmış bir hali vardı, aşın heyecanlılığı gözden kaçmıyordu. Olay, bu yakınlarda, New York'tâ geçti. Gazete- cilerin soru yağmuruna tuttukları genç kadının adı, Mia kl w'du. — Çok uğraştım, fakat Frankie'yi birtürlü yola getiremedi. " diye ekledi. Genç kadının Frankie dediği, kendisinden tam otuz yaş büyük kocası, ünlü şarkıcı ve, sinema oyun- cusu Frank Sinatra idi. Sonun başlangıcı Mia Farrow ile Frank Sinatra bundan tam onaltı ay önce evlenmişler ve bütün dünyayı şaşırtmışlar - dı. Zira Sinatra, Mia Farrow'dan otuz yaş büyüktü. Dostları, bu evliliğin uzun sürmeyeceğini iddia edi- yorlardı Bu iddia, gazetelerin sütunlarına da atlayınca, Sinatra, evlendiklerinin yirmiyedinci günü bir basın toplantın düzenlemek ve iddiaları yalanlamak gere- ğini duydu: Hayır, Mia ile son derece mutluydular! Bir başka iddia da, Mia'nın Sinatra'yı basamak Y dilediği üne erdi kten sonra ondan ayrıla- ve kendi yaşıtı birine döneceği şeklindeydi. “Via Farrow, sinema oyuncusu bir aileden geli- yordu. Annesi, Tarzan filmlerinde Johny Weismuller'- 36 in eşi Jane'i canlandıran Maureen O'Sullivan'dı. Mia, yaşının küçük olmasına rağmen, annesinin yolundan gitmek ve bir sinema oyuncusu olmak istiyordu. A- ma bunu, ba deyince başarması mümkün değildi. Çünkü, annesinin artık eski ünü kalmamıştı. Ondan yararlanmayı bekliyemezdi. Fakat sinema oyuncusu olmayı bir kere kafasına koymuştu, bundan vazgeç- meyi de düşünmüyordu. Bu yüzden kendisine bu im- kânı sağlayacak çareleri aramaya başladı. İmkân, fazla bekletmeden ortaya çıkıverdi. Bu, şarkıca, oyuncu, prodüktör, plâk şirketi sahibi ve re- jisör Frank Sinatra'ydı. İlk tanışmalarının ertesi gü- nü, Sinatra'nın Mia'yı telefonla araması ve yemeğe daveti, -Mia'nın da nazlanmadan kabulü-, ilgiyi bu yeni çiftin üzerine çekmekte gecikmedi. Sinatra, yine ünlerde gazetelerin baş sayfalarında yer alan tür- lü "hır"lar çıkarıyor, kavga ediyor, kontratlar yırtı- yor, mahkemelere düşüyordu. Buna, dedikodu sayfa- larında, Sinatra ile Mia'nın aşk hikâyeleri ekleniverdi. Evlenmeleriyle dedikodu biraz duruktu, az son- ra da unutuldu. Mia, bu arada, muradına bir parça olsun nail olmuştu. Adının duyulmuşluğundan yarar- lanan televizyon prodüktörleri, genç kadına "Peyton Place - Peyton Aşkları" serisinde iyice bir rol ver- diler, İlk adım, herşeye rağmen atılmıştı artık. "Ya ben, ya film!" Çok geçmeden Mia, sinemadan, istediği teklifi aldı. üstelik bu, bir yerine iki teklifti. Polonya sinema- sının genç kuşak rejisörleri arasında uluslararası bir üne kavuşan Roman Polanski, İngiltere'de bir AKİS