uzun boylu Ankara Büyük Elçisi Sir Bernard Burrovs bulunduğu halde Yeşilköyden ayrılırken gazetecilere kısa, ama mutadı veçhile açık bilgi verdi. Verdiği haberlerin en ilgi çe- kicisi, CENTO toplantısı dolayısiyle evvelâ oLondraya gelecek, sonra, NATO toplantısı için Atinaya geçe- cek Amerika Dışişleri Bakanı Dean Rusk ile bir hususi randevusu (o bu- lunduğu haberi oldu. Gazeteciler bunu, larak kaydettiler. bir iyi haber o- Deve mi, kuş mu? Londrada, Bakanlar CENTO konu- sunda "CENTO nedir" den ziya- de, "CENTO ne değildir" o sualinin cevabım arayacaklardır. Zira eski Bağdat Paktının son derece canlı, verimli ve dinamik bir pakt olduğunu ileri sürmek kolay sayılamaz. Hat- tâ, tam aksine, bir kısmı o şüphesiz yerinde bir çok tereddüt bu paktı be- lini kolay kolay doğrultamaz hale sokmaktadır. Bu yüzdendir ki di- namik Eyüp Hanın Pakistanı, Lond- ra toplantısına bir teklifle gelmekte - dir. Teklif, oOAmerikanın teşkilâtla daha fazla ilgilenmesini o başlıca he- def tutmaktadır. Eğer CENTO kuv- vetleri, NATO kuvvetleri gibi bir müşterek komutanın idaresinde top- lanacaksa bu komutanın ingiliz ode- gil, oamerikalı olması da Karaşinin arzusudur. Ancak, bundan önce hal- ledilmesi gereken mesele CENTO'- Bun hangi işe yaradığının veya yara- yacağının tesbitidir. Zira, bu konu- da Londradan gelen bazı tefsirler, te- reddütler doğurmuştur. Bir paktın üyelerinden biri umumi menfaatin dışında kendi özel menfaatini birinci plâna aldı mı teşkilâtın ne hale gel- diğinin pek mükemmel bir örneği burnumuzun dibindedir: Balkan Pak- tı! Her halde, bir yanda Türkiye, Pa- kistan ve İranın menfaatinin bir isti- kamette, İngilterenin menfaatinin bir başka istikamette olması, üç memleketin meseleleriyle obu sonun- cunun meselelerinin birbirinden ayrı bulunması CENTO'yu, resmi tebliğ- lerin ziyadesiyle meşhur "demir gi- bi" tâbirine pek uygun bir halde gös- termemektedir. Bu bakımdan, Londra toplantısında nasıl bir canlılık asısı yapılabileceği merak konusudur. Amerikanın, Güney Doğudaki bu- günkü konjonktür içinde o esaslı bir adım atmasını beklemek hayaldir. Zaten böyle bir adım, Kennedy'nin Tarafsızlara karşı güttüğü politikaya da karsı olur. Buna mukabil, İngil- terenin geri kalan üç partneri topla- yabilecek kudrette ve kabiliyette bu- lunduğu pek şüphe götürür bir husus- AKİS, 30 NİSAN 1962 tur. Şurası kati bir gerçektir ki, İn- gilterenin mesela Türkiyenin omese- lelerine karşı bilhassa geçen yazın sonlarından bu yana gösterdiği an- layışsızlık, bizim zaruretlerimizi kendi anglo-sakson telâkkilerine gö- re değerlendirmekteki inadı, iç rumumuzu ve kuvvet dengesini hiç bilmemesi, nihayet ingiliz umumi ef- kârının ve dolayısiyle bir kısım dün- ya efkârının bir belirli kaynaktan gelen düşmanca yorumlarla o aleyhi- mize çevirmesi teşebbüsü, her halde bizim umumi efkârımızda İngiltere- ye puvan sağlamamıştır. Herşey gös- termektedir ki Sir Bernard Bur- rows'un unutulmazı Fletcher War- ren'i hatırlatan tek tarafı, uzun bo- yu değildir. Nitekim, NATO yardımı konusun - da beliren bir "Londra Tefsiri" de Türkiyede hiç dostane bir davranış olarak değerlendirilmemiştir. Bu ko- nular -ikili Erkin- Lord Home gö- rüşmesinin konularıdır. Akropolün gölgesinde Feridun Cemal Erkin, ilk kılıç ça- tışmasını oOLondrada denedikten -veya, kılıcım biledikten- sonra, haf- tanın sonlarında oAtinaya geçecek- tir. NATO'nun. Bakanlar Konseyinin bu toplantı gündeminde müttefikle- rin tamamım alâkalandıran -atom silâhlarının kullanılışı gibi- ciddi me- seleler vardır. Ama bir mesele mev- cuttur ki, bizim uzun vadeli istikba- limizi yakından alâkadar etmektedir. NATO Bakanlar Konseyi, daha Oslodaki Yunanis- bundan hayli zaman önce, Türkiye ve toplantısında Lord Home Ayıkla pirincin taşını YURTTA OLUP BİTENLER tan gibi üyelerine nasıl bir ekonomik yardım sağlanabileceğinin incelenme- sine karar vermiştir. Bunun üzerine, üyelerinden en meşhurunun, EdgaR Faure'un İsmiyle anılan bir komis- yon teşekkül etmiş ve bu komisyon tetkiklere başlamıştır. Tetkikler, ba- his konusu'memleketlerin gerçek du- rumları, niyetleri, tutumları ve ih- tiyaçları üzerinde olmuştur. Komisyon, Türkiyeye iki defa gel- di. Bu arada, yardımcı bir heyet da- ha sık başkentte çalıştı. Bizde âdet, gelen her komisyonun çok müsbet in- tibalarla gittiğini, bize hayran kal» dığını söylemektir. Bu komisyonlar için de aynı şeyler yazıldı ve söylen- di. Ama simdi, ortada "mutad edebi- yat"ın dışında bir sevinçli durumun bulunduğu anlaşılmaktadır. Zira Ko- misyon, OoKonseye verdiği raporda Türkiyenin desteğe layık bulunduğu- nu açık bir şekilde bildirmiş ve müs- bet tavsiyede bulunmuştur. Bunum neticesi, eğer Atinada Feridun Ce- mal Erkin, ona katılacak NATO dan imi delegemiz Muharrem Nuri Birgi ve arkadaşları iç durumumuzun ya- ratacağı handikapı retiyle (o yenebilirlerse, Klttbtt" nün kurulması olacaktır. Beş yılık plânımızın dış finansmanı, bir klüp marifetiyle takviye olunacak- tır. Bu klüp vasıtasıyla, beş seneye yayılacak birbuçuk milyar dolarlık bir yardım görmemiz sürpriz o sayıl- mamalıdır. İşte, anlayışsız İngiltereden gelen "Londra Tefsiri" bu yardımın uzun vadeli olmasını doğru bulmamakta ortaya konulacak paranın bir dönen sermaye gibi ve o başka "fakir üye- ler" in de istifadesine arzını istemek- tedir. Amerika, ekonomik ve sos- yal meselelerini halledememiş bir Türkiyenin nereye gideceğini gördü- ğü halde İngiltere kendi kemanının sesini dinlemektedir.. Ama bu görü- şün, Atinada resmi ingiliz görüşü gi- bi ortaya çıkarılmasına okadar gidi- lip gidilmiyeceği henüz belli değildir. Her halde, Komisyonun gördüğü ve takdir edip iyi değerlendirdiği plânla ve programlı kalkınma hazırlıkları- mız Atinada belirecek bu çeşit güç- lükleri yenebilmemiz için elimizde kil ciddi kozlardır. Tabii, Türkiyenin bu hazırlıkları ciddi çalışma ve fikir sadakati, tec- rübe ve prestijle, demokratik- yoldan gerçekleştirecek bir (o iktidara bugün de, yarın da, öbür g ip sahip kalacağı inancını başta Amerika, iyi ve sadık müttefikleri- mize verebilirsek... İşte, iç politikamızın rolü kendini burada belli etmektedir.