lıklı bir "Parlâmento heyetleri ziya- reti" için çalışılmış, Rijof bunu sağ- lamak maksadıyla çok ter dökmüş, ısrar etmiş, bizim tarafımızdan izhar edilen isteksizliği (o anlamamazlıktan gelmiş, en sonda başarıya ulaşmıştır. Bizim heyetimiz Moskovaya gitmiştir. Fakat rusların bunu iadesi zamanı ge- lince ortaya Kıbrıs işi çıkmış, rusların işin başında takındıkları tavır (türk halkını gerçekten üzmüş ve pişmiş aşa su katmıştır. Böyle bir hava için- de gelecek rus parlamenterlerinin hiç iyi karşılanmayacakları, hattâ aleyh- te gösterilere yol açacakları görül- düğünden mukabil seyahat tehir edil- miştir. Rijof tekrar paçaları sıva- mış haldedir. Bu defa, Krutçefin de desteğine sahip görünmektedir. — İz- talihsizliğinde mi, bir takım gerçekleri o anlamamasında mı olduğunu ortaya çıkaracaktır. Yabancımız olmayan Elçi Rİ bizim bir yabancımız değildir ve bununla övünür. "Atatürk dev- rinin sınai kalkınma hareketlerinde görev aldığını" sık sık tekrarlar. Nikita Semlonoviç Rijof, bir köylü çocuğudur ve 1907 yılında Moskova yakınlarında doğmuştur. Rijofun ha- yatını başlıca iki bölümde incelemek gerekir. Teknisyen Rijof, diplomat Ri- jof. Birincisi için başarılı kelimesi rahatça kullanılabilir. Şimdiki Büyük Elçi Yüksek Teknik Okul ve Sanayi Akademisi mezunudur. Hayatının en büyük paradoksu da budur. Zira Rus- yada yıllarca teknik adam olarak ça- lışmış, Sanayi Kombinası müdürlüğü, Sanayi Genel Müdürlüğünde bulun- muş, tam 15 yıl Hafif Sanayi Bakan- lığı yapmıştır. Bu arada, 1935-1937yı1- larında Kayseri ve Nazilli, odokuma fabrikalarında (oObaşmühendis (olarak çalışmıştır. Rijofun hayatının ikinci safhasını teşkil eden diplomasi alanında başa- rılı olduğuna dair birşey söylemek i- çin vakit henüz erkendir. Zira türk- rus münasebetleri son zamanlarda en kritik günlerini yaşamaktadır ve bu münasebetlerin alacağı istikametle şüphesiz Büyük Elçinin büyük rolü o- lacaktır. Rijof Ankara diplomatik çevrele- rinde şık giyimi ile tanınır. Büyük El- çinin en başta gelen özelliklerinden biri budur Kravat ve mendilinin aynı renk ve desende olmasına özel bir ti- tizlik gösterir. Sıcak bir adam olduğu söylenemez. Hemen herkesle mesafe- lidir. Yemekle pek başı hoş değildir. Belki bu yüzden Sovyet Büyük Elçi- liği Ankaranın iyi yemek yenen se- “Akıllı Amerikalı, , Senatör Fulbright Başkan Johnson, Kıbrıs konusunda nabız yoklamak için bir "Akıllı Ame- rikalı" yı görevlendirmiş bulunuyor. Bu, basiretli bir davranıştır. Sena- tonun Dış Münasebetler Komisyonu Başkanı ile Amerika Cumhurbaşkanı- nın dış politika konusunda birbirlerine ne derece yakın düşündükleri bi- linmemektedir. Gerçek şudur ki Senatör William Fulbright bundan pek kısa bir süre önce kendi memleketinde ve bütün dünyada derin akisler bırakan bir demeç vermiş ve Amerikanın dünyanın yeni şartlarıyla yeni gerçeklerini göz önünde tutması lüzumunu belirtmiştir. Lâtin merika Kızıl Çin, Vietnam bu şartların ve gerçeklerin bazılarıdır. Gerçi Başkan Johnson bu demecin "Senatörün kendi fikirleri" ni aksettirdiğini oaçıkla- mak lüzumunu duymuştur ama bir çok noktada Amerika Cumhurbaşkanı- nın Senato Dış Münâsebetler Başkanına yakın düşündüğünü tahmin ettir- mek için ortada bazı işaretler vardır. Senatör Fulbright Türkiyede, kendisinin Amerika için işaret etttiği dün yanın yeni şartları ile yeni gerçeklerini anlayarak dış politikasını ona göre düzenlemek kararında bir memleket bulacaktır. Eğer Senatör Fulbright kendi memleketi için elzem saydığı hususları başka beldeler için lüks ad- deden ve klâsik müstemlekeciliğin "Canım, onlar zenci.. " prensibini be- nimseyen bir amerikan değilse - ki, olmadığını sanıyoruz - Türkiyede göre- ceği gelişmeden ve uyanan yeni cereyandan mutlaka memnun kalacaktır. Amerika Senatosu Dış Münasebetler Komisyonu Başkanının, Avrupaya Kıbrıs için hazır bir formülle gelmediği bilinmektedir. Görüşeceği kimsele- re Amerikanın bu ihtilâftan ne kadar tedirgin olduğunu bildirecek, sonra dönüşünde, intibalarını Başkan Johnson'a nakledecektir. O bakımdan Se- natör Fulbright'in görevi daha ziyade dinlemek gibi gözükmektedir. Din- lemek, etrafa bakmak, bir takım cereyanları anlamaya çalışmak ve onla- rı gereği gibi değerlendirmek ileri fikirli amerikalı osenatöre Türkiyede çok şey öğretecektir. Bu bakımdan Türkiyedeki temasları, sadece Kıbrıs Meselesinin çok daha üstünde bir seviyeye mutlaka çıkacaktır. Senatör Fulbright Türkiyede nenin satıhta, nenin derinde bulunduğunu farkeder- se hem türk-amerikan münasebetleri bundan çok faydalanacak, hem de Komisyon Başkanı kendi fikirlerinin ne kadar doğru olduğuna dair canlı bir delil bulacaktır. Her halde Türkiye, kendisinin yol ağzında bulunduğu bir sırada, dünyanın yeni şartlarını ve gerçeklerini gören, açık düşünceli (oWilliam Fulbright'ı kendi başkentinde ağırlamaktan son derece memnundur. AKİS/9 ,