meydan-ı siyasette gösteriye giriş- mişti. Y.T.P. nin gösterişli ve vaad- kâr Genel Başkam Ekrem Alican, Pala Paşaya gönderilen ihtar mek- ge basında intişar ettiği sıra- basın bae ta yapmak ta- lihsizliğinde bulundu ve tabii, sözle- rinin yankısını, Aydın ailenin idare ettiği ve artık sadece bir hayaletten ibaret olan bahtsız Öncüde bulabildi. Diğer gazeteler, Alican yerine Gü- müşpalaya iltifatkâr davranmışlardı. Tabii işlerin böyle beklenmedik şe- kilde cereyanı Alicanın basın toplan- tısınm mahiyetini değiştirdi ve par- lak ümitlerin dile getirileceği basın toplantısı ri sadece Gümüşpala meselesine hasr: Alican o gün, beklenilen saatten tam 7 dakika geç Genel Merkez bi- nasına geldi. Açık kahverengi fresko bir elbise giymişti. Beyaz naylon gömleğinin üzerine lâcivert desenli bir kravat takmıştı. Salonun uç ta- rafında mütebessim bir çehre ile gö- ründü ve resimlerinin esi için poz verdi. Muhabirler islerini çabu- cak bitirince: “— Nasılsınız arkadaşlar ?"- diye- rek kolları sıvadı Ama sözlerinin yazılmamasını, zira toplantının sonunda teksir edil- miş seklide e em da baştan ifade e Netice enim üyelerin bun: inim emi Şimdi sizin swnlleriii- zi bekliyorum" dedi. Cebinden bir (kalem çıkardı ve sorulan sualleri Önündeki Y.T.P. an- tetli kâğıda kaydetmeğe başladı. Su- allerin en mühimi malum meseleye temas ediyordu. Muhabir, sualinde: "—- Cemal Paşanın A.P. hakkın- daki bugün yayınlanan mektubunu okudunuz mu? Bu husustaki fikri- niz nedir?" diyordu. Alican mektup sözünü i işitir işit- mez safi kulak kesildi "— Hayır ökmen” dedi. Arkasında “duran Ertuğrul Alat- lının uzattığı Cumhuriyet gazetesini hemen oracıkta, bir solukta okudu. la beklemeğe koyuldular. Alican he- men arkasına döndü ve: " erede Veysel efendi? Bana su getirsin” dedi. uyunu içtikten sonra başını gazeteden kaldırmadı ve tek bir ke- -ime söylemedi. Bir muhabir heyeca- nım ve merakım yenmek için: — Siz de Gürselden bir mektup aldınız mı?" diye sordu. Alican bu suali işitir işitmez he- men sualin geldiği tarafa döndü ve: "— Arkadaşlarımız bizim parti- mizde bir aksaklık görüyorlar mı?" dedi. AKİS, 31 TEMMUZ 1961 Bakanlık Sanatı Cihat Baban undan uzun yıllar önce, çok partili hayata ei geçtiğimiz sırada, B ç ç başarısız bir Başbakana gazeteciler ne zaman çekileceğini sordukla- rında bu nüktedan sat çekildiği ve bilmem kaç kile geldiği cevabını ver- mişti. Şüphesiz ki üstad, bir makamın gerektirdiği ağırlıkla vücut ağır- lığını birbirine karıştırmaktaydı. Aradan bu kadar sene geçtikten sonra, iki ağırlığın aynı şey demek olmadığını ve insan kaç kilo çekerse çeksin, hafiflikten kurtulamadı mı koltuğunu dolduramadığını "Bizim Baban" ispat etti. Hem de, ne parlak bir şekilde.. Basının, Basın - Yayın ve Turizm Bakanına "Bizim Cihat Baban" demek hakkıdır. Zira Baban, mesleğin kıdemlilerinden biridir. Bakan ol- duğu gün, meslekteki mehareti ve başarısı bilindiğinden ümit uyandır mıştır. Gerçi bu ümitler sonradan, süratle kırılmış ve başarılı gazeteci, Bakanların en başarısızı olmuştur. Bildiği sanılan ve bu yüzden düzelte- ki hayal olunan işlerin en basitine bile el atmamış, radyo programla- dahi bir haber bülteninin doğru dürüst hazırlanmasını sağlayama- ere Ama Banın. Hayri Mumcuoğlunun Bakan olduğu bir devirde "Bi- zim Cihat Baban"ın da kabinede kalmasında bir mahzur görmemiş, onu küçük tenkit oklarıyla uyarmakta biraz gayret gösterdikten sonra ken- di haline terketmiş, şu intikal devrinin sonunu beklemeyi tercih etmiştir. Şimdi, Cihat Baban konuşmuş bulunuyor. Keşke konuşmasaydı! Bakan olarak tasavvurlarının çocukcalığına mı gülersiniz -Türkiyeye turist celbetmek maksadıyla meşhur Portofino gibi, dünyayı dolaşacak ve yurdun bir köşesinin adını reklam edecek bir şarkının bestelenmesi için müsabaka açmaktadır!-, yoksa bir İnkılâp Hükümet Bakanı olma- sına rağmen bola bula meşhu r kuyrukçu gazeteyi Türk Basınına örnek göstermesine g/ ağlarsınız? "Bizim Cihat Baban"ın, "Bizim çocuklar"'ın azizliğine kurban gitti- ğine şüphe yok. Gazeteler hakkındaki parlak fikirlerini, şüphesiz, ya- yınlanmak üzere söylememiştir. Hattâ bunları, alay olsun diye söylemiş bulunması da muhtemeldir. Zira "Bakan Baban" nenin söylenip Ga Ri gerektiğinin takdirini öğrenememiş bulunsa da, "Gazet i Baban" sermayesi yalan ve küfür olan Büyük Doğu tipi gazetelerin azmi gazeteler 1 a bunların kuyruklu yıldızlar gibi ge- lip geçivereceğini bi O halde? O halde, bütün akü başında Basını, nasırına basılmışcasına ayağa kaldıran münasebetsiz sözler iki ağırlığın, makamın gerektirdiği ağır- lıkla terazinin gösterdiği ağırlığın aynı şey olmadığının yeni bir delilin- den başka nedir ki? Hani, insanın içinden "Bizim Cihat Baban"a da, “Haydi, elinden bir şey gelmiyor.. Çekilmek de mi gelmiyor, birader" demek geliyor ama, mukadder cevap korkutuyor: — Çekildim! Yüz kilo geliyorum.." Mesele anlaşılıyordu. Y.T.P. Ge- nel Başkam suya sabuna dokunma- mak niyetindeydi. Bunun üzerine başka suallere geçildi., Partisinin kuvvet ve kudretinden bahsetmek fırsatını yakalı yan Alican pek mem- nun oldu. Fakat, A.P. ile ilgili sual- lerine tatminkâr bir cevap alamıyan muhabirler, hayal kırıklığı içinde gazetelerine döndüler. Yalnız, hadisenin vaadkâr Genel aşkan üzerinde bir tek tesir bırak- tığı hususunda ittifak ettiler: Derin bir memnunluk! Bir ölünün mirasını 11