TİYATRO Ankara Kara ve Pembe Devlet Tiyatrosu, Büyük Tiyatroda, "Büyük Jüstinyen"le bu mevsi- min beşinci telif eserini verdi. "Büyük Jüstinyen" Ankara se- yircisinin, geçen yıl Küçük Tiyatro- mıyla tanımış olduğu Refik Erdura- tuason piyesidir. Yeni eseri, prog- ramda, her ne kadar "piyes, 3 perde, 16 tablo" dye takdim ediliyorsa da, geçen hafta başında verilen, ilk tem- sili görenler bir trajedi, değilse bile tarihi bir dram karşısında oldukla- rını derhal farketmişlerdir. Ankara- da oynanan ikinci eseri de bir "dram" olduğuna göre Refik Erduranın An- karalılara hep asık yüzlü, hep ka- ramsar tarafım göstermek istediği- ne hükmolunabilir. Halbuki onun bir de güleryüzlü, iyimser tarafı vardır ki, bunu da İstanbullulara sakladığı anlaşılıyor. Çünkü "Deli", " Hanın Bisikleti", "Bir Kilo Namus" ve bu mevsim başı aylarca afişte ka- lan "İkinci Baskı" kep İstanbul sah- nelerinin -Şehir Tiyatrosu ile Küçük Sahnenin- seyircilerine sunulmuş, on- ları bol bol güldürmüştür.. "Kara" piyeslerini Ankaraya ayı- rıp "pembe"lerini İstanbula uygun gördüğü için Refik Erdurana sitem etmeğe kimsenin hakkı yoktur. Ama genç yazar Devlet Tiyatrosuna ve Ankaralılara "kara"ların daha yakış- tığını, hele daha "ciddi", daha "önem- li" olduğunu sanıyorsa bunda yanıl- dığım belirtmekte fayda vardır. Bir kere her tiyatroya her seyirciye ol- duğu gibi Devlet Tiyatrosuna ve An- karalılara "karanlar kadar "pembe- ler" de pekâlâ yakışır. Sonra kome- dinin en as dram kadar "ciddi" ve "önemli" -muhakkak ki daha da güç- bir tarz olduğunu o söylemeğe lüzum yoktur. Daha sonra -daha da mukimi- Refik Erduranın kalemi de, “caprit"si de, bugüne kadar, kome- dide daha başarılı sonuçlara ulaşmış- tır. Bir tiyatro yazarı, mutlaka bir tarzın sanırları içine sıkışıp kalma- malı elbette, ama istidat yolunu çizip belli ettikten sonra onu ille başka yollara koşup zorlamıya da lüzum yoktur. "Buyük"mü, "Küçük"mü? Refik Erduran dramdaki ilk dene- mesi olan "Karayar Köprüsü'nün tenkidden umumiyetle aldığı omenfi notu düzeltmek, dram da yazabildiği - ni göstermek için "Büyük Jüstinyen"! yazmışsa, gayesine varmış sayılmalı- dır. Yeni eseri, önceleri sözü edildiği AKİS, 13 MART 1961 *belki de öyle olsun diye yazıldığı- halde bir trajedi karakterini, dide aranan özellikleri ne derse desin, nin başarılı bir örneği olarak belir- mektedir. "Büyük Jüstinyen"in vakası İs- tanbılda geçiyor, ama İstanbulini Konstantinopoliss diye anıldığı ve Do- ğu Roma İmparatorluğunun merkezi olduğu VL yüzyılda. Piyesin adın- dan da anlaşılacağı gibi, ele alınan, 627 den 565 yılına kadar İmparator- luk etmiş, Vandallarla Persleri yen- miş, Afrikayı, İtalyayı fethetmiş, Ayasofyayı yaptırmış ve ünlü ka- nunları çıkarmış olan 1. Jüstinyenin hayatıdır. Birinci perdenin ilk bölümünde, "tebdil" gezen imparatorun yeğeni Prese Jüstinyen, devrin güzel şesi Teodora ile tanışır. Bu tanışma sokak ortasında, çok bilmiş, kendini körmüş gibi gösteren, dilenci oDor- kes'in kurnazca bir tertibidir. Bundan çıkarım sağlamayı (o düşünmektedir. Teodora yün eğirmekle geçinen, töv- bekar dilber rolünü öyle güzel, öyle zekice oynar, güzelliğini ve zekasını Öyle iyi satmasını bilir ki daha o gün prensin sarayına ve gönlüne girmeğe muvaffak olur. Kendisine verilen kıy- metli hediyeyi reddetmesi, gözü çok daha yukarılarda olduğu içkidir. Ni- tekim reddedilen bir gerdanlık ona, kısa bir zaman sonra, bir imparato- riçelik kazandıracaktır. Jüstinyen köylü olduğunu söyler, Öyledir de. Makedonyanın Skople kö- yünden gelmiştir. Ama tahta çıkma- dan önce, yirmi yıl, günlerini ve ge- celerim kitaplar arasında geçirmiş, halkın çektiği sefaleti, sıkıntıları ya- lımdan incelemiş, onun derdine deva olmak istemiş, açlığı gidermeyi, hak- sızlık kaldırmayı, topraksız köylüye toprak dağıtmayı düşünmüştür. Baş- buğ Belisarius'un "kafasıyla ( kılıcını ona adaması" bu güzel vaatlerin ger- çekleşmesi içindir. Ama dayısı ölüp de tahta çıktık- tan sonra Jüstinyeni, çok defa oldu- gu gibi, başka düşünceler, başka e- meller sarmıştır. Büyük olmak, bü- yült işsler başarmak, ülkeler fethet- mek ve adını tarihe kazımak! Bu yüzden kanunlar yalnız yeni vergiler koymak, yeni seferler (o hazırlamak, yeni anıtlar dikmek için çıkarılacak- MIŞ, halk isyan edecekmiş, ne çıkar! Jüstinyen kırbaç soruyla vergi (o ve asker toplıyaca, itiraz eden ağızlar Refik Erduran Başarılı adımlar yumrukla tıkanacak, boğulacaktır. isyanlar kanla Jüstinyen bütün bunları yapar, büyük işler de görür: Bütün kuzey Afrika kıyılarına, Mısıra, Küçük As- yaya, Balkanlara, im sahibolur. Vandallar, o Alenler Ostrogotları, Frankları, Slavları ve Cermenlerı di- ze getirir. İmparatorluğun altı bü- yük şehrine Justinyana adım verdi- rir, imparatorluğun bütün büyük şe- hirlerindeki kiliselere kendisinin o ve Teodoranın mozaik resimlerini yap- Konstantinopolisin en yüksek tepesine muazzam bir heykeli dikile- cek, altından büyük, çok büyük bir lâhdi olacaktır! Büyüklük hırsı, Tanrı adına hük- metmek gururu onu öylesine büyüle- miştir! ki vaktiyle sevdiği, arasına karıştığı halkı, hayat arkadaşı yap- tığı Teodorayı, kendisine büyük ferler kazandıran şanlı Belisarltıs'u unutmuş gibidir. Ama Teodoranın va- kitsiz ölümü, aklım fikrini operişan etmek pahasına, ona bir takım ger- çekleri nihayet hatırlatacaktır, İn- sanların sefaleti, köleliği o pahasına, kahırla, cebirle, kanla yaratılan bü- da bekleyen bir çukur ve hiçliktir. Büyük Jüstinyen etrafım (ohergün biraz daha saran kin, nefret, korku, hastalık ve yalnızlık içinde bu âki- beti dehşetle görür. Son perde kapa- nırken söylediği sözlerde hâlâ bir gu- rur, artık inanmadığı bir 'büyüklük gururu vardır. Ama Belisarius, tâ i- çinde duyduğu ve itiraf edemediği hakikati arkasından bağırır: 33