ARA yakın çevrelerin dur- madan başarı türküleri çağır- malarına rağmen, son Kıbrıs buhranının Türkiye için nasıl ka- pandığı artık bütün açıklığıyla or- taya çıkmış bulunuyor. Buhranın kesin bir bilançosu yapıldığı za- man anlaşılan şudur ki, Geçitkale - Boğaziçi olaylarıyla patlak veren bu buhranı Türkiye, gereği gibi değerlendirememiştir. Şimdi yapılması gereken iş, bu gerçeği böylece kabul edip bundan sonra uyumamak, Kıbrıs sorunu- nun çözümünün nereden geçtiğini ve nasıl gerçekleştirilebileceğini iyice hesaplamak ve ona göre, tu- tarlı ve hazırlıklı bir politika izle- mektir. Oysa büyük bir üzüntüyle gö- rülmektedir ki, İktidara yakın çevreler bu gerçeği böylece kabul etmek şöyle dursun, son günlerde Demirel Hükümetinin Kıbrıs poli- tikasını büyük bir başarı gibi gös- terebilmek için geniş bir kampan- yaya girişmişlerdir. Bu arada, ken- dileriyle aynı düşüncede olmayan- lara karşı da hiddet okları yağdır- maktadırlar. Şimdiki durumda, bu hiddet oklarının boy hedefi, Ulus'- un dış politika yazarı Prof. Esmer- Ne demiş Prof. Esmer? Buh- ran sırasında yazdığı bir yazıda demiş ki: "Önümüze çıkan fırsa- tı kaçırıyoruz. Bakınız, İsrail, ha- ziran ayında kendi önüne çıkan fırsattan nasıl yararlandı. Yoksa, Kıbrıs sorununu çözebilmek için bize de bir Levi Eşkol, bir Moşe Dayan mı lâzım?" İşte İktidara yalan çevrelerin hiddetini çeken sözler, bunlardır. Şimdi bunlara karşılık bin türlü şey söylenmekte, Prof. Esmer'le Ulus'a siyonistlikten vatan sevgi- sizliğine kadar birçok suçlama yağdırılmaktadır. Arada unutulan veya unutulmak istenen, bu göz- lerdeki gerçek payıdır. İR kere, ister İktidardan yana Bolu unsun, ister ona karşı, şu nokta üzerinde açıkça birleşil- mesi gerekir: Geçitkale - Boğaz- içi olayları, Türkiye'yi, Kıbrıs AKİS Bu kafayla gittikçe. konusunda derin bir dalmışken yakalamıştır. ister yerinde bulunsun, ister yersiz, Kıbrıs, dört yılı aşkın bir süredir Türkiye'nin en önemli iç ve dış politika sorunu durumu- na gelmiştir ve hiçbir Türk yö- netimi, kamuoyunun gazabına uğ- uykuya Gene, " tur" veya "ben artık bu sorunla ilgilenmekten vazgeçiyorum" di- yecek güçte değildir. Görmezlik- ten gelinmediği veya ilgilenmek- ten vazgeçilmediği sürece de, bu sorunu çözmenin bin türlü yolu yoktur, bir türlü yolu vardır: Tür- kiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin çı- A. Haluk Ulman karma en uygun göreceğimiz bir çözüm yolu seçerek, konunun pe- şini ısrarla kovalamak, her za- man, her türlü olasılık için hazır- lıklı olmak ve karşımıza çıkacak her fırsatı, sorunun çözümü için uygun gördüğümüz bu reçeteyi gerçekleştirmek yolunda, en iyi biçimde değerlendirmek... İsrail'in, son Orta Doğu buh- ranı sırasında izlediği kuvvet po- litikasını kınamak bir şeydir, a- macına Ulaşmak için takındığı ka- rarlı tununu beğenmek başka şey. İsrail, kurulduğu günden başlıyarak, kendini Araplara ta- nıtmayı kafasına koymuştur ve bunun için eline geçen hiçbir fır- satı kaçırmamaya kararlı görün- mektedir. Bu konudaki ilk dene- mesini 1956 yılında yapmış, fakat gemilerim Akabe körfezine sok- maktan başka bir sonuç elde e- dememiştir. Elde edememiştir 'de, bu amacından vazgeçerek yatıp uyumuş mudur? Görülen odur ki, İsrail yöneticileri, daha 1956 ça- tışmasının bittiği ilk günden baş- --yarak önlerine çıkacak yeni bir fırsatı nasıl kullanacaklarım plân- lamaya ve ona göre hazırlanmaya başlamışlardır. Hem de öyle bir hazırlanmışlardır ki, haziran ayın- da fırsatı yakalayınca, Arapları al- tı gün içinde darmadağın etmiş- lerdir. Üstelik bugün de, Birleş- miş Milletler Güvenlik Konseyin- de son alman karara rağmen, A- rap devletleri kendisini tanıma- dıkça, girdiği topraklardan çıkma- mak İçin ayak diremektedir. İMDİ, İsrail'in yıllaryılıdır ken- disini Araplara tanıtmak yolun- da izlediği kararlı politika ile Türkiye'nin son günlerde Kıbrıs konusunda izlediği politika ara- sında bir kıyaslama yapılacak o- lursa, Prof. Esmer haksız mıdır? İsrail'in Eşkol'ü ve Dayan'ı varsa, Türkiye'nin de Demirel'i ve Tu- ral'ı varmış. Bin yaşasınlar! Anut, bizde olmayan, İsrail'in kararlılığı ve hazırlıklılığıdır. Bizde bulun- mayan. Batıya bizim kadar bağlı değilse bile, çeşitli yönlerden biz- den daha yakın ve bağıntı olan İs- rail'in, kendi ulusa| çıkarları söz- konusu olduğu zaman gösterdiği davranış hürlüğüdür. Bizde bulun- mayan, çözülmesi gerekli sorunla- rı cesaretle ele alıp, sürünceme- de bırakmadan, bir an önce, ken- di çıkarlarımıza en uygun biçim- de çözmeye çalışmak yürekliliği- dir. İyi ama, Prof. Esmer'in söyle- diklerinde hiç yanlış taraf yok mu? Elbette ki var: — Hoca, hoca! Biz bu kafay- la gittikçe, bir Eşkol'le bir Dayan'- ın işleri düzeltmeye yeteceğini mi sanıyorsun sen?