daşınm tevekkülüne alt teorilerin doğru olup olmadığını meydana ko- yan bilgiler verecektir. On parmakta yirmi hüner Ranger'den sonra Surveyor gelmek- tedir. Bu seride de yedi deneme yapılacak ve ilkine 1963'te başlana- caktır. Bazı Surveyor'lar ay etra- fında sabit ve gayet hassas yörün- gelere yerleştirilecek, böylece ayın yerden görülemeyen, esrarlı arka yü- zü televizyonla dünyadan seyredile- cektir. Diğerleri gayet yavaş olarak ay üzerine indirileceklerdir. Atılmadan önce bir ale biraz fasla ağırlıkta olacak Surveyor üç, kademeli bir "Atlas- Centaur roke- tiyle yörüngesine yerleştirilecektir. içinde ilmi araştırmalara yarayan te- levizyon kameraları, hassas sismog- raflar, yerçekimini ve mıknatıslık derecesini Ölçen âletler bulunacak- tır. Surveyor ay yüzeyinde indiği yer civarında 1,5 metre derinliğe kadar delikler açarak yüzeyi kaplayan top- rak tabakalarından numuneler ala- cak, bu numuneler kendi kendisine spektrografik analize tâbi tutarak kimyasal terkibini tâyin edecektir.» Ayrıca alman bu numunelerin ve ay- daki, varsa, atmosferin radyoaktifli- ği de otomatikman ölçülerek, netice- ler muntazaman dünyaya ulaştırıla- caktır 1966 yılından önce 7 ton ağırlığın- daki Prospector, 1963 yılında işler halde hazır olması beklenen, Satürn roketinin ucunda feza yolculuğuna çıkarak ay üzerine indirilecektir. Bu vasıta da yüzey üzerinde gezinmek suretiyle muhtelif yerlerden numune- ler alacak, dolaştığı kısımların hari- tasını çıkaracak, çevresinin net ve detaylı fotoğraflarını çekecek ve dün- yadan gönderilecek bir sinyalle tek- rar yeryüzüne dönecektir. Ancak A- pollo projesinin aya insan gönderme safhasının hızlandırılması yolundaki temayüller, zaten feza adamının ya- pacağı işleri yapmaktan ibaret bir gayeyle inşa edilecek olan, Prospec- tor'un lüzumunu hayli azaltmış gö- rünmektedir. OPERATÖR - DOKTOR MUZAFFER ARGUN Doğum ve Kadın Hastalıkları Mütehassısı Muayenehane : Meşrutiyet caddesi ANKARA Tel: 12 79 43 No. 1 AKİS - Reklam — 94 AKİS, 31 TEMMUZ 1961 KİTAPLAR Hikâyeler (Yazan: Nabizade Baskıyı Behiç Serengil. : S5, Dün-Bugün Yayınevi, SA 2590 sayfa ve ayrıca sözlük, 6 ra.) A karada yeni kurulan Dün-Bugün yınevi, yerinden bir kültür hizmetine girişmiş bulunuyor. Prof. Akyüzün genel yönetiminde çalış- makta olan yayınevi, yayınlarına "Türk Klasikleri" ile başladı. kten bizim, edebiyatımızın klasik eserleriyle yakın ilişkilerimiz hemen hemen kalmamıştır. Kalma- mıştır, çünkü yetişen nesillerin bu eserleri okumalarına imkân yoktur. Halbuki Türk edebiyatında "klâsik" olma vasfına erişmiş eserleri yeni harflerle basmak, hattâ dillerini sa- deleştirmek suretiyle yetişen nesille- rin istifadesine sunmak gerekir. Bu, milli kültürün akn i geçmişle bağların kopmaması yönünden önem- lidir. Bu konuda yapılmış ufak tefek denemeler vardır ama, bunların hiç biri esaslı bir plâna ve programa bağlanmış değildir. İşte Dün-Bugün Yaymevi, bu işi, bir özel teşebbüs olarak, ilkin ve ce- saretle ele almak suretiyle (o yayın hayatına yüzdeyüz bir hizmet anla- yışıyla başlamış oluyor. Yayınevi, Tanzimattan bu yana gelişen Türk edebiyatının “klâsik"lerini, yazarla- ra göre ayrı diziler hâlinde ve tam metin olarak yayınlıyor. Bu eserler yayınlanmadan Önce, yetkililerce çe- şitli baskıları karşılaştırılmak sure- tiyle, en doğru ve sağlam bir metin hazırlanmasına çalışılıyor. Her kita- bın sonuna, eserde geçen kelimelerin anlamlarını veren bir sözlük eklen- diği gibi basma da bir açıklama ko- nulmuştur. Şimdiye kadar, Namık emalden "Vatan Yahut Silistre", “Gühuhal", “Zavallı Çocuk"; Şinasi- den "Müntahabât-ı Eş'ar", "Sair Ev- lenmesi", o"Terceme-i Manzume", "Makaleler"; Nabizade Nâzımdan da “Zehra” ile “Hikâyeler” yayınlandı. evi, dünün eserlerini ,verirken, “Dört Köşeli Üçgen" adlı romanını yayınlamıştır. Nabizade Nâzım, edebiyatımızda özel önemi olan bir sanatçıdır. Bir kere 33 yaşında ölmüş, ama bu kısa ömrü içinde verdiği eserlerle Türk edebiyatının "klâsik"leri arasında rünün ilk örneğidir. Bu bakımdan da, bir çeşit öncü roman durumundadır. Yazarın hikâye yazması, o kısacık ömrünün sonuna rastlıyor. Elbette edebiyat alanında yapmak istedikleri vardı ve elimizde kalanlar onun ger- açık tutuşudur. Bu açık tutuş belli etkilere kapılmasını da doğurmuştur ama, Türk edebiyatının çağdaş an- layışa ayak uydurabilmesinin de, e- sasen, başka yolu yoktu. Nâbizade Nazım topu topu on hi- kâye yazmış. Ama bizim hem ezeli ve hem de ebedi derbederliğimiz, de- gerbilmezliğimiz onun üç hikâyesini unmaz etmiş. Elimizdeki kitapta ancak yedi hikâyesi var. Önsözde bu üç hikâyenin bulunamadığı, yakı- nılarak, belirtiliyor. Nâbizade Nâzı- mın hikâyeleri içinde -kendisi roman demektedir- ilgi çekenleri realist an- layışa yaklaşık olanlar veya doğrudan doğruya realist hikâyelerdir. Meselâ bunlardan Karabibik, Türk edebiya- tında Anadolu köylerini, Anadolu in- sanım işleyen ilk örneklerdendir. Bu balamdan da, bu büyült hikâyenin edebiyatımızda ayrı ve özel bir yeri vardır. Üstelik hikâyenin dili, bugün bile rahatça okunabilecek bir arılık- tadır. İşin ilgi çekici yanlarından bi- ri de şudur: Nâbizade Nâzım, Kara- bibikin önsözünde a kendi hissiyat ve mütâleâtını hiç bir veçhile katmamak hakiki ioleağı Mei if-i esâsiyesinden olmağla.." gibi ki yu bir Osmanlıca di kullanırken, di. lin "ıslah''ını ünüyor ve bunu da gene o koyu Osmanlıcasıyla şöyle ifade ediyor: "Benim fikrimce her tarafta ahâlimizin lisânı tetkik ve cem'u telfik olunmalıdır. Bu suretle lisânımız kaabil-i islâh olur." Ama, e- serin kendisinde bu düden kaçıyor. O çağ için gerçekten yadırganacak bir arı dil, bir konuşulan türkçeyle ya- : "Karabibik bugün erken kalk- .", "Tarlayı otlar obürümüştü. bibik burasını babası Koca Os- man'ın mirası olmak üzere ele geçir- mişti.", "Bu sırada çiftçiler vi iki- şer tarlalarına gelmekteydi." Nâbizade Nâzım, 33 ani ölen bu genç değer, Ky uz ger- çekten önemli yeri olan bir kişidir. Biz onu, Dün- “Bugün Yayınları ara- sında çıkan eserleriyle yakından ta- nımak imkânım bulduk. Az hizmet değil. 29