HAFTANIN İÇİNDEN Biz , fırsat peşinde değiliz ! Bugün Türkiyede pek çok kimseyi samimiyetle üzen bir endişe vardır: Kıbrısa müdahale için fırsatlar kaçı- rılmıştır ve bir yeni fırsatın çıkıp çıkmayacağı bilinme- mektedir. Muhalefet bu konuyu istismar gayretinin için dedir ve İktidarı Adaya çıkmadığından dolayı tenkit e- derken daima "fırsatların kaçırıldığı" nı ileri sürmekte- dir. Böyle bir üzüntü bir ara Kıbrıstaki türk cemaati a- rasında da belirmiştir. Nihayet dışarda türkü iyi tanıyan milletler ve çevreler Türkiyenin niçin bu kadar sabret- tiğini, neden tahammül edilmeyecek çok şeye taham- mül ettiğini ve fırsatlardan faydalanmadığını kendi ken- disine sormaktadır. Bu hafta Cumhuriyet Hükümetinin Başbakan Yar- dımcısı, daha ziyade hisleriyle (yaptığı bir konuşmada kütlelerin bu samimi endişesini bertaraf etmek gayesini gütmüş, fırsatların okaçmadığını bildirmiş, o heyecan içinde belki bir dil sürçmesiyle "Kıbrısın İşgali nden bahsetmiştir. Zaten konuşmanın bu kısmındaki ziyade- siyle hamasi "altı saat" mühleti de, Cumhuriyet Hükü- metinin Başbakan Yardımcısının devlet adamı hüviye- tinden ziyade haksız yere çok yıldırım altında tutulan bir iktidar partisinin Genel Sekreterinin duygularını dile getirdiğini göstermektedir. - Cumhuriyet (o Hükümetinin Başbakan Yardımcısının söylemek istediği, darbe saati gelince kuvvetimizin ne olduğunu bugün Atinada hamam şarkısı söyleyenlerin görecekleridir. k şudur ki Türkiye, Kıbrıs Meselesinde hiç bir fırsatın peşinde değildir. Geride bıraktığımız, aylar için- de kaçırılmış bir fırsatın çıkıp çıkmadığını, o bırakalım politika esnafı kendisine konu yapsın. Geride bıraktığı- mız aylar içinde hadiseler, milletlerarası (anlaşmaların bize tanıdığı müdahale imkânının kullanılmasını tama- mile haklı hale bir kaç defa getirmiştir. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, içerde kendisine karşı çok şiddetli tenkitlerin yapılacağını, dışarda ise kudreti üzerinde şüpheler uyandıracağını bildiği halde barış da- lına son bir defa daha tutunma tecrübesini tercih etmiş- tir. Bu kararda, bizim aziz müttefiklerimizin tavsiyeleri- nin önemli rol oynadığı, bizim onların tesirlilik derece- lerine bel bağladığımız artık bir sır olmaktan çıkmıştır. Bugün görülen, barış dalının bizden başkaları tarafından kökünden sökülmesi gayretinin nihai safhasına gelmek- te olduğudur. Türkiyeyi boşlukta bir dalın ucunda takılı kalacak kadar barış delisi sanmak, akıllıca bir teşhis değildir. Cumhuriyet Hükümetinin en içten temennisi, kendi- si için "bir fırsat'ın çıkmamasıdır. Bizi, bir fırsatın çık- mamasından daha fazla hiç bir şey bahtiyar edemez. Tıp- kı buhranın başladığı günlerde olduğu gibi bugün de bi zim arzumuz, Adada cinayetlere kesinlikle son verilmesi ve devamlı bir çözüm yolunun bulunmasa için mevcut andlaşmalardaki tarafların barış ve güven havası içinde müzakere masasının başına oturmalarıdır. Türk müda- halesi Kıbrısı işgal etmek için değil, andlaşmaların da derpiş ettiği gibi böyle bir ortamı, başka yol kalmadığın- dan silah gücüyle yaratmak için yapılacaktır. Güvenlik Konseyinin kararının ruhu da budur. Dünyanın bütün ba rışçı devletleri gibi Türkiye de tercih ederdi ki bu silah, Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin silâhı olsun, (Kıbrıs Meselesini Lefkoşede ve Atinada bir ellenizm dâvası ola- rak takip edenler Birleşmiş Milletlere bu imkânı verme- mişlerdir. Kıbrısta Birleşmiş Milletler hakarete uğramış- tır, itibarına leke sürülmüştür, bir türk tabiriyle "iki pa- ralık edilmiştir", Türk süngüleri, kuvvet kullanılmaması- nın bütün insanlık âleminin ideali olduğu bir dünyada milletler arasındaki andlaşmaların kuvvet kullanarak yır- tılabileceğine inanan bir zihniyetin son temsilcisi Makari- osa doğru yolu göstermekle bu lekeyi de sileceklerdir. Huzur içinde, yarınımıza güvenerek, cengel kanunlarını tatbike hiç kimsenin gücünün asla yetmeyeceğinden emin şekilde yaşamamızın başka yolu yoktur. Aynı ideali paylaşan mil- letler, bizi hareketimizden dolayı sadece alkışlayacak- lardır. Böyle bir neticeyi almak için türkler Korede, va- tanlarından çok uzak bir diyarda, kanlarını herkesten çok akıtmakta tereddüt (o göstermemişlerdir. e Birleşmiş Milletler Kuvvetlerini o tarihte imha edilmekten bu cesa- ret kurtarmıştır. Şimdi, vatanımıza kırk mil mesafede üzerinde ırkdaşlarımızın yaşadığı bir toprak parçasında bir tereddüt göstereceğimizi sanmak fazla safdilliktir, yanlış hesaptır. Cumhuriyet Hükümetinin Başbakanının Büyük Mecliste belirttiği gibi, o saat geldiğinde, yunan- lıların bizim karşımıza çıkmaları ihtimalinin bizim için hiç bir kıymeti yoktur. Bu, yunanlıların düşünmeleri ge- reken bir husustur ve Yunanistan, Başbakan Papand- reunun göz göre göre ve kendi elleriyle hazırladığı ma- cerayı bulacaktır. Ne Kıbrısın, ne bir başka toprağın işgali bizim ha- tırımızın ucundan geçen bir husustur. Biz bundan kırk yıl önce kendimize Milli Misak hudutlarını çizmişizdir ve bütün çabalarımız kırk yıldır bu hudutların içinde mesut, mâmur ve müreffeh bir vatan yaratmak gayreti- ne çevrilmiştir. Bu tutumumuzdan bugün de ayrılmak ni- yetimiz yoktur. Ama bu kırk yıl içinde nasıl bizim meşru, andlaşmalarla sağlanmış haklarımıza her tecavüz istidadı belirdiğinde en ufak tereddüt göstermeden, gerektiğinde en büyük kuvvetlere karşı vaziyet almış ve "Hayır' de- mişsek aynı şekilde Kıbrıstaki haklarımızı da bütün gü- cümüzle korumak kesin kararımızdır. Şu anda Makarios ve Papandreudan başka hiç kimse bize Kıbrısa müdahale hakkını veren milletlerarası and- laşmaların mevcudiyetini münakaşa etmemektedir. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin (oAdaya çıkması bu andlaşmaların ruhuna uygun olacaktır ve bunun çerçevesi içinde kala- caktır. Biz, Adada cinayetlere son verilip çözüm yolunun barışçı yollardan aranmasından başka hiç bir dava ta- kip etmiyoruz ve bundan daha masum bir gayeyi bul- mak kaabil değildir. Makariosun son dört aylık davra- nışıyla Adada ve iki cemaat arasında yaratılan durumun artık sadece nasıl bir çözüm yoluna imkân bıraktığı ma- sanın başında konuşulacak bir husustur. Bizim turanizm davamız yoktur, bizim macera hevesimiz yoktur, bizim başkalarının toprağında gözümüz yoktur. Ama biz, hak- kımızı kimseye kaptırmayız. Dâvaların her taraf için şerefli ve haysiyetli şekilde halli maksadıyla Lozanda bir masanın başına oturulma- sını temin, 1920'lerin Türkiyesinin üç yılını almıştı. Altı saat, bunu Kıbrıs konusunda sağlamak için 1964 Türki- yesinin muhtaç olduğu müddet olabilir. Cumhuriyet Hü- kümetinin Başbakan Yardımcısı bunu murat etmiştir. AKİS/7