YURTTA OLUP BİTENLER Bakan her zamanki güleryüzlülü- “üvle "— Neden istifamı bekliyorsunuz ? Ben istifa etmediğimi biliyorum. Ö- bürlerinin istifasını da siz benden iyi bilirsiniz" diye cevap verdi. Makam arabasına binip Meclisin önünden uzaklaşan Tahtakılıç fazla birşey söylemedi. Milli Eğitim Ba- kanından hayli sonra kapıda bir üçlü göründü. Gelenler Kurdeş, Tosun ve . Toplantıda kendisini ilgilen- diren meselelere pek fazla temas e- dilmediği için olacak, Kurdaş, basın mensuplarım beklememiş, tek kelime etmeden Mercedes'ine binip uzaklaş- mıştı. Tosun ise, yakalandığından sık- kın, gazetecileri savuşturmağa çalış- 0 — Dış meselelerden bahsettik... çü yü, günün yorulan Bakanla- rından Baydur takip etti. Etrafını saran gazetecilere: "— Bugünkü toplantı hakkında birşey söylemek bana düşmez. Ba- kanlar Kurulu değil çünkü" diyerek hafifçe gülümsedi. Daha sonra iki M. B. K. üyesi ve bir Bakan göründüler. Kadri Kaplan ile Cihat Baban etraflarını saranlarla şakalaştılar. Bir gazeteci, Basın-Ya- yın Bakanına: "— Güm me yim toplantıda bahis konusu edildi mi?" diye sorunca, Baban gülümsedi » ve: “— İyi bari.. Artık Brigitte Bar- dot'dan da bahsedelim, isterseniz" dedi. Kadri Kaplan hem gülüyor, hem de eliyle arka tarafı işaret ederek: "— Sözcü arkada, çocuklar” di- yordu. "Sözcü", işarete bakılırsa, Ahmet Yıldızdı. Fakat Yıldız hiç mi hiç ko- nuşmadı, sâdece: — Tebliğ var.. Tebliğden herşe- yi öğrenirsiniz" demekle iktifa et- -i. Onun bu ketumiyeti (karşısında gazeteciler hayretler içinde kaldı- lar! Eğitim Suç ve ceza ocuk yüzlü tıknaz adamın omuzu- Ç na bir el dokundu. Sonra, kulağı- da şunlar söylendi: — Şükrü bey, seni Ankaradan a- rıyorlar." Çocuk yüzlü tıknaz adam yarin- den kalktı, salonu terketti. Birkaç dakika sonra geri döndüğünde yü- zündeki çocuksu ifade kaybolmuş, yerini üzüntüye o bırakmıştı. Telefon haberine (o üzüldüğü belli Ooluyordu? Yan gözle, bir kaç sıra Önde oturan 16 Şükrü Koç Doğru söyliyeni... ak saçlı birine baktı. Baktığı adamın yüzünde zalim bir rahatlık vardı. Hâdise, geride bıraktığımız haf- tanın başında oOSamsunda toplanan Türkiye öğretmen Dernekleri Milli. Federasyonu Kongresinde cereyan e- diyordu. Çocuk yüzlü adamın adı Şükrü Koçtu. Telefon muhaveresine kadar öğretmen Okulları Genel Mü- dür Yardımcısı bulunuyordu. Yüzün- de zalim rahatlık olan zat ise, Şük- rü Koçu bu görevinden, aslında "gö- rüler lüzum üzerine", kendi ifadesin- ce de "Bakanın takdir hakkı" yaf- tasıyla alan Milli Eğitim Bakam Ah- met Tahtakılıçtı. Hâdisenin cereyan ettiği sırada kürsüde, konuşmakta olan sol kolu alçıda, elinde bastonu bulunan, M.B. K. üyelerinden Mehmet Özgüneş söyle diyordu: — Milli Eğitim Bakanlığı Mer- kez teşkilâta laçka olmuştur. Başsız bir gövde halindedir. eo Anadoludaki öğretmenle en ufak bir ilişiği kal- mamıştır. Bu teşkilâtın düzene Sso- kulması dır. Koç, rinde fazla oturamadı. Kalktı, dışarıya çıkmaya hazırlandı. Hemen arkasından kongrede bulu- nan eğitimci Turhan Feyzioğlu da kalkmıştı. Koç, Feyzioğluna: — Hocanı, Bakan beni görevim- den almış" dedi. Feyzioğlu birkaç saniye durakla- dı, gözlerini kırpıştırdı, sonra: "— Seni çekemiyorlar Şükrü" di- ze cevap verdi. Rahat koltuklar "fürkiye öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu Genel Kongresinin seçimler faslı her şeye rağmen Milli Eğitim Bakanı Tahtakılıçın istediği şekilde sonuçlanmadı. Başında Şükrü Koçun bulunduğu liste kahir ekseri- yetle seçimi kazanmış, Turhan Fey- zioglu da Federasyona Başkan se- çilmişti. Tahtakılıç, Şükrü Koçu gö- makla (Unvanı olmayan oy toplıyamıyacağını sanmıştı ama, bir kere daha yanıl- . Nitekim, , seçimler arefesinde Koçun yerine Genel Müdür Yardım- Ea tâyin edilen eski bir kolej üdürü en az rey alan kişi oldu. Aslında her şey, Şükrü Koçun bir gün koltuğunda kaim bir dosya ila Milli Eğitim Bakanının odasına gir- mesiyle başladı. Koç, "öğretmen ye- tiştirme" konusunda bir rapor hazır- lıyordu, o gün, Bakana yi ileri bir teklif yapmaya gelm Koç, bu yıl, öğretmen Okullarına tim kadar köylü kızı alınmasını ve öğre- nimin erkeklerle beraber yapılması- nı istiyordu. Teklif, C.KM.P. li poli- tikacı Tahtakılıçın (o tüylerini diken diken etti. Bu nasıl teklifti? Bu bir delilikti! İşi: "— Bu, politik bir meseledir. Karma öğrenim için Bakanlar Kuru- lunun kararını almamız gerekir" di- ye savuşturdu. Koçun hazırladığı dosya, böylece rafa kondu Bundan sonra, hâdiseler süratle gelişti. Koçun, köy enstitülerinin bir benzerini yeniden kurmayı tasarla- dığı ve bu yönden hazırladığı rapor, Tahtakılıçı (oadamakıllı rahatsız et- meye başladı. C.K.M.P. li Bakan, kendini geçici bir devrenin Hükümet üyesi saymakta ve durumu sadece idare etmeyi düşünmekteydi. Hâdi- seleri bu gözlüğün arkasından seyre- den bir kimsenin elbette ki rahat koltuğunda ve pek, ama pek sevdiği 0012 plâkalı Buick arabada muay- yen bir müddeti geçiştirmekten baş- ka bir kaygısı olamazdı. Buna rağmen, C.K.H.P. li Bakan için "hiç bir şey yapmadı" demek te doğrusu haksızlık olur. Meselâ Tah- takılıç, köy okulları yapımına bütçe- den ayrılan paranın birbuçuk milyon lirasını Hacettepe Çocuk Hastahane- sinin onarılmasına tahsis etmiştir! Ancak, 222 sayılı İlk öğretim ve E- gitim Kanununun 81. maddesi bu pa- raların okul yapımından başka hiç bir yere sarfedilemiyeceğini, hiç bir fasla da aktarılamıyacağını emret- mektedir. Bu konu Tahtakılıça Milli Eğitim Komisyonunda sorulup,' du- rumun gazetelere belirtilince, C.KM.P. li Bakan, Eği- tim Tarihine yılın incisi olarak ge- çebilecek bir cevap yütetmişir: — Ben gazete okumam Ayrıca, C.K.M.P. li Bakan, Plân- lama Kurulunun hazırladığı plânlar- AKİS, 31 TEMMUZ 1961 '