nede o krallık merakı sebep olmuş değil midir? Bu dönüşün acıklı hikâyesi bugün artık Türkiyede herkesçe bilinmekte- dir. Milli Birlik Komitesinin 38'li devresinde 114 sayılı kanunla birden- bire görevlerinden uzaklaştırılan 147 öğretim üyesinin macerası, İnönü Hü- kümeti tarafından sona erdirilmiş ve 147 ler meselesi görünüşte bitmiş- tir. Fakat kazın ayağı hiç de öyle sanıldığı gibi değildir. 147 ler mese- lesinin başka bir yönden tekrar bir "mesele" halini alması çok muhte- meldir. 147 lerin dönüşü ile ilgili ilk hadise, Tıp Fakültesinde patlak ver- di. Mesele şudur: 147'lerin bütün hak ve vecibeleri ile birlikte üniversiteye dönmelerini sağlıyan kanun, Cumhuriyet oSena- tosunda kabul edilmesini müteakip yürürlüğe girdi. Ancak 114 sayılı kanunu ilga eden bu yeni kanun, Ü- niversiteye döneceklerin tesbitini Ü- niversite Senatolarına bıraktığından, geride bıraktığımız haftanın ortasın- da salı günü İstanbul Üniversitesi Senatosu, Rektör Sıddık Sami Onarın başkanlığında toplandı. Saatlerin 14.30'u gösterdiği sırada (o toplantıyı açan Onar, 47 ler meselesinin bu şeklide sonuçlanmış olmasından do- layı o memnunluğunu belirtti, önün- deki listeden, İstanbul Üniversi- tesinden uzaklaştırılan 88 öğretim ü- yesinin adlarını teker teker okuyaca- Banı söyledi ve: — Bu arkadaşların hepsini tanırsı- nız. Onun için müsaade ederseniz açık oyla tasviplerinize sunacağım" Ali Fuat Başgil Hoş geldiniz! AKİS, 30 NİSAN 1962 Simdi 2 htilal daresinin bir kusurlu ve haksız tasarrufu, düzeltilmiş bulunuyor. 147 ler diye bilinen grup hoca, aralarından eksilenler veya başka sahaları tercih etmiş olanlar hariç kürsülerine dönmüşler, talebelerine kavuşmuşlardır. Böylece, yanlışlığı daha vukuunun ertesi günü ortaya çıkan ve bizzat failleri tarafından kabul edilen hareket, boşuboşuna geçen birbuçuk yılın »onunda tamir edilmiştir. Üniversiteler bunun farkında mıdırlar, değil mi bilinmez ama, şim- di gözler bu Üniversitelere çevrilmiştir. Hem de, haksız tasarrufun dü- zeltilmesinin daima yanında vaziyet alıma ve bunun için uğraşmış olan- ların gözleri.. M.B. K. nin 147'ler hakkındaki karan, her zaman, şekli itibariyle tenkide uğramıştır. Baha bakımından, hiç bir zaman tartışma konusu olmamıştır. Gerçi bugün, içinde bulunduğumuz şartlar altında Üniver- site Meselesi alevli meselelerden biri değildir. Ancak Üniversite hoca- ları emin olabilirler ki açık bırakılan bir yara bir gün mutlaka toplu- mun e yeniden batar M.B. inim sile el attığı sırada, bu müessesenin ideal bir müessese lake uzak bulunduğu herkes tarafından kabul edilmek- tedir, timi kifayetsizlikten açık ahlâk zaafına, ticaret mikrobundan devrim düşmanlığına, hatta politika esnaflığına çeşitli rahatsızlıkların bu bünyeyi kemirdiği bilinmektedir. 27 Mayıs devriminden sonra bün- yeyi sıhhate kavuşturma çabasının bizatihi Üniversiteden gelmesinin M. B. K. tarafından hiç beklenmediğini söylemek, bir haksızlıktır. Ama böyle bir çaba gelmemiştir. Her şeyi bırakınız, talebelerin "Biz bu ada- mın rahlesinde tedris görmeyiz." diye feryat ettikleri ve tutumu aşi- kâr, devrin büyüklerinden menfaat dilenen mektupları ortada hocalar kürsülerinde bırakılmıştır, gençler göğüslerini zalim kurşunlarına açar- ken karakter düşüklüğünün unutulmaz numunelerini vermiş sahte ilim adamlarına Üniversitelerin kapısı gösterilmemiştir. O zaman, M.B. K. kolları sıvamıştır. İyi mi etmiştir? Asla! Tam akdine, pire için yorgan yakar vaziye- tine düşmüş, İnkılâbın gerçek prensiplerini çiğnemiştir. oBir oÜniversi- te hocasının kifayeti veya kifayetsizliği, eline siyasi kudret (geçirmiş şunun veya bunun iki dudağı arasında nihai hükmü buldu mu, o rejim hukuk rejimi olmaktan çıkar ve bütün mübalağa yolları açılmış olur. Nitekim bu tasarruftan sonradır ki M. B. K. nin bir kanadında "Üniver- siteden de geçeriz, Babıaliden de geçeriz" hevesi alıp yürümüştür. Bu- gün tashih edilen, işin bu tarafıdır. M. B. K. yalnız kendi prestiji bakımından değil, Üniversitelerin İs- tikbali konusunda da hatayı bizzat tashih etmemek için direnmekle bir önemli fırsatı kaçırmıştır. Hata o zaman tashih edilseydi, makul ve muteber, yani Üniversitenin kendisinden gelen tasfiye kolay yapılabi- lirdi. Dikkatler henüz dağılmamıştı ve umumi efkâr o noktada kristal- leşmişti. Şimdi, bu hareketin güç olduğu muhakkaktır. Ama aynı muhakkak olan, bunun hayati lüzumudur. Zira Üniversite bu şansı kullanmadı mı, Üniversite bir gün bakar, yanında hiç bir iyi niyet sahibi kalmamıştır ve kendisine beslenen gü- veni yitirmiş halde yalnız, yapayalnızdır. derecede si hakkında oybirliği sağlanamamış- di. Kapalı kapılar arkasında bir saat 43 dakika devam eden toplantı sıra- sında Onar, ince, mavi bir kâğıda daktilo ile yazılmış adlan okudu ve her öğretim üyesinin hangi fakülte- den olduğunu, hakkında bir dâva dosyan bulunup bulunmadığını da belirtti. Adlar okunduktan sonra oylar sayıldı. Bütün Senatörler, 86 öğretim üyesinden 36'sı için ittifakla oy vermişler, ancak 2 öğretim üye- tı. Bunlar, bir zamanlar adı şimdiki Başbakana hakaret olayına karışan Doç. Abdülkadir Karahan ile Ord. Prof. Ali Fuat Başgildi. Mamafih, bu iki zat da, oy çokluğu ile de olsa, ye- niden görevlerine iade edildiler. İs- tanbul Üniversitesi Senatosu tarihin» de ilk defa olarak yapılan açık oyla- manın sonucunda 88lerin (hepsinin görevlerine iade edilmeleri karar al- tına alındı. Bir Üye -Ferli Hakkı 17